Kültür Mirası

Kültür Bakanlığı’ndan Sulukule cevabı

Yazan: Gökhan Tan

Sulukule’ye iş makinelerinin girmesiyle ilgili ilk kez konuşan Genel Müdür Murat Süslü: “Arkeologlar işi yokuşa sürüyor. Gerekli olmasa müdahale etmezdim.”

Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Arkeoloji Müzeleri tarafından bilimsel kazı yürütülen Sulukule’ye hafta sonunda iş makinelerinin girmesiyle ilgili ilk kez açıklama yaptı. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Murat Süslü, “Sulukule arkeolojik sit olmadığı için ‘elle kazı’ yapılamaz. Kazıyı yürüten İstanbul Arkeoloji Müzeleri kazıyı yapmakla değil denetlemekle yükümlü. Onlar, denetimleri altında gerçekleşecek bir süreci kendi elleriyle bu hale getirdiler. İşi yokuşa sürmeseler müdahale etmezdim. Tek kelimeyle arkeolojiye siyaset karıştırılıyor” açıklamasında bulundu.

Arkeolojik kazının devam ettiği Sulukule’ye 12 Haziran Cumartesi günü, kazıyı yürüten arkeologların bilgisi ve izni olmadan iş makinelerinin girdiğini Sulukule’de Bakan gölgesi başlıklı haberle duyurmuştuk. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, kendisiyle daha önce yaptığım görüşmede Sulukule’deki uygulamadan rahatsız olduğunu söylemiş ve konuyla ilgileneceği taahüdünde bulunmuştu. Bakan, yanında Genel Müdür Murat Süslü ve Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir ile 10 Haziran’da alanı ziyaret etmişti. Bu ziyaretten sadece iki gün sonra iş makinelerinin alana girmesi, dikkatleri Bakanlığa yönlendirmişti. 14 Haziran’da yayınladığımız ve alandaki dozer işgalini belgeleyen video görüntülerinde de, müteahhit Özkar İnşaat çalışanlarının izni Bakan ve Genel Müdür’den aldığını dile getirmeleri bu şüpheyi güçlendiriyordu.

Haberin sonunda “Öyle sanıyorum ki Kültür ve Turizm Bakanlığı, yarın yapacağım başvuruya cevap verecek, konuyu ve iddiaları açıklığa kavuşturacaktır” rezervini koymuştum. Bakanlık, 14 Haziran tarihli başvuruma aynı gün geç saatlerde Genel Müdür Murat Süslü’nün telefonuyla cevap verdi. Süslü, Bakan Günay’ın da bu konuşmadan haberdar olduğunu söyledi.

“İnisiyatifi ele almış durumdayız”

Murat Süslü’nün Sulukule açıklaması, onun: “Biz inisiyatifi ele almış, Yenileme Kurulu kararına bakarak talimatları biz vermiş durumdayız” sözleriyle özetlenebilir. Ancak bu özete, oldukça bir uzun görüşmenin tamamını değerlendirerek varabiliyoruz. Görüşme sırasında aldığım notlardan faydalanarak, Süslü’nün ifadelerini birebir vermeye çalışacağım.

Arkeolojide “elle kazı”

Arkeoloji jargonunda kısaca “elle kazı” olarak anılan yöntem insan gücüyle yapılan araştırmayı ifade ediyor. Bu yöntemle araştırma kazma, kürek, çapa, mala gibi aletlerle yürütülüyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın verdiği arkeolojik kazı ruhsatlarında “kazı ve sondaj bilimsel metotlara göre yapılır” ifadesi yer alıyor. Ruhsat, bilimsel metodun ne olduğu konusunda ayrıca bilgi vermiyor. Uygulamada bu metot, kazıyı yürüten bilim insanı tarafından belirleniyor. Metodun araştırmayı yürüten bilim insanları tarafından belirlenmesindeki amaç, kazının ihtiyaç duyduğu yöntemler konusunda araştırmacıya sınır getirmemek.

Sulukule’de yaşanan “iş makinesi” tartışması 2008’de Marmaray projesi nedeniyle kurtarma kazısı yürütülen İstanbul Yenikapı’da da gündeme gelmişti. Bölgeden sorumlu Yenileme Kurulu, kazıda iş makinesi kullanılacağına dair şikayeti dikkâte almış ve kendisine ulaşan ihbar sonrasında buna izin vermemişti.

Aynı şekilde Türkiye’de, iş makinesi kullandığı gerekçesiyle kazı ruhsatı Bakanlık tarafından iptal edilen kazı örnekleri de mevcut.

Süslü, Bakanlığın Sulukule kazısına müdahalesiyle ilgili açıklamasından önce kendisinin de arkeolog olduğunun altını çizdi: “Yıllarca kazılarda, müzelerde ve koruma kurullarında görev yaptım. Arazi tecrübem fazladır. Mesleğime ihanet edecek biri değilim” dedi. “Ama Sulukule’de hem TOKİ’nin, hem yüklenici firmanın (Özkar İnşaat), hem de Fatih Belediyesi’nin rahatsızlığı var.”

Sulukule’nin günlerdir kafasını kurcaladığını, bu nedenle araziyi kendi gözüyle görmek istediğini ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri uzmanlarıyla biraraya geldiğini dile getirdi:

Arkadaşlar ‘plan kare’ çalışması yapmış ve ‘elle kazı’ kararı almış. Onlara sordum: ‘Yayın taraması yaptınız mı?’ Bu soruya cevap alamadım. ‘Mesire yeri olduğunu düşünüyoruz’ dediler. Ama bu konuda bir yayın da yok. Çalıştıkları yerde kültür tabakası yok, alüvyon (dere ve suyla taşınan) birikim var. ‘Yayın yok, mimari kalıntı yok, o halde nasıl elle kazarsanız’ diye sordum. Elle kazı yapılamaz, imkânsız bir şey.”

“Kazı müze denetiminde yapılır, müze tarafından yapılmaz”

Murat Süslü, İstanbul Yenileme Alanları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 16 Nisan 2010’da aldığı (1498 numaralı) kararı okudu: “İstanbul Arkeoloji Müzeleri denetiminde kazı yapılmasına…’ Dikkat edin, Arkeoloji Müzesi alanda sadece denetimle yükümlü. Orada arkeolojik kazı gerçekleştirilemez. Elle kazı yapılabilmesi için alanın arkeolojik sit olması gerekir.

“Sulukule arkeolojik sit statüsüne sahip değil. Sulukule’nin de yer aldığı tarihi yarımada 1995’te tarihi ve kentsel sit ilan edildi. Ancak arkeolojik sit yapılmadı. Arkeolojik sit kendi içinde üç dereceye ayrılır. Sulukule hiçbirine sahip değil. Bu derecelerden birini hak etseydi, koruma kurulları bunu değerlendirir ve bu hakkı verirlerdi. En azından üçüncü dereceden arkeolojik sit ilan edilirdi.

“İş, kasıtlı olarak geciktiriliyor”

“16 Nisan’daki karar, ulaşılan mimari eserlerin kaldırılabileceğini de söylüyor. Ancak bu karar da arkeologlara ait değil. Kurul karar verebilir. Sulukule’deki arkeologların başka bir niyeti var. Buluntulardan yayın yapabilmek için işi geciktiriyorlar ve karşı örgütlenme yapıyorlar.

Osmanlı dönemi temel buluntularının altında bildiğiniz plastik boru çıkıyor. Bu neyi gösterir? 60 santimetrede Osmanlı buluntularına ulaşılıyor. Demek ki Sulukule’de çok şanslıyız! Bu durumda 1,5 metrede de Hellenistik döneme ulaşmamız lazım. Ama yok! Dolayısıyla burayı elle kazma lüksümüz de yok. Burada küçük iş makineleri çalışmak ve mimari buluntuya rastlandığı anda arkeolog çalışmayı durdurmak durumunda. Sondaj yaparsın, mimari çıkarsa o alanda genişlersin. Korumamız gereken, mimari buluntulardır.”

“Mesleğime ihanet etmem”

Murat Süslü’ye şunu sordum: “Yenileme Kurulu’nun ve müzenin iş makinelerinden haberi yok. Bu durumda alana iş makinesi girmesi kararını siz mi aldınız?” Süslü, üzerine basa basa, Yenileme Kurulu’nun 16 Nisan tarihli kararının bu konuda kendilerine rehber oluşturduğunu tekrar etti:

Bilimsel metot

İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, ruhsatlarda geçen “bilimsel metot” ifadesini şöyle yorumluyor:

“Bilimsel yöntem göreceli bir şey. Gerektiğinde hiçbir araç kullanmadan elinizle kazmanız bile gerekir. Ama Fransa’da bir tarih öncesi yerleşme kazısında greyder kullanıldığına tanık da oldum. Operatör, özel yetiştirilmiş ehil biriydi. Toprağı bir santimetre kalınlığında inceltebiliyordu ve bir kazmanın verebileceğinden daha az az tahribat yaratıyordu.”

Özdoğan, sıkıntının kullanılan araç gereçlerde değil, bakış açısında olduğunun altını çiziyor:

“Peşinde olduğunuz şey bilgi mi eser mi? Arkeolojiyi sadece eser çıkarmakla sınırlayan geleneksel bakış açısı alandan elde edilecek bilgiyi zedeleyebilir. Toprağın altında, müzede teşhir edilebilir, görsellik sunan eserler aranıyor. Bu bakış açısıyla ancak bir sütun ya da heykele rastladığınızda bir şey bulduğunuzu sanırsınız. Fakat arkeoloji bilgi aramaktır. Özellikle kurtarma kazılarında bu hata çok yapılır. Oysa bir kazının ‘kurtarma’ amacıyla yapılması, bilimsel yöntemin ve bilgi arayışının değişeceği anlamına gelmez. Hafriyatla ‘eser’i ayırt edebilmemiz lazım.”

16 Nisan tarihli kararda ‘kazıyı müze yapacak’ diye bir ifade var mı? Aynı şekilde ‘kazı elle yapılacak’ diyor mu? Ben 27 Nisan’da göreve geldim. Yenileme Kurulu’nun bu kararı almasında en ufak bir etkim olamaz. Biz inisiyatifi ele almış durumdayız. Kurul kararına bakarak talimatları biz vermiş durumdayız. Bu durumda müze ‘Ben kazının bu şekilde yapılmasını istiyorum’ diyemez. Kendi korumacılığımı tartışmaya açmam. Biz vatan haini değiliz, mesleğimize de ihanet etmeyiz.”


Yetki kötüye kullanıldığında müdahale etmek görevim”

Murat Süslü’ye “Kazı sorumluluğu müzeye verilmiş ise, kazı yöntemine de müzenin karar vermesi gerekmez mi?” diye sordum. Şöyle cevapladı:

“Kazı yöntemine onlar karar verir ama işi yokuşa sürmez. Yetkiler kötüye kullanıldığı zaman müdahale etmek benim görevim. Mevzuat bana bu hakkı veriyor. İşe tek kelime ile siyaset karıştırıyorlar. Pimaş borusu nasıl Osmanlı’nın altından geçer? Onlar, kendi denetimleri altında gerçekleşecek bir süreci kendi elleriyle bu hale getirdiler. Müzenin kazı yetkisi yok. En ufak bir emareye rastlamış olsaydım, müdahale etmezdim.”

“Bilim insanı kimliğiyle konuşurlarsa kabul ederim”

Gazeteci olarak buluntulara dair söylediklerini değerlendirme şansım olmadığını söyledim. Ancak 13 Mayıs’ta alanı ziyaret eden bilim heyetinin* de, yürütülen çalışmalarla ilgili kaygılarını bir raporla Bakanlığa ilettiklerini dile getirdim.

“Bilim insanları olayı siyasallaştırmaz ise, onların söylediklerini de kabul ederim” cevabını aldım.
Üsteledim:
“Sulukule için beyan edilen bilimsel görüşler siyasi mi?”
“Kazı alanında video ne arıyor? Siyasi mücadele girmek istemeyen adam yanında video mu taşır?

Bahsettiği insanlar, bilim heyeti değildi. Ancak “video” aygıtının, herkesin cebinde bulunabilen cep telefonları olduğunu söyledim.
“Bakın CHP milletvekili (Çetin Sosyal) alana girip, ortalıktaki çanak çömlek parçalarını ‘Bunları arkeologlara göstereceğim’ diyerek topluyor. Bu siyaset değil de nedir?”

Yenileme Kurulu nerede?

Arkeolog olmadığımı ancak alanda onlarca metre devam eden Osmanlı künkleri gördüğümü ve bunların olasılıkla 18. yüzyıla tarihlendiğini, temel atma töreninde bunların bir bölümünün müteahhit tarafından gizlenmeye çalışıldığını ve 12 Haziran’da da tamamının büyük paletli dozerler tarafından tahrip edildiğini söyledim. “Eserin niteliği hakkında yorumda bulunamam. Kültür varlıkları, müze tarafından Yenileme Kurulu’na düzenli olarak rapor ediliyor ve karar veren mercinin kurul olması gerekiyor. Ama bu durumda karar mercii müteahhit olmuş” dedim.

“Sizin olasılıkla dediğiniz şeyleri ben gözlerimle gördüm. Orada künk filan yok” dedi Süslü. “Müzenin bu konuda bir yazısı var mı? Rapor hazırlamışlar mı? Muhakemat Müdürlüğü aracılığıyla işlem yapmışlar mı?”

(Raporlar, tümüyle Arkeoloji Müzeleri ve alandan sorumlu Yenileme Kurulu arasındaki bir konu. Eğer müze, alandaki kültür varlıkları ve kazı süreci hakkındaki raporlarını düzenli olarak kurula bildirmiyorsa, görevini yerine getirmediği anlamına gelir. Ancak iletildiği durumda Yenileme Kurulu bunlarla ilgili bir karar alana kadar müdahale edilemez. Fakat Yenileme Kurulu bugüne kadar ya harekete geçmedi, ya da geçecek zamanı bulamadı.  Yine kurul kararı olmadan inşaat başlatan Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir de “..künk sisteminin ‘tarihi yarımadanın neresini kazarsanız kazın çıkabileceğini’ öne sürmüş ve Radikal gazetesine ‘Sulukule’de bugüne kadar bulunanlar çok önemli değil” açıklamasında bulunmuştu. Ayrıca Yenileme Kurulu’dan alınan izni bir türlü ortaya çıkmayan o inşaat da hâlâ devam ediyor.)

“Müteahhit hakkında yasal işlem başlatıyoruz”

Pazartesi günü yayınladığımız video görüntülerinden bahsettim. Arkeologların, 12 Haziran’da görevlerini yapmak uğruna dozerlere karşı vücutlarıyla direndiğini ancak müteahhit firmanın en ufak bir kaygı duymadan açmaları tahrip ettiğini, arkeoloğun “dur” talimatına rağmen bizzat Süslü’nün ve bakanın ismini vererek “talimat aldım” dediğini söyledim. Arkeologlar alandan ayrıldıktan sonra da iş makinelerinin saatlerce çalıştığını hatırlattım.

“Bu söyledikleriniz de doğru. Gözden geçireceğim. Bu durumla da ilgili yasal işlem başlatıyoruz” dedi Süslü. “Öyle bir hakları ve özgürlükleri yok. Ama unutulmasın ki müteahhit gibi müzenin de özgürlüğü yok.”

Konuşmamızın sonunda Süslü “Bu görüşme sonrasında hâlâ, Sulukule’de bir hata yapıldığını düşünüyorsanız çok üzülürüm” dedi.

“Sulukule projesi üzerinde gözle görünür bir baskı var. Bu baskı gereksiz bir aceleye ve yanlış uygulamalara neden oluyor. Çözülmesi imkansız olmayan sorunlar, sabır gösterilmediği için kötü sonuçlar doğuruyor” dedim. Ve Marmaray projesi için yapılan Yenikapı kazılarını örnek verdim: “Yenikapı da aynı müze tarafından kazılıyor. Orada, Türkiye’nin en büyük ulaştırma projelerinden biri arkeolojik kazı nedeniyle gecirkinken, altı yıl boyunca iş makinesi içeri giremedi” dedim.

“Yenikapı’yla Sulukule farklı” diye cevapladı Süslü: “Yenikapı 1. derece arkeolojik sit.” Bilgi sahibi olmadığım bu konuda yorum yapamadım. Ancak İstanbul I Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun, 12.07.2005 gün ve 6848 no’lu kararı bunu doğrulamıyor. (Sulukule’nin Yenikapı’yla aynı (kentsel ve tarihi sit) koruma statüsüne sahip olduğunu Fatih Belediyesi’nin internet sitesindeki Yenileme Projeleri sayfasında da bulabilirsiniz.)

Sorularımı samimiyetle cevaplayan Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Murat Süslü’nün görüşlerini olduğu gibi aksettirmeye çalıştım. Süslü, yakın zamanda tekrar ziyaret edeceği Sulukule’yi bana arkeolog olarak anlatmayı teklif etti. Kabul ettim. Bu buluşmada bize konunun uzmanları da eşlik edecek.

*13 Mayıs 2010 günü, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü’nden sağlanan izinle, Sulukule Yenileme Alanında sürdürülen “arkeolojik kurtarma kazıları”na, ICOMOS Türkiye Milli Komitesi (Prof. Dr. Nur Akın, Doc. Dr. Deniz Mazlum, Prof. Dr Zeynep Ahunbay), TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi (Prof. Dr Deniz İncedayi, Niyazi Duranay, Sami Yılmazturk, Yildiz Uysal), Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi (Doç. Necmi Karul), Europa Nostra Türkiye Temsilciliği (Orhan Silier), ve Sulukule Platformu (Derya Nuket Ozer) temsilcilerinin katılımıyla bir inceleme gezisi düzenlendi.

Yorum yazın