Genel

Sanal dünyanın gerçek çöpü: e-atıklar

Yazan: Burcu Soydan

Dünyanın tüm gelişmiş ülkeleri bize her gün yeni bir teknoloji harikası ürün sunarken, sunulan her ürünün belli bir ömrü olduğu da biliniyor. Alınan bir bilgisayar ya da cep telefonu, zamanla eskidiği, bozulduğu ya da daha yenisi çıktığı için atılıyor. Alınan bir cep telefonun iki hafta sonra yeni modeli, kullanılan bilgisayara uyum sağlayamayan yeni yazılımlar çıkabiliyor. […]

Dünyanın tüm gelişmiş ülkeleri bize her gün yeni bir teknoloji harikası ürün sunarken, sunulan her ürünün belli bir ömrü olduğu da biliniyor. Alınan bir bilgisayar ya da cep telefonu, zamanla eskidiği, bozulduğu ya da daha yenisi çıktığı için atılıyor. Alınan bir cep telefonun iki hafta sonra yeni modeli, kullanılan bilgisayara uyum sağlayamayan yeni yazılımlar çıkabiliyor. Hal böyle olunca son on yılda 500 milyon bilgisayarın çöpe atılması normal karşılanıyor. Peki atılan bir elektronik çöp nereye gidiyor, hangi süreçlerden geçiyor? Bu soruya gelişmiş geri dönüşüm tesislerinde, doğaya ve insana zararı olmayacak şekilde ayrıştırılıyor diye cevap vermeyi çok isterdik ama maalesef durum çok daha içler acısı. E-atıkları buzdolabı, klima, telsiz ve cep telefonları, her tür bilgisayar ve bilgisayar aksesuarı, televizyon, müzik seti ve ses sistemleri gibi aklınıza gelebilecek her tür elektonik alet oluşturuyor. En çok e-atık oluşturan alet ise bilgisayarlar. Özellikle bilgisayarın en çok satıldığı ülke olan Amerika’nın attığı bilgisayarların yüzde ellisinin çalışır durumda olduğu halde, yeni teknoloji kurbanı olması, e-atık miktarını gereksiz şekilde arttırıyor. ABD, Avustralya, Japonya, İngiltere gibi gelişmiş ülkelerde atılan elektronikler toplanarak gemilerle başta Çin olmak üzere, Hindistan ve Pakistan’a geri dönüşüm amacıyla gönderiliyor. Az gelişmiş ülkelere gönderilmesinin nedeni ise basit: E-atık geri dönüşümü için Amerika’da 30 dolar, Avrupa’da 20 Euro harcanması gerekirken, Çin’de 2 dolar, Hindistan’da 2 euro harcanıyor. Bu fiyat farkında ucuz iş gücünün yanı sıra, geri dönüşüm işlemi için hiçbir tesise ya da önleme gerek duyulmaması da etkili.

18 ayda bir yenilenen teknoloji

Çin ve Hindistan’daki e-çöplüklere geçmeden önce bu çöplerin nedenini anlamak için üç farklı kategorideki kullanıcılara bir göz atmak gerekiyor. Birincisi bireysel kullanıcılar ve küçük işletmeler. Bu kategorideki elektronik eşya kullanıcıları genelde aletleri bozulduğu için değil, daha yenisi çıktığı için atıyor. Teknolojinin bugün yaklaşlık 18 ayda bir yenilenen bir sektör olduğu kabul edildiğinde bireysel kullanıcıların yaklaşık iki yılda bir sahip oldukları aletleri yeniledikleri gözlemleniyor. İkincisi ise büyük şirketler ve devlet kurumları. Büyük şirketlerde teknoloji yenilemenin daha geç aralıklarla olduğu görülüyor. Örneğin yazılım firması Microsoft, dünyadaki 500 bin çalışanının bilgisayarlarını 3 yılda bir yenilediğini söylüyor. Üçüncü kategori ise orjinal donanım imalatçıları (OEM, Original Equipment Manufacturer). OEM’lerin e-atık nedeni diğerlerinden daha farklı. OEM’lerde üretilen parçanın kalite standardı düşük ise satışa sunulamayacağından atılıyor. Ancak bu noktada devreye büyük şirketlerin kendi atıklarını geri dönüştürmek için kurdukları tesisler devreye giriyor. HP, Kaliforniya ve Tennessee’de kurduğu iki büyük geri dönüşüm tesisiyle bu konuda şimdilik lider. IBM ise geçtiğimiz yıllarda New York’da kendi geri dönüşüm tesisini kurarak ürünlerinin insan sağlığını için oluşturduğu tehlikeyi yok etmeye çalışıyor.

Dünyanın en büyük e-çöplüğü: Guiyu

Görüldüğü gibi birkaç büyük firma haricinde geri kalan herkes ürettikleri ürünlerin ömrünü doldurduktan sonrasıyla ilgilenmiyor. Bu nedenle Çin, Hindistan ve Pakistan e-çöplüklerle yaşamaya hatta bunu kendilerine kazanç kapısı yapmaya çalışıyor. E-atıkların yüzde sekseninin toplandığı Çin’in bir kasabası olan Guiyu en büyük e-çöplüğe sahip. Milyonlarca bozuk klavye, bilgisayar, monitör, cep telefonu gibi aletlerin toplandığı Guiyu’da yaşam tamamen bu atıklar üzerine kurulu. Özellikle köylerden göçen kadın ve çocukların çalıştığı küçük ve sağlıksız atölyelerde elektronik aletler parçalanarak üzerlerindeki bakır, altın gibi değerli madenler asitle yıkanarak ayrıştırılıyor. E-atıklardan ayrıştılan işe yarar maddeler yazıcı ve kablo gibi bakır içeren parçalar, çelik içeren parçalar (yazıcı, güç kaynağı), plastikler, çipler, parçalarda kullanılan altınlar, aluminyum parçalar ve yazıcı kartuşları. Ayrıştırmanın ardından kalan gereksiz malzemeler ise yakılıyor. 1995’ten beri e-atıkların toplandığı yer olan Guiyu’da 150 bin e-atık işçisi olduğu tahmin ediliyor. İşçiler günde ortalama 16 saatlik çalışma karşılığında ise 1,5 dolar kazanıyor.

Guiyu’da teknolojiyle gelen hastalıklar

Kazanılan bu kadar az paranın yanında Guiyu’da yaşayan ve çalışan hemen herkesin sağlıksız koşullardan dolayı hasta olması ise kaçınılmaz. Yakılan elektronik parçalar yüksek dozda toksin içeriyor. Civa, kurşun, kadmiyum gibi zararlı maddelerin yakılarak havaya karışması sonucu solunan bu maddeler beyin, böbrek, üreme sistemi, cilt, mide ve solunum sisteminde büyük hasarlara neden olabiliyor. Bunun yanısıra ceninlere de büyük zararı olan bu toksinler çocukların sağlığını da tehlikeye sokuyor. Shantou Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma da bunu kanıtlıyor. Araştırmaya göre Guiyu’da yaşayan 1-6 yaşları arasındaki 165 çocuğun 135’i beyin hasarına yol açabilecek zehirlenmeye maruz kalıyor. Öte yandan yaşayanların yüzde 88’i cilt kanseri, sinir, sindirim ve solunum sistemiyle ilgili rahatsızlıklara sahip.

“Sebzeler zehirli suyla yıkanıyor”

Kasabadaki en büyük problemlerden biri de su sıkıntısı. Guiyu’daki bir nehirden alınan su örneğinde çıkan kurşun miktarının da tavsiye edilen içme suyu oranlarından tam 190 kat daha fazla çıkması suyun kullanılamaz hale geldiğini gösteriyor. Bu nedenle kasabaya hergün 30 km uzaktaki başka bir kasabadan tankerlerle su taşınıyor. Hükümetin kasabalıları musluktan akan suyu kullanmamaları konusunda uyarıp uyarmadığı ise bilinmiyor. Ancak görülen birşey var ki, hergün kasabaya temiz su getirilmesi şimdiden yeni bir kazanç kapısı haline geldi. 60 yıldır Guiyu’da yaşayan Li kasabanın şu anki durumu şöyle özetliyor: “Buradaki insanlar para için, bu güzel kasabayı bir çöplüğe çevirdi. Bilgisayarlardan işe yarayacak parçaları ayırdıktan sonra geri kalanını yakıyorlar. Bu kasabada yaşayanlar hergün bu kötü havayı solumak zorunda kalıyor. Bu zehirli hava nedeniyle çoğu insanda solunum ve cilt problemleri var. İnsanlar sebzelerini ve bulaşıklarını kirli sularla yıkamak zorunda kalıyor. Bu da şiddetli mide rahatsızlıklarına neden oluyor.”
2007 yılında dünyadaki sivil toplum örgütlerinin tepkileri sonucunda bazı olumlu değişiklikler yapılsa da kasabayı ziyaret edenler hala gün sonunda şiddetli baş ağrısı ve ağızlarında metalik bir tat olduğunu söylüyor.

“Kırmızı çizgiler gözü çok yakar”

Çin’den sonra gelen en büyük e-çöplük ise Hindistan’da. Hindistan’da da çok kötü şartlarda çalışan işçilerin asit yıkaması yaptıkları odaların havalandırmasız olduğu, çocuk ve kadınlarda ciddi rahatsızlıklar teşhis edildiği söyleniyor. Greenpeace tarafından çekilen bir belgeselde yere oturmuş, küçük bir tüpün aleviyle maşayla tuttuğu elektronik parçaları yakan Salim, parçanın üstündeki kırmızı çizgileri gösterek şöyle diyor: “Bu kırmızı çizgileri yaktığınızda yükselen duman gözlerinizi mahveder. İlk zamanlar gözlerim çok yanardı ama şimdi alıştım, artık beni etkilemiyor.”

Basel Anlaşması’nın adı var, uygulayanı yok

Olayın uluslararası hukuk boyutuna gelindiğinde karşımıza 172 ülke tarafından imzalanmış bir anlaşma çıkıyor. 1989 yılında İsviçre’nin Basel kentinde imzalanan Basel Anlaşması, sanayi ülkelerinin zehirli atıklarını yoksul ülkelere sevk etmesini yasaklama amacıyla yapılan bir anlaşma. 1994 yılında yürürlüğe giren ancak ABD, Afganistan ve Haiti tarafından imzalanmasına rağmen yürürlüğe konulmayan anlaşma tıbbi atık, pil, kimyasal atık gibi zehirli atıkların ihracına katı kurallar getiriyor. Ancak gelişmiş ülkeler yaptıklaı sevkiyatlarda anlaşmanın boşluklarından yararlanarak kendi gönderdikleri ürünlerin anlaşmada sayılan ürünler olmadığını savunuyor. Elektronik atıkların yanı sıra kullanılmayacak duruma gelen eski gemilerin parçalanmak üzere Bangladeş, Hindistan, Türkiye gibi ülkelere gönderilmesi de yine bu anlaşmayla yasaklanıyor. Ancak buna rağmen 2006 yılında Fransız bandıralı bir tankerin Afrika’nın Fildişi Sahillerine 400 ton petrokimyasal çöp bırakması ve sahilde yaşayan 7 kişinin ölmesi, 40 bin kişinin hastalanması üzerine birçok ülke Basel Anlaşması’nı yenilemek üzere biraraya geldi. Aynı şekilde o dönemde Türkiye’de de Mersin açıklarında batan Ulla gemisi kimyasal atık tehlikesi yarattı.

Çin’e “kalkınma” amaçlı gönderiliyor

Konuyla yakından ilgilenen bir sivil toplum örgütü olan Basel Hareketi Ağı (Basel Action Network, BAN) 2002 yılında yayınladıkları “Zarar ihraç etmek, Asya’daki yüksek teknoloji çöplüğü” (Exporting harm, The high-tech trashing in Asia) adlı raporda, gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ülkelere e-atıkları göndermesini sorgularken yetkililer tarafından iki bahaneye rastladıklarını belirtiyorlar. Birincisi bu aletlerin çoğu Asya’da üretildiğinden oraya geri gönderilmelerinin normal olduğu iddiası. Buna göre, ucuz iş gücü nedeniyle elektronik ürünlerin çokça üretildiği Asya ülkelerinden dünyaya yayılan ürünler, tekrar oraya gönderilebilir. İkinci savunma ise, gelişmekte olan bu ülkelere elektronik ürünler gönderilerek, tekrar kullanılmaları ve böylece ekonomik kalkınmaya yardımcı olunması. Ancak gözden kaçan birşey var ki, gönderilen ürünlerin neredeyse tamamı kullanılamaz duruma gelmiş ürünler. Son 10 yıldır ciddi boyutlara gelen e-atıklarla ilgili yapılan öneriler ise sınırlı. Kullanıcılara, sattıkları ürünleri kendi tesislerinde geri dönüştüren, yoksul ülkelere göndermeyen markaları tercih etmeleri ve şirketlerin ürünlerinde toksin maddeleri azaltmalarını desteklemeleri öneriliyor.

Kimyasal çöplük

E-atıklarda ortaya çıkan maddelerden bazılarının zararları şöyle:

Kurşun: Zararları 1970’de gazyağı ile çok iyi tespit edilmiş olan kurşun, özellikle bilgisayarın monitör kısmında ve birçok elektronik alette kullanılıyor. Sinir sisteminde, kan dolaşımında, böbrek ve üreme sisteminde büyük hasarlara yol açabilen kurşunun çocukların beyin gelişiminde negatif etkileri olduğu da ispatlandı.

Kadmiyum: Toksik bir madde olan kadmiyum özellikle böbrekler için oldukça zararlı bir madde. Bilgisayar çiplerinde ve infra-red teknolojisinde kullanılıyor.

Civa:Civa, beyin, böbrek ve özellikle ceninlere zarar verebilecek nitelikte bir madde. Özellikle yüksek dozda civaya maruz kalan ceninler için oldukça tehlikeli olan madde, suya karıştığı zaman yaşayan tüm organizmalara özellikle de balıklara kolayca yerleşebiliyor. Her yıl civa tüketiminin %22’si elektronik cihaz yapımında kullanılan maddeye pillerde, tıbbi cihazlarda, lambalarda ve cep telefonlarında sıkça rastlanıyor.

Baryum:
Yumuşak, beyaz bir metal olan Baryum, kullanıcıları rasyasyondan korumak amacıyla bilgisayarların ön panelinde kullanılıyor. Baryum’a kısa dönemli maruz kalmak kas güçsüzlüklerine, beyinde, kalpte, karaciğerde ve dalakta hasara neden oluyor. Baryum’un insanları üzerindeki etkileriyle ilgili çalışmalar devam etse de hayvanlar üzerinde yapılan bir araştırma Baryum’a uzun süreli maruz kalanlarda kan basıncının düşmesi ve kalbin çalışma sisteminde bozukluklara rastlanıyor.

Fosfor:Fosfor bilgisayar ekranlarında görsellerin çözünürlük ve aydınlığı için kullanılan inorganik bir kimyasal. Bilgisayar ekranlarını söken kullanıcılar için bir gazetede çıkan uyarı da zararları konusunda bilgi verici: “Eğer ön paneli kırarsanız kesinlikle ekrana dokunmayın. Kırdığınızda saçılan cam parçalarını bir bezle dikkatlice toplayın. Eğer elinize fosfor değerse acilen bir hastaneye gidin.” Bilgisayarlarda kullanılan bu fosfor kaplaması kadyum, çinko gibi ağır metaller içeriyor.

Yorum yazın