Gündem Koronavirüs günlüğü

‘Solunum cihazına bağlı gazetecilik’

Yazan: Zeynep Çam
ABB haber merkezi ekibi

Salgında görev yapan basın emekçileri kurumlarının aldığı tedbirlere rağmen sahada zorlandıklarını belirtirken, her gün bir çalışanın koronavirüs testinin pozitif çıktığını belirten TGS, önlemlerin yetersiz olduğunu savunuyor.

Koronavirüs salgını döneminde çalışmak durumda olan basın emekçileri, çalıştıkları kurumların aldığı tedbirler sayesinde güvenliklerini sağlarken Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), bu tedbirlerin yeterli olmadığını dile getiriyor.

HaberVs‘nin görüşüne başvurduğu gazeteciler salgın ortamında görev yapmanın psikojik zorluğuna dikkat çekiyor.

Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB) Haber Merkezi muhabiri Dilvin Kaygusuz Karabulut salgının ortaya çıktığı günlerde başında çalışmakta çok zorlandığını söylüyor:

“İlk başta işe gidip gelmek çok korkunç bir hal almıştı. Sürekli ateşimi ölçtürüp, kanımdaki oksijen miktarına baktırıyordum. Hem bahar alerjisi hem de dezenfektan ve kolonyaya alerjimin olması gerilim dolu günler yaşamama neden oldu. Ama zaman geçtikçe bu durumu aştığımı düşünüyorum. Mesleğim sayesinde tarihe tanıklık ettiğimi düşünüyorum.”

“Çalışan sayısı azaltıldı”

Kaygusuz Karabulut, böyle bir dönemde çalışan sağlığı konusunda dikkatli bir kurumda çalışıyor olmanın bir şans olduğunu dile getiriyor:

“Daha ilk günden maske, eldiven ve tulum temin edildi. Yüz siperlikleri de aynı şekilde. Koruyucu ekipman konusunda sıkıntımız yok. Belediye binasının her yerinde dezenfektanlar var, sürekli yenileniyor. Aynı şekilde tuvaletlerdeki sabunlar da öyle. Çalışma ortamlarımız da düzenli olarak dezenfekte ediliyor. Alınan önlemlerden biri de vardiya sistemine geçilmesi ve aynı anda çalışan sayısının da azaltılması oldu. Asansörlere binen kişi sayısına kadar her şey kontrol altında tutuluyor. Habere gideceğimiz araçlar da dezenfekte ediliyor, araçlarda hijyen sağlayacak her şey bulunuyor.”

Eşi ile yaşadığını belirten Karabulut evdeki hijyen ortamını şu sözlerle anlattı:

“Apartman girişlerine ayakkabıları dezenfekte edilebileceği bir ortam oluşturuldu. Ayakkabıların altını burada çamaşır suyuyla yıkadıktan sonra eve girdiğimde, kirli oda olarak belirlediğimiz odada kıyafetlerimi çıkarıyorum ve balkonda havalandırmaya bırakıyorum. Eşimle aynı ortamda çok fazla vakit geçirmemeye çalışıyorum ama sonuç ne olur, bilmiyorum.”

“Şöförle aramızda naylon bölme var”

Adı vermek istemeyen gazete muhabiri de her türlü ortama girmek durumunda olduklarına ve bu psikolojiyle çalıştıklarına dikkat çekiyor:

“Sahada görev yaparken her türlü ortama girebiliyor ve birçok kişiyle muhatap olabiliyorsunuz. Haliyle enfekte olma ihtimalinizde artıyor. Bu psikolojiyle çalışmak zorunda kalıyorsunuz. ‘Herkes taşıyıcı olabilir’ psikolojisiyle çalışırken, kendinizi sürekli korumaya almaya çalışıyorsunuz.”

Çalıştığı kurumun düzenli olarak ekipman temin ettiğini kaydeden muhabir ulaşım konusunda da bir takım kurallar getirildiğini söylüyor:

“Sahada çalışan muhabirler için eldiven ve N95 maske temin ediliyor. Habere gittiğimiz araçların şoförleri ile aramıza naylondan bir bölme ile ayrıldı. Araca sadece iki kişi binebiliyor. Çalışırken maske ve eldiven sürekli takılı oluyor. Eldivenleri elimden çıkardığımda eğer, gittiğim yerde ellerimi yıkayabileceğim bir çeşme varsa ellerimi yıkıyorum. Yoksa yanımda taşıdığım dezenfektanla ellerimi dezenfekte ediyorum. Eve geldiğimde ise kıyafetlerimi değiştirdikten sonra mutlaka duşa giriyorum. Çalışırken mümkün olduğu kadar teması azaltmaya çalışıyorum.”

“Belki asıl ihtiyaç duyduğumuz yeni tip bir gazetecilik”

Koronavirüs salgını sürecini geçmişte yaşanan küresel olaylar üzerinden değerlendiren journo.com.tr proje editörü Emre Kızılkaya, krizlerin etkisinin gazetecilik üstünde kalıcı olduğunu düşünüyor:

“Yeni tip koronavirüs salgını bugüne kadar ömrümüzde gördüğümüz en büyük kriz. Bu nedenle geçmişle bir karşılaştırma yapmak zor. Yine de deneyimlerimize baktığımızda tüm krizlerin olumsuz etkilerinin başka alanlarda genelde zamanla düzeldiğini, ama gazeteciliğe ve gazetecilere verdiği zararın kalıcı olduğunu görüyoruz. Ekonomik bunalımlar, savaşlar, afetler ve benzeri durumlar, dünyada medya üzerinde hep uzun vadeli olumsuz etkiler yaratmış.”

Kızılkaya, bu buhranın yine de yeni bir gazetecilik anlayışının doğmasına neden olabileceğini umut ediyor:

“Geçen yüzyılda Büyük Buhran ve sonra II. Dünya Savaşı ile gazetecilik ölüp yeniden doğmuş ve bir süre sonra da altın çağını yaşamıştı. Belki bugün solunum cihazına bağlı hâlde yoğun bakımda olan gazetecilik de özleyeceğimiz bir şey değildir. Belki yarın doğacak olan, asıl ihtiyaç duyduğumuz ve bugün bunun farkında bile olmadığımız yeni tip bir gazeteciliktir.

“Dönüşümlü ücretli izin uygulamaları hayata geçmeli”

Öte yandan Türkiye Gazeteciler Sendikası, çalışmak zorunda olan gazetecilere yönelik bir tedbir olmadığını kamuoyuna yaptığı açıklamada şu sözlerle duyurdu:

“Gazeteler, internet siteleri, televizyonlar kendilerince kimi tedbirler alsalar da bunun yeterli olmadığı görülüyor. Hemen her gün korona testi pozitif çıkan bir meslektaşımızın haberini alıyoruz.

Elbette haberi halka ulaştırmak için çalışacağız, elbette uzman kişilerin fikirlerini topluma ulaştıracağız. Ancak bunu yaparken kendi sağlığımızı da düşünmek zorundayız. Reyting uğruna, reklam geliri uğruna kimsenin gazetecileri tehlikeye atma hakkı yok.

Televizyon kanalları, gazetecilerin sağlığı için tedbirlerini bir an önce en üst seviyeye çıkarmalıdır. Konuklar kanallara telekonferans araçları ile uzaktan bağlanmalı, sokak röportajlarına çıkılmamalı, medya binalarında her gün ateş ölçümü yapılmalı, fiziksel mesafe kurallarına uygun çalışılmalıdır. Ve en önemlisi dönüşümlü ücretli izin uygulamaları ivedilikle hayata geçirilmelidir.

Yorum yazın