Medya

Son Hava Bükücü ve bizim diziler

Yazan: Güventürk Görgülü

Nickelodeon kanalında üç sezonluk çizgi dizi Avatar’dan uyarlanan Son Hava Bükücü adlı film, ülkemizde popüler kültür endüstrisinin nerelerde olduğu hakkında bir fikir veriyor.

Önceki hafta üç boyutlu olarak vizyona giren Avatar, yani “Son Hava Bükücü” fantastik sinema hayranlarını ve özellikle de Avatar adlı çizgi filmin hayran kitlesini ikiye böldü. Bir grup filmin keyifle izlendiğini, efektlerin ve hikayenin güzel olduğunu söylerken diğer grup Son Hava Bükücü’nün neredeyse bu yılın en kötü filmi olduğu, yönetmen Shyamalan’ın bu işi beceremediği görüşünde…

Aman karıştırılmasın, bir önceki, yani Pandora’da geçen, bilim kurgu türünde James Cameron’ın yönettiği Avatar’dan veya çocukların deyimiyle “Mavi Avatar”dan söz etmiyoruz. Konumuz, fantastik türdeki “Hava bükücü” olan, hani şu Nickelodeon kanalında çizgi filmi oynayan.Avatar.

Şimdi bu film neden bu kadar önemli diye soranlar olabilir. Avatar ne bir klasik bir edebiyat uyarlaması, ne de ünlü bir yazarın kaleminden çıkmış bir öykü. Çocuklar için üretilen bir çizgi film projesi olmasına rağmen, çok başarılı bir popüler kültür ürünü olarak geniş bir hayran kitlesine sahip ve bunu başarıyla sürdürebiliyor. Bu özellikleriyle popüler kültür üretimi açısından önemli bir örnek niteliğini taşıyor. İkinci derecede önemi olsa da merak edenler için not düşelim, 150 milyon dolara mal olan ve ABD’de 1 Temmuz’de vizyona giren film, 4 Ağustos’a kadar tüm dünyada 167,5 milyon dolarlık hasılat yaptı. İlk haftasonu hasılatı ise 40 milyon dolar oldu. Tüm zamanların rekorunu kıran James Cameron Avatarı’nın ilk hafta sonu hasılatının 77 milyon dolar olduğunu hatırlarsak Son Hava Bükücü’nün açılışının hiç de fena olmadığı görülüyor.

Avatar dünyası

Efendim tabii herkes konuyla ilgilenmeyebilir; bu Avatar, Şubat 2005’te başlayan, üç sezon olarak devam eden ve 2008’de biten ve şimdiden kült olma özelliği kazanan çizgi diziden yapılan sinema filmi, 1 Temmuzda ABD’de, 23 Temmuz’da da ülkemizde gösterime girdi. Filmin yönetmenliğini, daha önce gerilim türündeki Altıncı His, Köy ve İşaretler gibi gerilim filmlerinde imzası olan Hint asıllı ABD’li yönetmen Night Shyamalan üstlendi. Bu, “Avatar”ın adının James Cameron’un yönettiği Avatar’la “pişti olması” sonucunda Shyamalan, filmin adından “Avatar” kelimesini” çıkardı ve filmi “Son Hava Bükücü” olarak lanse etti.

Olayı kısaca özetledikten sonra, filmin konusuna da kısaca bir değinelim. Avatar, kadim doğu felsefelerinde önemli bir yer tutan dört elementin, yani ateş, toprak, su ve hava uluslarının paylaştığı bir dünyada yaşıyor. Bu dört elementi temsil eden uluslar, kendi elementlerine ve doğalarına uygun bölgelerde barış ve doğayla uyum içinde bir yaşam sürüyorlar. Bu ulusların içinde bazı kişiler, diğer insanlardan farklı olarak kendi uluslarının elementleri üzerinde diğerlerinden daha farklı bir güce sahipler. Bu güç onlara, savunma sanatlarında sergiledikleri maharetlere ek olarak kendi elementlerini harekete geçirme gücü veriyor ve filmde bu güç kısaca “bükme” olarak adlandırılıyor.

Bu dünyada, düzeni ve dengeyi koruyan kişiye ise Avatar adı veriliyor. Avatar’ın özelliği ruhlar dünyasıyla gerçek dünya arasında iletişimi sağlaması ve dünyada tüm elementleri bükme gücüne sahip tek insan olmasından geliyor. Avatar Aang ve arkadaşlarının hikayesi, Aang’in küçük yaşta Avatar olduğunu öğrendikten sonra bulunduğu tapınaktan kaçması ve başına gelen bir kazayla bir buzulun içinde yüz yıl uykuya dalmasıyla başlıyor. Avatar’ın ortadan kaybolmasıyla eş zamanlı olarak dünyanın dengesi bozuluyor ve Ateş Ulusu Hava Kabilesinden başlayarak diğer uluslara saldırmaya, yok etmeye ve ele geçirmeye başlıyor. Yüz yıl sonra Su Kabilesinden iki kardeş, Katara ve Sokka tarafından bulunarak uyandırılan Avatar, arkadaşlarıyla birlikte dünyayı kurtarmak için yola koyuluyor. Animasyonunda olduğu gibi filmi de; Su, Toprak ve Ateş kitaplarından oluşan bir üçleme olarak tasarlandı. Şu anda seyrettiğimiz ilk bölüm olan Su Kitabı’nın ardından 2011 ve 2012’de diğerlerinin gösterime girmesi planlanıyor.

Doğu efsaneleri ve döğüş sanatları

Night Shyamalan’ın filmi hakkında birçok olumlu ve olumsuz eleştiri var. Eleştirilerin çoğunluğunu ise sinema filminin çizgi dizinin başarısına ve gücüne ulaşamaması oluşturuyor. Bu eleştirilerin haklı tarafları olmakla birlikte, filmi çizgi filmden bağımsız olarak ele alındığında pek çoğu da boşa çıkabiliyor. Ama yapımcıların diğer filmlere Shyamalan’la devam edip etmeyeceğini filmin ticari başarısı gösterecek elbette. Ancak proje o denli başarılı ki, çizgi filmin yaratıcıları Michael Dante DiMartino ve Bryan Konietzko Avatar’ın devamı niteliğinde ama başka bir hikaye olan “Korra Efsanesi” (The Legend of Korra) için hazırlıklara başladılar bile.

ABD’de Nickelodeon için üretilen projenin başarısının ardında ise hiç kuşku yok ki, çok derin bir araştırma ve çalışma yatıyor. Yani bir televizyon dizisi veya bir film gibi kültürel bir ürün ortaya çıkarmak için öyle iki adamı uçurmak kaçırmak pek yetmiyor. DiMartino ile Konietzko ve tabii diğer ekip üyeleri Taoculuk ve Budizm gibi doğu felsefelerini, Tai Chi ve Kung Fu gibi savunma sanatlarını, tabiri caizse yalayıp yutmamış olsalar her şeyi bu kadar yerli yerine koymaları, savunma sanatlarının üstüne bir “bükücülük” fikri eklemeleri ve o diyalogları yazmaları da pek mümkün olmazdı herhalde. Her elementin bükücülerinin doğunun birbirinden farklı savunma sanatlarıyla bükme hareketlerini görselleştirmesi belki detaylar hakkında size biraz fikir verecektir. Örneğin su bükücülerin Tai Chi Chuan (taiçi çuan) toprak bükücülerin Hung Ga stili Kung Fu, ateş bükücülerin Kuzey Şaolin stili Kung Fu ve hava bükücülerin de Feng Shui gibi sekiz yöne yapılan bir tür Tai Chi olan Pa Kua Chang yapmaları…

Ama iş bununla da bitmiyor. Wudang’ın -Ang Lee’nin efsanevi Kaplan ve Ejderha filmini izleyenler Wudang dağını hatırlayacaklardır- Taocu rahiplerine dayanan Tai Chi ve Pa Kua, su ve hava kabilelerinin davranışlarını ve dünyaya bakışlarını şekillendirirken, Budist Şaolin rahiplerine dayanan Kung Fu stilleri ateş ve toprak uluslarının karakterini çiziyor. Reenkarnasyonla her döngüde bir başka ulusta doğan Avatar ise elbette Hint mitolojisine, özellikle de Budizme dayanıyor. Dalay Lama’nın yaşamını anlatan Kundun’u seyredenler Dalay Lama’nın seçimiyle Avatar’ın seçiminin bire bir aynı olduğunu hemen hatırlayacaklardır.

Araştırma ve derinleşme

Avatar burada yalnızca bir örnek aslında. Bu sezonun önemli filmlerinden Tim Burton imzalı “Alis Harikalar Diyarında”yı seyredenler iyi ve kötü savaşında batı masallarına, edebiyatına göndermeleri rahatlıkla fark edebiliyorlar. Benzer biçimde Dreamworks’ün yarattığı sevimli ve iyi kalpli dev Shrek’i, Köpekbalığı Hikayesi’ni, Madagaskar’ı, Walt Disney’in Prenses ve Kurbağa’sını, yine Walt Disney’in Afrika masallarıyla bezeli Aslan Kral”ını, kuzey efsanelerinden doğan Ayı Kardeş’ini Pixar’ın Nemo’sunu, Oyuncak Hikayesi’ni ve daha nicelerini seyredenler, dünyanın dört bir yanındaki kültürel öğelerin nasıl güçlü bir şekilde öyküleştirildiğini hatırlarlar. Yani Pixar ve Dreamworks gibi büyük animasyon stüdyolarında çalışanlarda çizgi yeteneğinden çok, dünya edebiyatı bilgisi ve kültürel zenginlik aranması pek boşuna değil. Bu stüdyoların devasa kütüphanelere hatta bünyelerinde üniversitelere sahip olmalarının bir nedeni var elbette.

Türkiye’de de son yıllarda palazlanmaya başlayan popüler kültür endüstrisinin yavaş yavaş bu mecralarda kendine yer aramasının zamanı gelmesine rağmen henüz bu konular pek kimselerin umurunda değil. Üzerinde yaşadığımız toprakların bize sunduğu hikayelerin zenginliği bir yana, artık kimse kendini doğduğu topraklarla da sınırlı hissetmiyor zaten. Son dönemde TV yapımcılarının klasikleşmiş Türk romanını keşfetmeleri, Yaprak Dökümü veya Aşkı-ı Memnu gibi dizileri önümüze çıkartıyor. Ancak bu keşif, yeni bir kültür ürünü ortaya koymaktan veya eldekini zenginleştirmekten çok, var olan bir değere “uzun dönemli bir tecavüz” hissi yaratıyor.

Bir zamanlar Yeşilçam sinemasında ve çizgi roman dünyasında hayat bulan Karaoğlan, Tarkan, Malkoçoğlu gibi figürler üzerine bir çok espri üretilmesine rağmen benzer konsepte sahip kahramanlar henüz yolda görünmüyor. Ortaya çıkartılan diziler ve filmlerin pek çoğu hem tarihsel hem de sosyal olaylar konusunda çok büyük bir derinlik ortaya koyamıyor. Biraz derinleşen örnekler de kısa sürede tekrar sulandırılıyor. Sözün kısası, kalıcı ve sürdürülebilir bir popüler kültür endistrisinin yolu daha derin bir araştırma ve kültürel zenginleşmeye yeterli kaynak ayrılmasından geçiyor.

Yorum yazın