Yaşam

Bir hukukçunun seyahat günlüğüne dair..

Yazan: Çağdaş İslim*

Faruk Turinay'ın 2015'te çıkan “Zamanın Üzerinde Seyahat” kitabını, Çağdaş İslim değerlendirdi.

Faruk Turinay, hukuk eğitimi almış edebi metinler içinde yol almaktan haz duyan bir akademisyen. Nisan 2015’te “Zamanın Üzerinde Seyahat” kitabı çıktı. Kitabı okuyanlar, yazar için, bir insan bu kadar hayal aleminde nasıl yaşayabiliyor diye dizlerini dövebilir. Evet, hayal aleminde yaşamak çoğu insan tarafından eleştirilebilir. Ancak, şehirler, insanlar, aşklar, sohbetler hayal kurmadan nasıl anlatılabilir? Gökyüzünü seyretmeyi, tembellik etmeyi kendisine görev bellemiş insanlar olmasaydı dünya çekilebilir miydi?
Kitap, Turinay’ın Floransa seyahatiyle başlıyor. Kitabın yazarı, gördüğü, gezdiği yerlere daha önceden araştırmalar yaparak gidiyor. Seyahat, tüm ayrıntısına kadar planlanmış. Yazar, farklı lezzet duraklarını, okurlarına hiç acımadan, öylesine güzel anlatıyor ki, insan, kitaba mı odaklansam yoksa gözlerimin önünde uçuşan tiramisuları mı daha ciddiye alsam diye düşünmeden edemiyor. Seyahat esnasında bir insanın başına gelebilecek en kötü şey, kötü bir yerde karnını doyurmaya çalışması. 

Faruk Turinay, gittiği mekanların ismini yazarak okurlara bir nevi klavuzluk ediyor. 
Yazar, hukuk eğitiminden dolayı  meslektaşlarının ilgisini çekebilecek yerlerden bahsediyor. Floransalılara ait ticaret mahkemesi olarak bilinen yer, “Tribunale della Mercanzia” buna en açık örnek. Burası, tacirler arasındaki davalara bakan hakimlerin “ahkam” kestikleri yer. Yeni bir kutsal mekanı öğrenmiş olmak bir hukuk fakültesi öğrencisi olarak bana inanılmaz bir haz verse de hakimlerin davranışları  pek şaşırtıcı gelmiyor. Kendi ülkemin kutsal mekanlarında da davranışlar pek farklı değil.
Turinay, Floransa serüvenindeyken, seyahatlerinde yaşadığı duygu karışıklığına işaret ediyor: “Sadece gördüğüm yerleri bir başka yerle, bazen hiç görmediğim caddelerle, meydanlarla, kiliselerle karıştırdığımı hissediyorum. Bir sendrom olmalı bu. Yeniden düşünüyorum da , neredeyim ben ?” Seyahat ettiğim zamanlarda yaşadığım bu zihin bulmacasının başka bir ortağını bulmanın sevinci, bana ilerideki seyahatlerim için güç veriyor.
Hoşcakal Dubrovnik

Sayfalar arasında ilerlemeye çalışırken Dubrovnik seyahati beni hüzünlendiriyor. Üzüntümün en önemli sebebi, daha önce burayı gezme fırsatım varken, ertelemiş olmam. Diğeri ise, Turinay’ın bu seyahati noktalarken yazdığı kapanış cümleleri:‘’bir şehirde yaşanan son gün, insanın dünyadaki son günü gibidir…’’  Vedalar, yeni başlangıçların önünü açsa da bir şehirden ayrılırken belki bir daha asla göremeyeceğim insanların hepsini düşünmek zorunda hissediyorum kendimi. Bir şehrin sınırlarından ayrılmadan önce tanımadığım insanlara bile içimden hoşça kal demek gelir.
Batum’da adaleti görmek

Yolculuk ederken karşıma Batum çıkıyor. Batum, kitabı okumak isteyen hukukçular açısından önemli. Turinay, adalet sarayını anlatırken  adalet ve hukuka farklı bir açıyla bakıyor. Adalet sarayı, ters çevrilmiş bir şişe halinde tasarlanmış. Binanın üstü geniş, altı dar bir silindire benziyor. Bir yandan adaletin toprağa süzülüşü, öbür yandan  kanun önünde eşitlik. Her türlü kirliliğin yere boşaltıldığı, bütün gerçeklerin adaletin huzurunda ortaya çıkarıldığı yer. Turinay’ın tasarladığı mimari yapı takdire şayan..
Karadeniz, heyecan ve gülümseme

Karadenizi anlatan sayfaları okuduktan sonra Faruk Turinay’ın hissettikleri ve yaşadıkları beni hiç şaşırtmıyor. 
Yazar, karadeniz  insanının ruh haliyle, hava koşullarının benzeştiği durumlara dikkat çekiyor. Bölgede, hava bir güneşli bir yağmurludur. Sabah kalktığınızda hava güneşliyken, birden kara bulutlar üzerinizde dolaşabilir, sırılsıklam olabilirsiniz. Karadeniz insanı da yerinde duramaz, bağırarak konuşur. Garip konuşmalar içerisinde bulabilirsiniz kendinizi. Bu gariplik bölgenin insanından değil muhakkak sizden kaynaklanıyordur! Bunu o bölgede yaşayan insanlara anlatamazsınız. Tartışılmasını dahi aklınızdan geçirmeyin.
Yazarın  karşılaştığı hamsi ve balık ayrımı bu garipliğin farklı bir örneğidir. Karadeniz’de yaşayan herkes bilir ki bu ikisi farklı şeylerdir. Bunun şakası bile yapılmaz. Sonuçları fena olur. Faruk Turinay da bu olayın içinde kendini bulmuş ve durumu kazasız belasız atlatmış çok şükür. 
Diyarbakır, şaşkınlık ve Yakup Kadri’nin kara dumanı

Seyahat ilerledikçe keyfim yerine geliyor. Doğduğum ve uzun bir süre yaşadığım Güneydoğu bölgesinin tasvirleri beni kitaba daha da yakınlaştırıyor.
Turinay, Diyarbakır’dan başlıyor.
Otogar’da otobüsten inmesiyle etraftaki çocukların bagajlarını taşımak için bir ordu gibi saldırıya geçmesi Turinay’ı şaşırtıyor. Aslında bilinen bir resmidir bu. Çocuklar yol kenarında, otogarda, yabancıların uğrayacakları tahmin edilen yerlerde, her zaman pusuya yatarlar.
Faruk Turinay,  Galatasaray Üniversitesi’nde kamu hukuku alanında doktora öğrenimini sürdürmektedir. İstanbul Bilgi Üniversitesi hukuk fakültesi mezunudur. Seyahat, deneme ve eleştiri yazıları Hürriyet, Radikal ve Taraf gazetelerinde; öykü, çeviri ve makale çalışmaları Sözcükler, Lacivert, Hece ve Güncel Hukuk dergilerinde yayınlandı. 2011’de Evliya Çelebi Yılı anısına İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından düzenelen gezi yazısı yarışmasında “Bey Konağı’nın Merdivenlerinde” ve 2013’te Hürriyet gazetesinin düzenlediği 10. yıl gezi yazısı yarışmasında “Güzel, Neşeli ve Yalnız Dubronvik’” yazılarıyla ödül aldı. 2014’te Türkiye Barolar Birliği’nin düzenlediği hukukçular arası şiir yarışmasında “Animula, Vagula, Blandula” ve “Bir Daha” adlı şiirleri seçici kurul tarafından yayınlanmaya değer bulundu.
Turinay, seyahatlerini kaleme alırken Murat Belge’nin de vurguladığı üzere, okuru farklı yazarların kitaplarına  yönlendiriyor. Örneğin Yakup Kadri’nin  Yaban” isimli eseri gibi..
Yaban’ı okurken, kitabın içinden adeta siyah bir dumanın bana doğru üflendiğini hissetmiştim. Turinay da Yaban’da anlatılan perişanlığı Diyarbakır’da hissetmiş. Diyarbakır’ın da caddeleri böyle kara dumanla kaplıdır. Binalara bakınca bile hissedersiniz. Kitabı okurken, o hissi tekrar yaşadım. Yüzüm siyahlaştı.
Doğu’da yaşayan çocukların yaşam serüvenini yazar çok iyi özetlemiş: ‘’ Bir aracın içinde, camın arkasından seyrederek geçip gitmek kolay buralardan… Kalmaksa evrimleşen türlerin mücadelesi gibi amansız bir irade gerektiriyor.’’ 
Doğu’da yaşayan her çocuk bü mücadeleye girmek zorunda olduğunu bilir. Kimi kazanır, kimi bu mücadelenin içerisinde yok olup gider..
*İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi  Öğrencisi

Yorum yazın