Gündem

Kenya’da ulusal katliam

Yazan: [email protected]

Çeviri Duygu Ertürk 2004 yılında vizyona giren Hotel Ruanda adlı bir dram filmi izleyenler hatırlayacaktır. Tamamen gerçek olaylara dayanan film, Ruanda’da 1994 yılında radikal Hutular tarafından yaklaşık 800 bin ılımlı Hutu ve Tutsi’nin vahşice öldürülmesiyle son bulan Ruanda Katliamı’nı konu alıyordu. Filmde, Hutu kökenli olan ancak bir Tutsi’yle evlenen otel sahibi Paul Rusesabagina, katliam sırasında […]

Çeviri Duygu Ertürk

2004 yılında vizyona giren Hotel Ruanda adlı bir dram filmi izleyenler hatırlayacaktır. Tamamen gerçek olaylara dayanan film, Ruanda’da 1994 yılında radikal Hutular tarafından yaklaşık 800 bin ılımlı Hutu ve Tutsi’nin vahşice öldürülmesiyle son bulan Ruanda Katliamı’nı konu alıyordu. Filmde, Hutu kökenli olan ancak bir Tutsi’yle evlenen otel sahibi Paul Rusesabagina, katliam sırasında kurtarabildiği tüm Tutsi ve Hutu mültecileri oteline alıyor, 1268 mültecinin hayatını kurtarıyordu.

Yeni yılın ilk günlerinde Kenya’da seçim sonrası, bu filmi anımsatan bir vahşet gerçekleşti. Yine iki rakip parti; daha doğrusu kabile, yine şiddet, soykırım ve tüm vahşeti rahat koltuklarından seyreden parti liderleri… Bu sefer başrolde Kikuyu ve Luo kabileleri, ancak ne sığınabilecekleri bir otel var, ne de yardımsever bir otel sahibi…
Bilmeyenler için özetlemek gerekirse, Kenya’da başkan seçimini Mwai Kibaki’nin kazanması sonrası rakip parti lideri Raila Odinga seçime şike karıştığını iddia ederek Luo kabilesini Kibaki taraftarı Kikuyular’a karşı şiddete yöneltmişti. Çıkan olaylarda 250 bin insan evini terk etmek zorunda kalmış, 500’den fazla insan vahşice öldürülmüştü. 50’si toplu halde, bir kilisede…

Kilisedeki vahşet

Başkent Nairobi’ye 200 mil uzaklıkta bulunan Eldoret’te bir kilise… İçinde kıyımdan kaçan bebekler, çocuklar, kadınlar, yaşlılar… Odinga taraftarları tarafından tecavüze uğradılar, işkence gördüler ve yakılarak öldürüldüler. Olay yerine giden bir muhabir: ‘ Yaklaşık 15 tane vücut gördüm. Kömür gibiydiler ve üst üste yığılmışlardı. İkinci kez bakamadım o sahneye.’ sözleriyle anlatıyor vahşeti.

Grace Githuthwa, saldırganları görmeden önce seslerini duydu. Savaş şarkıları söylüyor, Grace’le birlikte ulusal vahşetten kaçan 200 kişinin sığındığı kiliseye doğru yürüyorlardı. Grace üç çocuğunu kaptığı gibi kilisenin içine doğru ilerledi.

Bu arada yüzlerce Luo genci ellerinde ok, yay ve palalarla önce birkaç Kikuyu erkeğini öldürdü sonra da kadınlara ve çocuklara yöneldi.

‘Palayla, kilise kapısını kırmaya başladılar.’ diyor Githuthwa. ‘Buralıydılar. Bazılarımızın adını bile biliyorlardı. Diz çöktük. Etraf çok sessizdi. Herkes dua ediyordu. Biliyorduk: bu ‘son’du…’
‘Benzine batırılmış şilteleri kilisenin camlarından içeri attılar. Kapıdan çıkışı engellediler. Bu arada içeri yanıcı maddeler atmaya devam ediyorlardı.’

Yangın ahşap kiliseyi sardığında Grace çocuklarını kucağına alıp pencereye yöneldi. İkisini pencereden attı. Kendisi de kucağında 3 yaşındaki kızı Miriam’la dışarı çıkmayı başardı.

‘Kalenjin gençleri dışarıdaydı. Dışarı çıkanları, yakacak odun gibi kesiyorlardı.’ ‘Miriam’ı kucağımdan aldılar ve yanan kilisenin içine, ateşe attılar.’ Grace’in, yangın söndükten sonra kiliseye döndüğünde küçük kızı Miriam’ın sağ olmasını dilemekten başka çaresi yoktu.

Küllerin arasından hala duman çıkıyordu. Kapkara olmuş bir düzine bisiklet üst üste yığılmıştı. Etrafta çocuk ayakkabıları, kadın çarıkları ve bir İncil vardı. Yolun diğer tarafında elleri, ayakları gerilmiş bir adam, onun yanında gri saçlı bir kadın cesedi; vücutlarında pala ve kırbaç yaraları vardı. Eskiden kilisenin mutfağı olduğu anlaşılan bölümde mısır koçanları ve fasülyeler göze çarpıyordu. Belli ki saldırıdan önce, öğle yemeği için hazırlanmış ama yenememiş yemekti bunlar.
Kilisenin biraz uzak bir köşesinde 3 çocuk bedeni boylu boyunca yatıyordu. Yanmaktan tanınmaz hale gelmişlerdi. Biraz ileride biri dışında hepsi çocuk ve bebeklere ait 12 tane yanmış ceset… Tanınmayacak haldeydiler ama bunlardan biri muhtemelen Miriam’dı. Grace, gözyaşları içinde yere yığıldı.

“Dışarı çıkın’ dedik, çıkmadılar…Biz de yaktık onları”

Birkaç mil ötede ağaç, telefon direkleri ve kocaman taşlarla sınır çizilen yolun ötesinde ellerinde pala ve bıçaklarla oturan Kalenjinler… Onlara göre tüm bu vahşetin sebebi şikeyle başkan seçilen Mwai Kibaki. İntikam istiyorlar. Acı çekmesi gereken taraf ise Kibaki’nin etnik grubu Kikuyu…
Kilise katliamından haberdar olup olmadıkları sorulduğunda içlerinden biri, Patrick, şöyle cevap veriyor: ‘ Biz de oradaydık. Kikuyular’ın kilise etrafında silahlandığını duyduk. Biz de Kalenjinler’e destek vermek için oraya gittik.’
Bir başkası sürdürüyor: ‘ Kilisede kadınlar, erkekler, bebekleri ve küçük çocukları vardı. Ama kendilerini savunmak için pala taşıyorlardı. Elinde pala olan biri masum olabilir mi? Kadın ve çocukları öldürmekten zevk almıyoruz. Onlara ‘Kiliseden dışarı çıkın.’ dedik. Çıkmadılar, kapıyı kilitlediler. Biz de yaktık onları.’
Bir diğer Kalenjin erkeği: ‘Kilisede ibadet etmiyorlardı. Saklanıyorlardı. Bu orayı mağara yapar, kilise değil. Söyleyin Kibaki’ye bir uçak gönderip Kikuyular’ı alsın buradan. Ya giderler ya ölürler.’

Kaynak: The Guardian

Yorum yazın