Gündem Yorum Analiz Görüş

Konumuz tutuklu öğrenciler

Yazan: Ekrem Baş
Bilgi Üniversitesi öğrencileri Çağrı Kurt (sağda) ve Hişyar Aydın'nın tutuklanma gerekçesiyle ilgili ailelerine ve avukatlarına bilgi verilmiyor

Dosyalarında “gizlilik kararı” bulunduğu için neyle suçlandıklarını bile bilmeyen Bilgi öğrencisi Çağrı Kurt ve Hişyar Aydın, 32 gündür tutuklu.

Bu bir tekrar hikâyesi: Sebep göstermeden gözaltına alıyorlar, çok geçmeden tutukluyorlar ve bu tutukluluk süresi oldukça uzun sürüyor. Türkiye’de üniversite öğrencilerinin bir buçuk seneye uzanan tutukluluk sürelerine şahit olduk.

Yakın zamanda bu hikâye kendini yine tekrarladı. Sizlere şuan tutuklu olan ve hocalarının yoklamalarda “yok” yazdığı Çağrı Kurt ve Hişyar Aydın’dan bahsedeceğim.

Çağrı Kurt, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi Bölümü son sınıf öğrencisi. 2011 yılında yaşanan ve ağır kayıplara neden olan Van depreminde kendisinin ve ailesinin uğradığı maddi ve manevi zararlardan ötürü memleketine dönmüş ve okulunu bir sene uzatmıştı. Bilgi Üniversitesi’nde öğrenime başlamadan önce ise Mersin Üniversitesi’nde okuduğu Mimarlık bölümünü üçüncü yılında bırakmıştı. Okulda arkadaşlarınca sevilen ve vaktinin çoğunu okuyarak geçiren bir kitap kurduydu.

Çağrı şimdi tutuklu. Üstelik herhangi bir neden sunulmaksızın 24 Ocak’ta gözaltına alındı ve üç gün içinde yine nedensizce tutuklandı. Dosyaya koyulan gizlilik kararıyla da her türlü hukuk hesap verilebilirliğin yolu tıkandı.

Hişyar Aydın ise İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon öğrenimi görüyor. Hani şu insanı konu edinen mesleklerden biri. Öğrendiği yegâne şey insan iyileştirmek. O da son sınıf öğrencisi. Yanık sesiyle türkü söyleyen, çok sevdiği şiirlerini hissederek okuyan, sevilen bir arkadaşımız.

Hişyar ise aynı günün akşamı, memleketine dönerken Diyarbakır’da gözaltına alındı. Çok geçmeden bir neden sunulmaksızın tutuklandı ve dosyaya gizlilik kararı verildi. Ailesi ve yakınları yetkili ağızlardan azami miktarda dahi bilgi alamamaktan şikâyetçi.

Nereden biliyorlar?

Bugünlerde gizlilik kararına rağmen iktidara yakın medya, konuya ilişkin haberleri manşetlerden duyuruyor. Aynı başlıklarla verilen bu haberlerde bazı tuhaflıklar var; her biri farklı bir senaryo oluşturmuş, farklı kişilere farklı vasıflar yüklemiş ve kimi zaman birbirleriyle taban tabana zıt ifadelerde bulunmuşlar. Bu haberlerde Çağrı ve Hişyar hakkında ağır ithamlar da yer alıyor. Henüz gizlilik kararının kaldırılmadığı ve hatta iddianamenin bile hazırlanmadığı aşamada, tıpkı çatık kaşlı bir yargıç gibi hükümler veriyor bu haberler. Üstelik aynı günde, aynı başlıklara sıkıştırılmış farklı hikâyelerle.

Gizlilik kararı dolayısıyla öğrencilerin aileleri dahi hiçbir bilgi alamazlarken, bu haberlerin sahipleri neyi, kimden öğreniyor? Yahut kimler, bu temelsiz bilgileri ne amaçla servis ediyor?

Haberlerde tutuklu öğrencilere yapılan asılsız ithamları -ifşa etmek pahasına- yineleyerek bu canavarlığı tekrar üretmekten imtina etmekte fayda var. Fakat tutuklu öğrencilerin aileleri bu yazıları yazan gazetecilere dava açmaya hazırlanmakta.

Eğitim hayatları tehlikede

Hişyar ve Çağrı’nın eğitim hakları ihlal ediliyor. İkisi de lisans eğitimlerinin son döneminde olan öğrencilerdi. Tutuklanmaları okul ve ders kayıtları zamanına denk gelmesinden dolayı bu tehlike daha da büyük. Her ikisinin de ders ve okul kayıtları yakın arkadaşlarının gayreti neticesinde gerçekleştirilse de, üniversite sıralarındaki yerleri hâlâ boş. Katılımın zorunlu tutulduğu derslerde ise şimdiden kalma sınırına yaklaştılar.

Çağrı Kurt haftalardır ailesi dışında kimseyle görüştürülmüyor. Bu meseleye ilişkin görüşülen hapishane yönetimi teknik problemleri bahane ediyor. Elbet bu bahaneler uluslararası hukuktan kaynaklı bir insan hakkı ihlali gerçekleştiği gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Zorluklara rağmen Çağrı’yla görüşebilen ailesi, hapishane içerisinde bambaşka süreçlerin yaşandığını söylüyor. Örneğin, Çağrı yasal görüşme hakkı kapsamında görüşe gelecek kişilerin bilgilerini cezaevi yönetimine ilettmesine rağmen, gelenlerin görüşme yapamadan dönmek zorunda kaldıklarını dile getiriyorlar. Yine ailesinin verdiği bilgiye göre Çağrı, cezaevi yönetiminin görüşmelerini iptal edilmesinin hapishane tarafından yapılan bilinçli bir “mahkûmu sindirme” yöntemi olduğunu söylüyor.

“Gizlilik kararı” hukuki bir bahane mi?

Savcılığın sebepsizce verdiği gizlilik kararından dolayı bütün itiraz mekanizmaları tıkanmış durumda. Avukatlar ortada hukuki bir fiyasko olduğu konusunda hemfikir. Bu hukuksuzluğun Hişyar ve Çağrı’nın gerek hayatında gerekse öğrencilik yaşamında neden olduğu giderilemez zararlar ise günden güne artmakta. En basit hukuki itiraz olan “tutukluluğa itiraz yolu” dahi tutukluluk nedenleri bilinmediğinden askıda.

Soruşturma kapsamının aynı olduğunu avukatlar vasıtasıyla öğrenmiş bulunmaktayız. Aynı konu kapsamında olan soruşturmaların birleştirilmesi ve yargılamanın aynı yerde yapılması hukuğa uygun. Peki, İstanbul’a getirilmek şöyle dursun, Hişyar’ın sunulan çeşitli bahanelerle Diyarbakır’dan Adana’ya nakledilmesi ve İstanbul’a naklinin hâlâ gerçekleşmemesi neyle açıklanabilir?
(EB/GT)

Yorum yazın