Genel

Yanlış anlatılan gizemli bir halk: Ezidiler

Yazan: HaberVs

Meltem Ürüt Ezidi halkı bugüne kadar birçok gazete haberine ve romana konu oldu. Kültürlerini, dinlerini, ibadetlerini içe kapalı yaşayan bu halkla ilgili yazılanların kimi doğru olsa da genelde anlatılanlar hep yanlıştı. Kimi zaman şeytana tapan kimi zaman da ateş etrafında dönen garip bir halk olarak tanıtıldılar. Haklarında, etraflarına çizilen çemberin dışına çıkamamaları, Yezid’in soyundan geldikleri […]

Meltem Ürüt

Ezidi halkı bugüne kadar birçok gazete haberine ve romana konu oldu. Kültürlerini, dinlerini, ibadetlerini içe kapalı yaşayan bu halkla ilgili yazılanların kimi doğru olsa da genelde anlatılanlar hep yanlıştı. Kimi zaman şeytana tapan kimi zaman da ateş etrafında dönen garip bir halk olarak tanıtıldılar. Haklarında, etraflarına çizilen çemberin dışına çıkamamaları, Yezid’in soyundan geldikleri gibi tuhaf rivayetler de anlatıldı, anlatılıyor. Bu rivayetler nedeniyle baskı gördüler, dışlandılar. Türkiye’den örnek vermek gerekirse 70’li yıllarda 80 bin kadar nüfusa sahip Ezidilerden geriye sadece birkaç yüz kişi kalmış durumda. Tüm anlatılanların gerçek dışılığı, çocukluğunda Ezidilerle Diyarbakır’da bir arada yaşamış bir Tarih öğrencisinin dikkatini çekti. Çünkü gerçek hayatta tanıdığı, evine girip çıkan Ezidi dostları, anlatılan tuhaf hikâyelerdekilerden çok farklıydı. İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih bölümü son sınıf öğrencisi Amed Gökçen, 4 yıldan bu yana dünyanın çeşitli yerlerindeki Ezidi köylerini gezerek bu halk üzerine akademik bir çalışma sürdürüyor. Çalışmaları sırasında Ezidiler hakkında yazılan kitapları okuduktan sonra, “Bu kitaplarda anlatılan Ezidilerle benim tanıdığım Ezidiler arasında neredeyse hiçbir benzerlik yok” diyerek yola çıkan Amed Gökçen’le bu çok “gizemli” olduğu düşünülen Ezidi halkını konuştuk.

Yanlış isimden başlıyor

Ezidilerle ilgili anlatılan yanlışlar daha bu halkın adında başlıyor. Yaygın olarak “Yezidi” olarak bilinen halkın isminin doğrusu “Ezidi”. Ezidiler kendilerini “Ezda” diye tanıtıyorlar. “Ez” Kürtçede “ben” demek, “Da” ise vermek, yapmak oluşturmak anlamda kullanılıyor. Böylece “Ezda” , “yaratılan, var edilen” anlamına geliyor. Halkın adının “Yezidi” olarak bilnmesiyle ilgili de birçok iddia ortaya atılmış, Emevi hükümdarı Muaviye’nin oğlu, Yezid Bin Muaviye’nin Ezidilerle olan ilişkisi veya Zerdüşt’ün İran’da kurduğu Yezd kenti ve Ezidiliğin ilk o kentte yayıldığı iddiaları gibi. Ancak bunun doğru olmadığını Amed Gökçen şöyle açıklıyor: “Din için bir terim kullanılıyorsa o kullanılan terimin dinin var oluş sebebiyle, kendi felsefesiyle mutlak bir ilişkisinin olması lazım. Ama Yezidi kelimesinin Ezidi felsefesi ve mitolojisinde hiçbir anlamı yok. Yezid kelimesi, Sünni Müslümanların Ezidi Kürtleri aşağılamak için kullandıkları bir tanım.”

Hazreti Ali’nin oğlu ve yetmiş yedi yakını, 10 Ekim 680 tarihinde, Emevi Halife Muaviye’nin oğlu Yezid’i halife olarak tanımadıkları için Kerbela çöllerinde açlık ve susuzluğa mahkûm edilerek öldürüldüler. Şiiler ve Sünniler arasındaki mezhep çatışmalarını başlatan bu olay, Yezid adının Müslümanlar arasında nefretle anılıp hakaret sözcüğü olarak kullanılmasına neden oldu. Yezid’in soyundan gelenler anlamındaki “Yezidi” kelimesi de bu halkı aşağılamak için kullanılıyor aslında.

Şeytana tapmıyorlar

Ezidilerin aşağılandığı bir diğer hurafe ise şeytana taptıkları iddiası. Ancak sanılanın aksine “kötülük meleği”ne değil Tanrı’ya inanıyorlar. Bu yanlış hikâyenin sebebiyse tek tanrılı dinlerdeki şeytan kavramıyla, Ezidilikteki “Melek Tavus” inanışının birbirine karıştırılması. Bu yanlış anlaşılmaya Amed Gökçen’in açıklaması şöyle: “Bütün kitaplı dinlerdeki melek tanımlarının çok dışında bir melek tanımları var Ezidilerin. Kitaplı dinlere göre Tanrı Şeytan’a, Adem’e secde etmesini söyleyince, Şeytan kabul etmedi ve cennetten kovularak lanetlendi. Ezidilere göreyse Tanrı, ilk insanın karşısında eğilmeyen Melek Tavus’u cennetinden kovmuştur ama daha sonra affetmiştir. Ve şu anda dünyayı yönetebilecek bir güç verip bu gücü kötülükten arındırmıştır. Çünkü onlara göre Tanrı nasıl bir güçtür ki kendi yarattığı bir meleğe söz geçiremesin. Bunların hepsi dünyanın varoluşu için yapılan birer sınavdır ve Melek Tavus bu sınavlar içerisinde en büyük role sahip olan, Tanrı’nın ona verdiği görevi yerine getiren en kutsal melektir. Kötülük meleği kavramlarımız tamamen farklı. Kitaplı dinlere sahip olanlar, onlardan farklı düşündükleri için Ezidi halkına “Yezidi” deyip, onları aşağılamaya çalışıyorlar.”

Bildiklerimiz magazinsel bilgilerle sınırlı

Özellikle Müslüman halk arasında Ezidiler hakkında en çok anlatılanlardan biri de çemberli öykü. Bir rivayete göre eğer bir Ezidi’nin etrafına bir çember çizilirse, o Ezidi ölene kadar oradan çıkamazmış, ta ki o çemberi çizen gelip onu silene kadar. Onlar hakkında çokça anlatılan bu rivayetin gerçekliğini Amed Gökçen’e sorduğumuzda bunun Ezidiler hakkında yazılmış romanlarla yayıldığını öğrendik: “Bunlar aslında bize öğretilmiş bilgiler. Mesela bu çember olayını Murathan Mungan yazmasaydı bu kadar büyük, sansasyonel bir haber haline dönüşmeyecekti. Biz de bunu fazla önemsemeyecektik. Veya Murathan Mungan kendi oyununun bir parçası haline getirdiği için bu bu kadar önemli ve yaygın bir bilgi haline dönüştü. Bugün gidin bir Ezidi’nin çevresine bir çember çizin güler size. Yok öyle bir şey.”
Yaşar Kemal de bir romanında Ezidiler’in dua edişlerinden, günde üç kez güneşe dönüp içinden ne geçiyorsa güneşe söyledikleri ritüellerden söz ediyor. Amed Gökçen, Ezidilerle ilgili bu tip detayların da Murathan Mungan’ın kitabındaki gibi halk arasında magazinsel bilgiye dönüştüğünü söylüyor. Araştırmacı bu durumu şöyle açıklıyor: “En önemli ibadet biçimleri günde iki defa güneşe dönüp dua etmeleri. İkidir şart olan üç değil. Bu da Yaşar Kemal yazdığı için böyle biliniyor. Bu cemaate dair bütün bilgilerimiz böyle magazinsel şeyler. Onlarla ilgili yapılmış olan bütün çalışmalarda mutlaka dövmeli bir kadın vardır. Veya kadına şöyle bir güneşe dön de bir fotoğrafını çekelim derler. Biz onların dövmeleriyle, Yaşar Kemal’in romanında yazdığı ibadet biçimiyle, etraflarında çizilen çemberle anıyoruz.”

Ezidilik sanılanın aksine tek tanrılı bir din

Ezidilik tek tanrılı bir din. Bir kitapları yok ama 12. yüzyıldan beri belli adetleri, bayramları var. Farklı bölgelerde farklı biçimlerde kutlanan bayramları var. Aralık ayında oruç tutuyorlar. Ezidilikte toplu ibadet olmadığı için insanlar bu kadar dağınık. İbadet biçimleri de kendi aralarında bile birbirinden çok farklı olabiliyor. İbadethaneleri yok. Her Ezidi kendi olduğu yerde sabahları gölgesi boyundan daha uzun olmayacak haldeyken, akşam da boyundan kısa olmayacak şekilde güneşe karşı dua eder. Öyle anlatıldığı gibi içinden ne geçiyorsa da söylemez. Upuzun duaları var.

Melek Tavus’un halkı

Ezidilik sanılanın aksine tek tanrılı bir din. Bu tanrının, Melek Tavus da dâhil olmak üzere herşeyi yarattığına inanıyor Ezidiler. Müslüman, Hıristiyan ve Musevilerin “kötülük meleği” olarak adlandırdıkları meleğe Ezidiler Melek Tavus der. O yüzden Ezidilerin “Şeytan”a taptıklarına dair yanlış bir inanış var. İslam inanışına göre; Tanrı dünyayı yarattıktan sonra ilk insanı yani Âdem’i yarattı ve herkesin ilk insana secde etmesini istedi. “Kötülük Meleği” secde etmediği için Allah’a şirk koşmuş oldu. Bu yüzden İslam inanışına göre lanetli bir melektir “Kötülük Meleği”.
Ezidi inancında bu böyle değildir oysa. Tanrı ilk olarak Melek Tavus’u yaratır. Tanrı ile Melek Tavus karşılaştıklarında Melek Tavus dünya yaşamının sınavlardan oluştuğunu bilmektedir. Melek Tavus Âdem’e secde etmez, çünkü bunun da hayattaki sınavlardan biri olduğunu bilir. Tanrı onu daha sonra affeder ve dünyanın yönetimini ona verir; dünyayı da şu an Melek Tavus yönetmektedir. Yani sanılanın aksine Ezidiler bir “kötülük meleğine” tapıyor değiller; o meleği algılayış biçimleri diğer tek tanrılı dinlerden tamamen farklı.

Amed Gökçen’in anlattığına göre Ezidilik sözlü bir din. Türkmenlerin, Osmanlıların ve Kürt aşiretlerinin saldırılarında Ezidilere ait bütün kitaplar yok edilmiş. Bu sebeple var olan bütün bilgi, kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarılıyor. Sözlü dine dair bilgi edinmek için din bilginlerinin köylere gelip anlatması gerekiyor. Ancak uzun yıllar boyunca Türkiye’ye bu işi bilen, önemli Ezidi şeyhleri gelmemiş. Doğu’daki birçok Kürt Müslüman aşiretlerin baskı yapmasından dolayı zaten şu anda yaşayan Türkiye Ezidilerinin hiçbiri şeyh değil hepsi mürit. Duaları, doğru uygulamaları öğrenecekleri kimse yok.

Kavuşamayan âşıkları da var

Dini kurallara göre bir Ezidinin asla başka dinden biriyle evlenmesine izin verilmiyor. Bu, Ezidiliğin yaradılış hikâyesine dayanan bir inanış. Hikayeye göre, Adem ile Havva’nın seksen tane çocuğu olur. Daha sonra Adem ile Havva, bu çocukların yetiştirilmesi ve ideal insan olmaları konusunda anlaşmazlığa düşerek kavgaya tutuşurlar. Tanrı tarafında hangisinin haklı olduğunun anlaşılması için sınavdan geçirilmelerine karar verilir. Her ikisi de bir testinin içine ruhlarını, düşüncelerini doldururlar ve ağzını kapatırlar. Adem’in küpünden Şahid bin Car adında güzel bir genç çıkar. Adem ve Havva’dan doğan çocuklar normal insanları oluşturmuş. Ezidiler ise sadece Şahid bin Car ve Melek Tavus’un getirdiği bir Huri’nin çiftleşmesinden olmuşlar inanışlarına göre. O yüzden asla bir Ezidi başka kandan bir insanla evlenemez. Ama şu da var ki her Ezidi herhangi bir Ezidiyle de evlenemez. Onun da bir sürü şartı var. Ezidilikte bir kast sistemi var şeyhler, mirler, muritler gibi. Bu gruplar da sadece kendi içinde evlenir. Mir mirin çocuklarıyla, şeyh şeyhlerin çocuklarıyla evlenebilir.

Yanlışın kaynağı “araştırmacılar”ın kendisi

Ezidiler hakkında bugüne dek yazılan gerçek dışı saptamaların nedenini, “araştırmacıların” Ezidi cemaatine bir takım folklorik özellikler atfederek kendilerine pay çıkarmak ve kendi reklamlarını yapmak istemeleri olduğunu belirten Gökçen, “Benim yapmak istediğim ise Ezidileri gerçek halleriyle analiz edebilmek ve onları, üzerlerine yapıştırılmış bir takım klişelerden bağımsız olarak inceleyebilmek. Ezidilerin çoğu araştırmacıların ne istediklerinin farkında ve istediklerini verip gönderiyorlar onları” diyor.

80 bin Türkiye Ezidisi’nden geriye birkaç yüz kişi kaldı

Gökçen’in verdiği bilgilere göre Ezidiler temel olarak altı coğrafyada yaşıyor: Türkiye’nin güneydoğusu, Kuzey Irak, Suriye, İran, Almanya ve Ermenistan. Osmanlı-Rus harbinden sonra Çarlık Rusya istikametinde bir Ezidi göçü gerçekleşmiş. SSCB dağıldıktan sonra geçmişte Rusya’ya göç etmiş olan insanların büyük bir bölümü Azerbaycan ve Ermenistan topraklarında kalmış. Türkiyeli Ezidilerin büyük bir bölümü, 1970’li yıllardan itibaren Almanya’ya göç etmeye başlamış ve zamanla Almanya’da bir Ezidi cemaati oluşmuş. 1970’li yıllara kadar özellikle Urfa-Viranşehir’de yoğun olarak yaşayan ve sayıları 80 bin’i bulan Türkiye Ezidilerinin sayısı bugün 300 civarında. Özellikle Müslüman çoğunluğun içinde baskı altında yaşayan Ezidi halkı zamanla, başta Almanya olmak üzere başka ülkelere göç etmiş. Eskiden Urfa, Mardin, Diyarbakır, Batman, Kars, Erzurum, Tunceli, Hakkâri ve Antep’in iki köyünde Ezidiler yaşıyormuş. Şimdi ise sadece Mardin, Urfa, Diyarbakır ve Batman’da Ezidiler var. Sürekli Türkiye’de yaşayanların sayısı 300-400 civarında.

Hem devletten hem de vatandaştan baskı

Gökçen, Ezidileri topraklarından göçe zorlayanının da çevre köylerdeki Sünni Müslümanlar ile devletin baskısı olduğunu söylüyor. Ezidilerin, diğer insanların baskısıyla hiçbir şekilde ticaret yapamayıp, kendini ekonomik olarak finanse edebilecekleri bir iş yürütemediğini anlatan Gökçen, “Bu insanların nasıl bir baskı altında olduğunu anlayabilmek için Güneydoğu’nun herhangi bir kasabasındaki o baskıcı sistemi göz önüne almak lazım. Bu insanların topraklarına el koyuyorlar. Bunlar sadece komşu köy ya da aşiretlerden değil, devletin de garip bir bakış açısından muzdaripler. Devlet hala bu dini yok sayıyor. Kimliklerinde hala ‘Bilinmeyen din’ yazıyor. Bu bile Ezidilere yapılmış başlı başına bir hakaret. Ayrıca Ezidilerin çocukları sırf bu hakaret sebebiyle hiçbir şekilde okula gitmediler uzun yıllar boyunca. Zorunlu olarak Müslümanlaştırma politikaları uzun süre onların üzerinde yürütüldü. Irak’ta Müslümanların yaşamadığı Ezidi köylerine camiler yapılmaya çalışıldı. Seferler düzenlendi, şeyhleri öldürüldü. Ama Türkiye’deki göçün en büyük sebebi baskı altında olmaları” diyor.

Bir gün geri dönmek için topraklarını satmıyorlar

Yurt dışındaki Ezidilerin en büyük talepleri bir gün eski topraklarına geri dönebilmek. O yüzden hiçbiri Türkiye’deki toprağını, evini satmıyor. Amed Gökçen’e göre kuşak çatışması yüzünden bu isteğin gerçekleşmesi zor: “Artık ciddi bir kuşak sorunu var. Sadece yaşlı Ezidiler dönmek istiyor. Gençleri artık Türkiye’ye getirebilmenin imkânı yok. Belki iki kuşak sonra dedemizden kalma bir toprak vardı deyip oraları da büyük ihtimalle satacaklardır.”
Amed Gökçen kalan yaklaşık 300 kişinin Türkiye’de var olabilmelerini şuna dayandırıyor: “Kalan 300 küsur kişi kendini kaybolarak var ediyor. Mesela Mardin veya Batman’daki Ezidi köyleri merkezden çok ama çok uzakta. Şehirde gündelik hayat içinde pek yer almazlar. Daha dışarıda oldukları için de göze batmaz ve dikkat çekmezler. Arada kaynayarak hiçbir dini faaliyet yürütmeyerek, sistemin onlardan olmalarını istediği hale bürünerek bir şekilde yaşıyorlar.”

Ezidi müzikleri Albümü

Amed Gökçen araştırması sırasında Ezidilerle ilgili bir etnomüzikoloji çalışması da yürüttü. Çalışma sonunda “Ezidiler” adıyla 2 CD’den oluşan bir albüm çıkacak. İçinde Kürtçe, Türkçe ve İngilizce bir de kitapçık olacak. CD’lerin birinde geleneksel Ezidi Müziği, diğerindeyse Ezidi dini anlatıları, dualar beyitler yer alıyor. Albüm önümüzdeki aylarda Kalan Müzik tarafından yayınlanacak.

7 Yorum

  • Selam,yaziyi güzel buldum onun icin tabiiki kendi yorumum.Yanlis anlasilmak istemiyorum,bana kimseninde kirilmasini gönül birakmasini arzu etmiyorum.Benim tercübem insanlar okumuyorlar,okuyanlarinda yüzde 70 si roman gibi vesaire seyleri okuyorlar.Bence Roman Insanlarin uyanik iken gördügü bir rüyadir.Bir.Kendi iclerindeki yalnizligi,kendilerini üretemedigi,yasamanin var olmanin bir nedenini tam olarak bir gaye icin var olduklarini kendi öz güvenlerinin buna yeterli olmadigindan kaynaklaniyor

  • Ben bir Ezidiyim yukarıda yazılan konuları ilk kez bu kadar net ve doğru buldum tşk..

  • Mümkünse e-posta üzerinden ulaşıp tanışmak istiyorum… Çünkü kitabınızın içeriğini bilmek isterim..

  • Kitaba nasıl ulaşabiliriz? Hürmüz, Ehriman ve Ahura kimdir? Bir çok sorulara cevap almak istiyorum…

  • Gerçek olayları anlatan fakat roman kalıbında yazılmış kitaplar var. Fazla okumuyor musunuz? Roman deyince beyaz dizi mi geliyor aklınıza? Bence kitapçıları gezin, dünka klasiklerine bir bakın. Kadim halklara saygılar

Yorum yazın