Gündem

Bilgi edinme: Türkiye’de hak değil, istisna

Yazan: Pınar Palabıyık



Bilgi Edinme Hakkı kolokyumuna katılan hukukçulara göre, koruyucusu olması gereken bu hakkın kullanılmasına engel bizzat devletin kendisi ve yürürlükteki kanun.

Hukukçulara göre Türkiye insanı, kamusal kurumlardan bilgi edinemiyor. Devlet ve kamusal organlar, vatandaşa karşı bu sorumluluğunu kabul edilemez gerekçelerle, hatta kimi zaman gerekçe bile göstermeden yerine getirmezken vatandaş ise haklarının farkında değil. 2003’te yürürlüğe giren ve bu hakkı koruması gereken 4982 Sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ise bilgi sahibi kurumların paylaşımda bulunmasını sağlamaktan ziyade, onu saklı tutması için “kılıf uydurma” işlevi görüyor. 

İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde dün gerçekleştirilen Bilgi Edinme Özgürlüğü Kolokyumu’nun sabah oturumunun konukları Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaman Akdeniz, Avukat Arif Ali Cangı ve Avukat Emre Altınok’tu. Bu ilk oturumda katılımcılar, bilgi edinme özgürlüğünün hukuksal boyutunu tartıştılar. Prof. Dr. Akdeniz ayrıca, İllüzyonist Etkinlik Ajansı, Ortak Gelecek için Diyalog Derneği ve Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi işbirliğiyle yürütülen ve  altı ay süren Bilgi Edinme Özgürlüğü Araştırması’nın sonuçlarını da paylaştı.

İlk konuşmacı Yaman Akdeniz bilgi edinme hakkını “bir haktan öte, su gibi, hava gibi bir ihtiyaç” diye nitelerken, yürürlükteki Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nu “özgürlükler yerine sınırlamalar sunan, zayıf bir düzenleme” olarak tanımlıyor.

Bilgi edinme hakkına ilişkin kanunların İsveç ve Norveç gibi İskandinav ülkelerinde 18. yüzyıldan beri yürürlükte olduğuna değinen Akdeniz bu hakkın, katılımcı demokrasi, özgür kanaat geliştirme ve gizlilik kültürünün kırılması alanındaki kıymetinin hakka konu özneler tarafından halen anlaşılamadığı görüşünde.
 
TC Başbakanlığı'nın hediyesini, Kraliçe Elizabeth’ten öğrenmek…

Ağustos 2008’de bilgi edinme hakkı çerçevesinde Başbakanlığa başvuran Akdeniz, Kraliçe Elizabeth’e Mayıs 2008 Türkiye ziyareti sırasında verilen hediye paketinin içinde ne olduğunu sorduğu ve sorusuna hiçbir cevap alamadığını anlatıyor. Kanunun 11. maddesine göre makamın her soruyu 15 gün içerisinde cevaplandırma zorunluluğu olduğunu hatırlatan Akdeniz, aynı soruları Britanya Dışişleri Bakanlığı’na yönelterek, Türkiye’yi bir tür demokrasi imtihanından geçirdiğine değiniyor.
 

Fotoğraf: Hüseyin Aldemir

Fotoğraf: Hüseyin Aldemir

İngiliz Dışişleri Bakanlığı’nın konuya ilişkin yeterli bilgisi olmadığını açıklaması üzerine sorularını Buckingham Sarayı’na yönelten Akdeniz, “Sağ olsun Kraliçe Elizabeth çok yardımcı oldu. Emine Erdoğan ve Hayrünisa Gül için seçtiği hediyelerin yanında, kendisine takdim edilenleri de tek tek saydı” ifadelerini kullanıyor. Başbakanlığın cevaplama mecburiyetine rağmen, soruya hiçbir geri dönüş yapılmamasını kanunun uygulanması açısından “düşündürücü ve üzücü” bulan Akdeniz için açılmayan hediye paketi, “Türkiye için verilememiş bir başka demokrasi sınavı.”

“Bilgi talep edene ‘siz kimsiniz’ diye sorulamaz!”

Bilgi edinme hakkının yabancılara ilişkin kanuni sınırlamalar haricinde her birey tarafından özgürce kullanılabileceğini vurgulayan Akdeniz, “Her konuda ne tür bir bilgi talep edilirse edilsin hiçbir kurumun, ‘siz kimsiniz’ sorusunu sormaya hakkı yoktur” uyarısında bulunuyor. Aynı şekilde, hiçbir makamın bilginin hangi amaçla talep edildiği veya talep edilen bilginin nerede kullanılacağı hususlarını sorgulama yetkisi bulunmadığının da altını çizen Akdeniz’e göre, “Türkiye’de bilgi talep eden kişi cevaplar yerine sorularla karşılaşıyor; bilgi edinmenin keyfi sorgulamalardan arındırılmış bir ‘hak’ olduğu, 12 yılın ardından hala anlaşılabilmiş değil.”



“Kanunun üçte ikisi, 'neden bilgi edinemeyeceğimizi' anlatıyor” 



Bilgi talep eden kişilerin konu ve içerik bakımından da geniş ve soyut sınırlama ölçütleriyle karşılaştığını vurgulayan Akdeniz, “Kanunun üçte biri alınabilecek bilgiyi tanımlarken, geriye kalan üçte ikilik kısım kanun kapsamı dışında kalan ‘istisnaları’ düzenliyor” diyor. Türkiye’deki kamu kurum ve kuruluşlarının bu istisnalar arkasına saklandığı ve açıklanması gereken bilgiyi vatandaşa sunmaktan imtina ettiğini savunan Akdeniz’e göre, “devlet sırrı” gibi açık ve net bir tanımı olmayan ölçütler ve elektronik belgelerin temininin dahi ücrete tabi tutulması, hakkın etkin kullanılabilmesi önündeki en büyük engeller.

“Her hakkın layıkıyla kullanımı, etkin bir itiraz mekanizmasının varlığıyla mümkündür” diyen Akdeniz, bilgi edinme hakkının denetleme alandaki problemlerine de dikkat çekiyor. Avrupa ve Japonya’da bilgi edinme hakkına ilişkin uyuşmazlıkları denetleyen komisyon, ombudsman ve özel mahkemelerin bulunduğunu belirten Akdeniz, Türkiye’deki denetim mekanizmalarını işlevsiz buluyor. Etkin bir itiraz organıyla denetlenmeyen ihlallerin, bilgi edinme hakkının yanı sıra hak arama özgürlüğünün de önüne geçtiğini savunan Akdeniz, bu tavrın mücadeleyi devam ettirmeyi zorlaştıran, yıldırıcı bir politika olduğu kanısında:

“Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na sorduğum ‘Türkiye’de kaç siteye erişim engellenmiştir’ sorusunun cevabını Kasım 2009’dan beri bekliyorum. Bir yerden sonra İdari Yargı’ya başvurmak veya suç duyurusunda bulunmak gerekiyor. Maalesef bu süreç pek çok kişi için hem korkutucu hem de maliyetli.” 
 
“100 kurumdan 42’si cevap vermedi”

Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurumu’nun (BEDK) kendi kararlarını yayınlamamasını ağır eleştiren Akdeniz, konuya ilişkin ısrarlarına “komik” bir cevap verildiğini aktarıyor. “Aynı talebi sürekli olarak tekrarladığım gerekçesiyle soruyu cevaplandırmama kararı aldılar. Bu kabul edilemez bir durum.”

Akdeniz, “6 ay süren hüzünlü bir maratondu” diye nitelediği Bilgi Edinme Özgürlüğü Araştırması’nda da benzer cevaplarla karşılaştıklarını şu örneklerle anlatıyor:

“100 kuruma senelik bütçelerine ilişkin sorular yönelten arkadaşlarımızın aldığı olumlu cevap oranı yüzde 58’de kaldı. Bütçe verilerine erişmek için özel bir hakkın kullanılmasına dahi gerek yok; faaliyet raporu zaten halka açık olmalı. Buna rağmen 42 kurum, harcamalarına ilişkin açıklama yapmayı reddetti.”  
Bütçe harcamalarına ilişkin bilgi edinme talebini reddeden kurumların yüzde 13’ü gerekçe dahi göstermezken, yüzde 42’lik kısımsa Madde 25’e dayanıyor: “Makam araçlarının sayısı, harcamaların ne yönde yapıldığı ve kurumlara açılan dava sayısının nasıl kamuoyunu ilgilendirmediğini anlayamadık” diyen Akdeniz, soruların soruluş şeklinin tasvip edilmediği gerekçesini dahi duyduğunu belirterek noktalıyor sözlerini:

 “Aynı soruyu başka bir kuruma da sorduğunuz veya sorunun amacını belirtmediğiniz gerekçeleriyle cevap vermekten kaçınan kurumlar mevcut. Bu düpedüz ‘bu şekilde sorarsanız cevaplamayacağız; dostça sorun cevaplayalım’ demek.”

“Bilgi edinme hakkı mekanizması bir istisnalar rejimi”

Bilgi Edinme Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle alanda içtihat oluşturan pek çok davayı mahkeme önüne taşıyan Avukat Emre Altınok’a göre, Türkiye’de bilgi edinme hakkının tam olarak kullanılabildiğini iddia etmek pek de mümkün değil. Bilgi edinme hakkının “devlet sırrı”, “ticari sır”, “kamu düzeninin gerektirdiği haller” gibi soyut ve her veriyi gizleyebilecek “kılıflar” var oldukça layıkıyla uygulanmasının mümkün olmadığını savunan Altınok’a göre kanun, haktan çok biristisnalar rejimi.”

Hakkın nasıl kullanılacağı ve itiraz mekanizmalarının işleyişine ilişkin bilgi sahibi kişi sayısının azlığına da dikkat çeken Altınok, “Özellikle itiraz mekanizmalarının olumsuz cevapla birlikte açıklanmaması anayasal koruma altındaki hak arama özgürlüğünün açık ihlalidir; bu sebeple birçok vatandaş zaten kısa olan itiraz sürelerini kaçırıyor” diyerek takip edilmeyen birçok ihlalin yasal yolların kapanmasının bir sonucu olduğunu öne sürüyor.

“Ne kadar biber gazı?” sorusuna cevap: Yeteri kadar”

1 Mayıs 2008’de, Taksim’deki göstericilere karşı kullanılan biber gazına ilişkin sorularının cevapsız kaldığını anlatan Altınok’a göre kanun, kamu kurumlarınca fazla ciddiye alınmıyor. Soruların gerekçe gösterilmeden cevapsız bırakılmasına eşdeğer bir başka problemin de kamu kurumlarının tatmin edici, somut cevaplar vermekten kaçınması olduğunun altını çizen Altınok: “2008’de kaç kapsül biber gazı kullanıldığına ilişkin soruma ‘yeteri kadar’ cevabı verilmişti. Alanda görevli polis sayısı, gaz kullananların eğitim süreci ve gazların nereden temin edildiğine ilişkin sorularım ise ‘devlet sırrı’ istisnası dayanak gösterilerek cevapsız bırakıldı.”

Karara karşı itirazı BEDK tarafından reddedilen Altınok, süreci Anayasa Mahkemesi’ne taşımasıyla elde ettiği emsal niteliğindeki karara da değiniyor. “Anayasa Mahkemesi incelemesinde bu verinin ‘devlet sırrı’ olarak kabul edilemeyeceğini tasdik etmiş oldu, artık devlet benzer verileri kendi açıklıyor” diyerek mücadeleye yılmadan devam etmek gerektiğini vurguluyor. Davanın nasıl sonuçlandığının çok da önemli olmadığı, asıl farkın mücadelenin duyulmasıyla yaratıldığını savunan Altınok, “Maalesef kanunun verdiği haklar için dahi savaşılması gereken bir zamandayız” ifadeleriyle noktalıyor sözlerini.

Çevre ve yaşam için bilgi edinme

Bilgi edinme hakkını “fikir ve kanaat hürriyetinin en önemli bileşeni” olarak tanımlayan Avukat Arif Ali Cangı, bu hakkın doğal yaşam alanlarının korunmasındaki önemini vurguluyor. Bilgi edinme hakkının Çevre Kanunu’nda da ayrıca düzenlendiğine dikkat çeken Cangı’ya göre “Hidroelektirik santral (HES) ve nükleer başlıklı reaktör sayısının hızla arttığı Türkiye’de, yaşam alanının korunması ancak bireylerin gerçeklere ulaşabilmesiyle mümkün. Çevrenin bilgilenmiş sivil denetçilere ihtiyacı var.” Cangı, “ticari sır” olarak nitelenip açıklanmayan verilerin gelecek jenerasyonlar için büyük bir tehlike oluşturduğu kanısında.  İzmir Barosu üyesi Avukat, hakikate erişimin engellendiği bir dünyada özgür ve mücadeleci zihinlerin yetişmesinin mümkün olmadığını dile getiriyor.

“Bergama’ya ‘ticari sır’ demeselerdi, büyük bir değişim yaşanabilirdi”

Arif Ali Cangı, “Gezi Parkı eylemlerinin öncüsü” diye nitelediği, Bergama’da altın madenine karşı verilen mücadelede devletin cevapsız bıraktığı sorular, bir daha tekrarlanmaması gereken büyük bir yanlış. Çangı ve İzmir Barosu’ndan üç avukatın Şubat 2005’te altın madenine ilişkin Maliye Bakanlığı’na yönelttiği soruların “ticari sır” istisnasına dayanılarak cevapsız bırakılması, Çangı’nın deyimiyle, “dönemde büyük değişim yaratabilecek kamusal tartışmaların önüne geçen korkutucu bir hukuksuzluk.” İşletmelerin ruhsat ve harcamalarına ilişkin cevaplara yıllar sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) aracılığıyla erişebildiklerini söyleyen Çangı, iptal davası açıp, suç duyurusunda bulunulmasına rağmen bir sonuç alınamadığı, verilere ulaşıldığındaysa her şey için çok geç kalındığına vurgu yapıyor. “Ser verip sır vermediler. Bergama halkına ödenen tazminat için kamu görevlilerine rücu edilip edilmediğine ilişkin sorumuza dahi cevap alamadık. Bu hata bir kez daha tekrarlanmamalı” ifadelerini kullanıyor.

Benzer bir kaybın şimdi de 2 bin yıllık tarihe sahip Allianoi antik kentinde yaşanıyor olduğuna dikkat çeken Cangı, “Yortanlı Barajı’nın kapanan kapaklarıyla 2 bin yıllık tarihi suya gömdüler” diyerek Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun tavrını kınıyor. Koruma kurulunun kararına karşı yürütmenin durdurulması istemiyle açılan dava için yapılan keşif raporunun aylardır hiçbir gerekçe gösterilmeden açıklanmadığını hatırlatan Çangı, “bizlere yine AİHM yolu gözüküyor” diyerek, bilgi edinme hakkının önemini bir kez daha şu sözlerle vurguluyor:

“Hukuki mücadelesinin sonunda ne olacağından çok, gençlere bırakacağımız mirası düşünüyorum. Mağlubiyetle sonuçlanan sayısız mücadeleye rağmen etkin bir bilgi edinme hakkı uğruna bir kez daha savaşılacağını görmeliler.” (PP/GT)

Fotoğraflar: Hüseyin Aldemir

Yorum yazın