Sanat

Neden Michael Jackson?

Yazan: Gökhan Tan

Sadece Frank Sinatra, Elvis Presley ve The Beatles ile mukayese edilebiliyor. Hiç bir popüler müzik ikonunun, onun oturduğu zirveye ortak olamayacağı iddia ediliyor. Diğerlerinin yapamadığının, Michael Jackson'ın yaptığı neydi?

Michael Jackson’ın çocukların gönlünü nasıl fethettiğine kendi hayatlarımızla şahidiz” diyor Roll yazarı Erdir Zat. Yaşı en iyi ihtimalle 35 olan kuşağın Jackson’ın çıkış dönemine denk gelen “o günlerini” özetliyor bu cümle.

1980’lerin “teenage”ı olarak Michael Jackson’ı ekranda ilk görüşümü çok iyi hatırlıyorum. Ortaokuldaydım. TRT’nin tek kanal üzerinden ve gün boyunca yayın yapamadığı günlerdi. Jackson popüler müziğin tarihini değiştirirken biz onu ancak bir yıl gecikme ile, 1984’te kendi ekranımızda görebilmiştik. Bir cumartesi gecesi müzik ve eğlence programıydı ve ağabeyimle ekran karşısına çivilenmiştik. O gece Thriller'la birlikte Lionel Richie’nin All Night Long videosu da yayınlamıştı. Beat It o günlerde yayınlanan bir başka videoydu. Bu videoları televizyonda yakalayabilen, ertesi gün okulda diğerlerine anlatırdı. Ve doğrusu, televizyonda müzik keyfi Abba ve Boney M’in stüdyoda çekilen videolarından ibaret bir kuşak için kayda değer bir aşamaydı.

1980’lerin Türkiyesi’nin koşulları popüler kültürün dünyadaki “seri üretici” ülkelerinden çok farklıydı elbette. Gelgelim Michael Jackson’un yarattığı “şok” onlarda da çok farklı değildi. Time dergisinin tecrübeli müzik yazarı Richard Corliss benzer durumun “x kuşağı” olarak isimlendirdiği herkes için geçerli olduğunu söylüyor: “Yaşları bugün 35 ile 45 olan herkes ‘Beat It’ parçasını tam olarak ilk kez ne zaman ve nerede dinlediğini hatırlar.” Corliss’e göre Jackson çığır açıcı bir müzisyen olarak hak ettiği övgüyü alamasa da müzik “sound”unu değiştirecek kadar büyük adımlar atıyordu. “Beat It”, Jackson’ın, farklı ruh halleri ve kuşaklar arasında köprü kurabilme yeteneğinin en iyi örneğiydi. Onunla dans ederken sizi aynı anda sarsıyordu. Thriller albümündeki tüm şarkılar gibi, çok yönlü, gelişmiş bir haz faş ediyordu.

Müziği Corliss’in söylediği kadar çok yönlü olsun ya da olmasın, bir diğer Time yazarı Richard Lacayo’ya göre tek başına Thriller albümü bile Michael Jackson’ı Elvis Presley ve The Beatles seviyesine çıkarmaya yeterli oldu. Neewsweekdergisinin müzik eleştirmeni ve yazar David Gates’e göre ise Jackson muhtemelen “son pop kralı” mızdı. (“The king of pop/Popun kralı” Jackson’a arkadaşı Elizabeth Taylor tarafından verilen bir isimdi.) Ne kadar popüler ya da ihtişamlı olursa olsun, ondan sonra gelen sanatçıların hiçbiri bu unvanı devralamadı. Müzik yazarlarının değerlendirmeleri bir tarafa, Jackson’ın kariyerinin en başından ölümüne kadar kaydettiği satış rakamları bile bu yargıyı doğruluyor. Ve görünen o ki bu sayı, ölümünden sonra da gelişiyor.

Ölü Jackson’un rekorları

Jackson’ın öldüğü 25 Haziran 2009 günü arama motoru fenomeni Google, “Michael Jackson” aramaları nedeniyle çalışamaz hale geldi; Jackson’la ilgili dakikada 5 bin arama yapıldı. O hafta toplam 422 bin albümü satıldı. Ölü Jackson da rekor kırmaya devam ediyordu. Pek çok müzik mağazasında stoklar tükendiği için albüm satışlarının yarısından fazlası dijital formatta, internet üzerinden gerçekleşmişti. Bu sitelerden ayrıca 2 milyon 300 adet “single” indirilmişti. Billboard dergisinin verilerine göre 28 ve 29 Haziran günleri sadece Amerika’da 110 bin adet Jackson albümü daha satıldı ve yeni bir rekorun daha kırması bekleniyordu. Jackson ailesinin 7 Temmuz 2009’da Los Angeles kentinde yapılacak cenaze töreni için ayırdığı 11 bin bilete, internet üzerinden 1 milyon 600 bin kişi başvurdu.

Sayılar elbette sadece sayıydı. Ama bu sayılar, kitlelerin Michael Jackson üzerinde nasıl da uzlaştığını gösteriyordu. The Independent gazetesi yazarı Catherine Naylor, Jackson’un ölümünden bir gün sonra yayınlanan yazısında bu uzlaşıyı iddialı biçimde örneklendiriyor: “Berlin Duvarı’nın yıkılışını, Tiananmen Meydanı’nı ya da Çernobil felaketini hatırlamayabiliriz. Ama ‘We are the World’ ve Afrika’daki açları hatırlarız.” The New York Times yazarı David Segal’ın sözleriyle “Herkes onu biliyordu. Onu seyrediyor, onunla söylüyor, onunla dans etmeye çalışıyor ve son zamanlarındaki davranışlarını şaşkınlık ve şüphe ile karşılıyordu. Çünkü o bizimdi.” Segal’a göre tüm bunlar göz ardı edilse dahi Jackson’un ölümü, popüler kültürde artık ne kadar da az şey paylaştığımızı hatırlatıyor.

Bu konuda kafa yoran, kalem tutan hemen herkesin ortak kanısı Michael Jackson fenomeninin sadece Frank Sinatra, Elvis Presley ve The Beatles ile kıyaslanabileceği yönünde. Bu üç isim de Jackson’dan önce yaşadı ve öldü. Jackson’la çağdaş ve ona rakip tek ismin ise Madonna olabileceği düşünülüyor.

Sinatra, Presley, Beatles ya da Madonna… Kitleler, Michael Jackson üzerinde bu isimlerden daha mı fazla uzlaşmıştı? Onu neden “popun kralı” saydı? Nasıl oldu da bu imajın peşinden koştuk? Neden ondan sonra gelecek, isimini bile henüz bilmediğimiz insanların onun tahtına oturma şansı bu kadar düşük?

Artık “yılın modeli” yok, “haftanın modeli” var

David Segal’a göre bu sorunun cevabı Jackson’un “tarihsel zamanlama”sı. Segal “Jackson’dan Sonra Şöhret Asla Eskisi Gibi Olmayabilir” başlıklı yazısında, bu seviyede bir şan ve şöhreti yakalamanın günümüzün popüler kültür kahramanları için imkânsız ve gelecekte de büyük ihtimalle mümkün olmayacağını söylüyor.

Jackson’u, ondan önceki yıldızlara göre avantajı MTV gibi bir müzik kanalının varlığıydı. Sadece müzik videolarına yer veren bu kanal sanatçılara, tıpkı 1950’ler ve 1960’lar boyunca Edward Sullivan’ın eğlence programında yakaladığı ekranda gözükme şansını tanıyordu.( Amerikalı televizyon programı yazarı ve sunucusu ismini taşıyan The Ed Sullivan Show, birçok sanatçının canlı performansla katıldığı, o günlerin ekrandaki en popüler platformuydu.)

Segal’a göre MTV artık kendini müziğe vakfetmiş bir kanal kimliğinde değil. Onun yerinde şimdi YouTube var. Fakat internetin bu en popüler video platformunda ne gösterileceğini seçen ve sanatçıları parlatan yapımcılar yok. Dolayısıyla videosu yayınlanan her sanatçı binlerce rakibiyle yarışmak durumunda. Bugün, bilgisayarı olan herkes mini bir müzik stüdyosuna, internet bağlantısı olan her insan şarkı yayınlama şansına sahip. Ve eskisinden çok daha fazla tür ve sanatçı mevcut. Aynı şey şöhretin basamaklarını tırmanmaya çalışan tüm popüler kültür kimlikleri için geçerli: Artık “yılın modeli” yok, “haftanın modeli” var.

Michael Jackson “kendi zamanı”nını en iyi kullanan isim oldu. Madonna’yla birlikte, müzik videolarının önemini keşfeden ve küresel bir sponsorla ortaklık kuran ilk isimdi. (Jackson 1984’ten itibaren Pepsi Cola’nın –yine Madonna’yla birlikte- ekrandaki yüzü oluyordu.)

Düşünülmüş şeyler…

Müzik yazarı Murat Beşer Uzman TV’deki söyleşisinde 1980’lerde çıkış yapan iki pop figürünün, Michael Jackson ve Madonna’nın, her yönüyle diğerlerinden farklı olduğuna ve bunun altında büyük bir pazarlama başarısı olduğuna dikkat çekiyor: “Onların prodüksiyonları hepsinden daha fazla üzerinde düşünülmüş, çok büyük yatırımlar yapılmış ve daha fazla cilalanarak pazarlanmış şeylerdi. O nedenle bu iki figür, benzerleri ve rakipleri olmasına karşın günümüze kadar gelen unutulmaz iki isim oldu.”

“Üzerinde daha fazla düşünülmüş” bu şeylerin ilki müziğin kendisiydi elbette. Jackson ve yapımcısı Quincy Jones Thriller için iki yıla yakın bir sure çalıştı; oysa müzik sektöründe iddialı bir albüm için en fazla sekiz ay yeterli oluyordu. Çığır açan, hatta krizdeki Amerikan müzik endüstrisini kurtaran yeni pazarlama anlayışının en önemli hamlesi, televizyonu daha çok kullanmaktı. (Amerika’da müzik satışlarında dramatik düşüşlerin yaşandığı bir dönemdi. Birkaç ay sonra Thriller albümünü yayınlacak olan CBS’nin plak şirketi Epic Records, “Kara Cuma” olarak isimlendirilen 13 Ağustos 1982’de pazarlama departmanının yarısını işten çıkarmıştı.) Müzik piyasası kadar televizyon yayıncılığının da kaderini etkileyecek 14 dakikalık Thriller videosu, ünlü yönetmen John Landis tarafından çekildi. Hâlâ, müzik tarihinin en önemli videosu kabul edilen bu film, müzik videosu alanında bir alt sektörün doğmasına neden olduğu gibi bu alanda yapılan yarımların satışa etkisini ispatladı.

Amerikan şov dünyasının ünlü avukatı John Branca’ya göre Michael Jackson, müzik dünyasının plak satışından en çok telif kazanan ismi haline geldi. Satılan her bir albümünden 2 dolar pay alıyordu. Jakson ve John Landis, Thriller videosunun kazandığı başarı üzerine “The Making of Michael Jackson’s Thriller” (Michael Jackson’un Thriller’ının Yapımı) isimli bir belgesel yayınladı. MTV’nin finanse ettiği bu video birkaç ayda 350 bin adet sattı. Amerikalı biyografi yazarı J. Randy Taraborrelli’ye göre bu belgesel bir eğlence kalemi olmaktan çıkarak, Amerikalı her ailenin evinde bulunması gereken temel ihtiyaç maddesi muamelesi gördü.

Thriller’la başlattığı “yönetmenli” video geleneğini yine kendisi devam ettirdi. 1987 yılında 32 milyon satışa ulaşan ve beş şarkısı müzik listelerinde bir numara olabilen tek albüm olma ünvanını halen koruyan Bad yayınlandı. Albümle aynı adı taşıyan parçanın 19 dakikalık videosu bir başka ünlü yönetmen, Martin Socorsese tarafından çekildi.

Müzik videosu Michael Jackson’la birlikte adeta bir sanat dalına dönüştü. Gelişmiş hikâyeleri, dans rutinleri, özel efektleri ve ünlü şahsiyetlerin “cameo” katılımlarıyla her zaman çok konuşulan, müzik kanallarından haber kanallarının bültenlerine giren yeni bir enstrüman yarattı.

MTV: Savaşarak kazanılan hak

1983 yılında Jackson, kardeşleriyle birlikte Jackson 5 grubunun plaklarını yayınlayan Motown plak şirketinin 25. yıldönümü nedeniyle NBC televizyonunda düzenlenen bir canlı yayına katıldı. Jackson o törende artık kendi ismiyle bir anılmaya başlanacak “moonwalk” (ayyürüyüşü) dansını ilk kez sundu. Michael Jackson ayyürüşüyle müzik endüstrisini yeniden tanımlıyordu. Gelgelelim Jackson’un şöhretini borçlu olduğu MTV bile onun için “savaşarak kazanılmış” bir haktı.

İlk yıllarında MTV, Afro-Amerikan sanatçıların videolarını yayınlama konusunda direnç gösteriyordu. Sadece Eddy Grant, Tina Turner ve Donna Summer gibi birkaç siyahi şarkıcı, yayının çok izlenmediği saatlerde ekranda yer bulabiliyordu. 1983 öncesinde kanal Jackson’ın videolarına da aynı ambargoyu koymak istedi. Sanatçının bağlı bulundu plak şirketi Epic Records’un büyük hissedarı CBC Records’un o zamanki başkanı Walter Yetnikoff kanala sert bir çıkış yaptı: “Sahip olduğumuz tüm sanatçıların videolarını yayından çekiyorum. Ve kamuoyuna gidip siyahi bir adamın müziğini yayınlamak istemediğiniz gerçeğini duyuracağım.” Kanalın kurucularından Les Garland Yetnikoff’un tehdidini dikkâte aldı ve Billie Jean videosuna kanalın doğal akışında yer vermeye karar verdi.

Pekçok eleştirmene göre Billie Jean, MTV’deki “ten rengi bariyeri”ni kıran video oldu. Bu örnek, Michael Jackson’un farkının, müzik ve müzikle ilgili herşeyin de ötesinde olduğunu gösteriyor.

Siyah ve beyaz; Çarşı ve Mardin

Jackson’un ölümünü takip eden günlerde Beşiktaşlı tribün grubu Çarşı tarafından yazıldığı iddia edilen bir slogan internet forumlarında dolaşmaya başladı. Slogan şöyleydi: “Hayatının yarısını siyah yarısını beyaz geçiren büyük Beşiktaşlı Michael Jackson. Ruhun şad olsun.”

Yaratıcı eylemleriyle tanınan Çarşı grubunun sloganı, Jackson’un barışamadığı siyahlığına gönderme yapıyor ve Türk insanının bu ikilemi yaşayan yıldızla kurduğu empatiyi gösteriyordu. Sadece İstanbul mu? Mardin’de onun gıyabında cenaze namazı bile kılındı. Şarkıcının ölümünden iki gün sonra, 27 Haziran 2009’da Kanal D’de yayınlanan Disko Kralı programına katılan Michael Jackson Hayranları Topluluğu üyeleri benzer bir refleksi dolaysız bir şekilde gösteriyordu. Onlara göre Michael Jackson’un siyanlığıyla bir derdi yoktu. Sanatçının teninin rengi, bir deri hastalığı nedeniyle açılıyordu ve tedavi görüyordu.

Tamam, hoşgörülü Türk milleti için Jackson’ın ten rengi önemli olmayabilir. Şarkıcı da 1991’de yayınlanan Dangerous albümünün -çığır açan bir başka videosu çekilen- ilk single’ında “no matter if you black or white” (siyah ya da beyaz olman önemli değil) diyordu. Peki bugün bir siyahı -kıl payı da olsa-ülkenin başkanı yapan Amerikan halkı 1980’lerin başında zenci bir süper yıldıza hazır mıydı?

Neewsweek dergisinin müzik yazarı David Gates’e göre Michael Jackson, nihayet bugünün Barack Obama’sı gibi ırklar üstü bir simgeydi; Amerikalıların kalplerinde taht kuran ve siyahiliğinin tesadüf olduğuna inanılan bir kimlikti. Jackson’ın “mesihvari dünya yıldızlığı” herkesten daha çok –yıllar sonra kayınpederi olacak- Elvis Presley’e benziyordu. Oysa Elvis Presley’in ilk şarkıları radyoda çalan DJ’ler, zenci sanmasınlar diye onun Memphis’te sadece beyazların okuduğu Humes Lisesi’nden mezun olduğununun altını çiziyordu. Aradaki fark, Jackson’un televizyon çağında doğmasıydı. Ama onun siyah olmasını da kimse umursamadı. Ya da o, buna imkân vermedi.

Time dergisinin müzik eleştirmeni John Rocwell 1982 yılında ilk dinlediğinde Thriller’ı “çağın en önemli sanatçılarından birine ait mükemmel bir kayıt” olarak tanımlamış ancak albümün en önemli başarısının bu olmayacağını söylemişti. Ona göre Thriller Siyah ve beyazlar arasında kurulan ve normal kabul edilen ama aslında yıkıcı niteliğe sahip duvarın yıkılması yönünde umut veren bir işaret”ti. Nitekim Jackson’un “ırklar üstü” konumu sermaye tarafından da onaylandı. Pepsico, ihtiyaç duyduğu, ırklar ve uluslar üstü yüzü Michael’da buldu. Ve bu anlaşmalar sayesinde yıllık karını 50 milyon dolar arttırdı.

Ticari hapishane

Michael Jackson’ın para kazandırdığı sadece Pepsi değildi elbette. Onun için yapılan en çarpıcı yorumlardan birinde Jackson için “ticaretin esiri” tanımı kullanılıyor. Bu tanım, Amerikalı gazeteci Michael Kinsley’e ait. Kinsley taa 1984 yılında The New Republic gazetesinde kaleme aldığı yazısında tarih sanatçıların boyunca sanatçıların çeşitli fedakarlıklarda bulunmak durumunda kaldığını ancak Michael Jackson’ın bu konuda da iki önemli farkının bulunduğunu söylüyor.

Kinsley’e göre birinci fark, Jackson’un hiçbir zaman seçme şansının olmamasıydı. Babası Joe Jackson tarafından çok küçük yaşlardan itibaren, kaba güç de kullanarak müzik endüstrisine itildi. Jackson 5 ile sahneye beş yaşında çıktı. Çocukluğunu yaşayamadı. Bu durum açıkça dile getirilmesine rağmen okula dahi gidemedi. Aksine çocuksu sesini muhafaza etmesi için –ilaçlarla, hormonlarla- büyümemesine çaba harcandı.

Kinsley’in dikkat çektiği ikinci şey ise Jackson’ın ondan daha önceki sanatçılardan farklı bir zamanda yaşamasıydı. Ona göre Jackson’ın sanatı aynı zamanda bir “büyük-zaman ticareti”ydi. Milyonlarca tüketici önünde, onun sırtından milyonlar kazanıldı. Bu Sinatra, Presley ve The Beatles’ın, en azından daha düşük bir dozda maruz kaldığı bir durumdu.

Michael Jackson’ın benzersiz özellikleri, sesi, şarkı yazma yeteneği, dans kabiliyeti onun, çağının tüm sanatçılarından benzersiz bir konuma gelmesine yardımcı oldu. Ancak çocukluğundan başlayan ve endüstrinin dayanılmaz beklentisi ile devam eden baskı, son yıllarında ruhu ve fiziği alt üst olmuş bir insanın ortaya çıkmasına neden oldu.

Hayatını değiştiren Thriller videosunda Michael Jackson, birlikte dans ettiği, iskeleti andıran, soluk benizli zombilere benzetilmişti. Oysa şimdi o videoyu seyrettiğimizde -ve son hali akla getirildiğinde- Jackson, dans ettiği o zombilerin arasında en gerçek dışı şey gibi duruyor.

3 Yorum

  • michael ı çok seviyorum. ona yapılan bu kötülükler onu daha çok sevmeme neden oluyor. onu çekemeyen art niyetli insanlar ona hep iftira attı. ben bunların doğru olduğuna inanmıyorum. o öldüğünde çok üzüldüm. saatlerce ağladım. ama onun müslüman olduğunu söylüyorlar. eğer öyleyse eminim ki cennette temiz kalbiyle huzur içindedir. onun başarısını ve yeteneğini hep kıskandılar.ayrıca mj nin ölmediğini ya da ilüminatinin öldürdüğü gibi çeşitli haberler var. ama umarım ölmemiştir.

Yorum yazın