Doğa

Bizim köpekbalıklarımız

Yazan: [email protected]

Sait Özgür Gedikoğlu Her yıl en az bir kere aynı nedenle bültenlerde yer alan Balıkçı Kenan, geçtiğimiz haftalarda İstanbul Gürpınar açıklarında kendi teknesinin ağlarına takılan 4,5 metrelik büyük camgözü yine dükkânında sergiledi. Dev köpekbalığı ilgiyle karşılandı. Öyle ki hayvanı balıkçı barınağından yükleyen vincin D 100 Karayolu’ndaki yolculuğu bile birkaç haber ajansı tarafından takip edildi ve […]

Sait Özgür Gedikoğlu

Her yıl en az bir kere aynı nedenle bültenlerde yer alan Balıkçı Kenan, geçtiğimiz haftalarda İstanbul Gürpınar açıklarında kendi teknesinin ağlarına takılan 4,5 metrelik büyük camgözü yine dükkânında sergiledi. Dev köpekbalığı ilgiyle karşılandı. Öyle ki hayvanı balıkçı barınağından yükleyen vincin D 100 Karayolu’ndaki yolculuğu bile birkaç haber ajansı tarafından takip edildi ve görüntüleri bültenlerde yer aldı. Bundan bir hafta öncesinde de, 3 Aralık 2007’de Sakarya’nın Karasu ilçesi açıklarında barbun avına çıkan üç trol teknesi, limana 107 köpekbalığıyla döndü.

Aslında bu tür haberlere alışığız. Örneğin Balıkçı Kenan –hepsini sergilemese de- her yıl ona yakın büyük köpekbalığı yakaladıklarını söylüyor. Balıkçı, bu tür köpekbalıklarının normal şartlarda okyanuslarda yaşadığını söylese de Türkiye kıyıları, köpekbalıkları için önemli bir yaşam ve üreme alanı. Yani denizlerimiz, büyük köpekbalıklarına uygun o “normal şartları” sağlıyor. İhtiyoloji (balıkbilimi) Araştırmaları Topluluğu’nun kurucusu, Su Ürünleri Mühendisi Hakan Kabasakal’a göre ülkemiz sularında 36 tür köpekbalığı görülebiliyor.

Kum köpekbalıklarının (Carcharinus plumbeus) Akdeniz’de bilinen tek üreme alanı, bugün koruma altına alınan, Gökova Körfezi’ndeki Boncuk Koyu. Aynı şekilde Marmara Denizi ve Kuzey Ege suları, düşük tuz yoğunluğu ve ısısı nedeniyle büyük beyaz köpekbalığı (Carcharodon carcharias) için tüm Akdeniz havzasındaki en uygun yaşam alanlarından. 100 metreden daha derinde yaşayan ve boyu altı metreye ulaşabilen boz camgözler de Marmara açıklarında trol teknelerinin ağlarına sık sık takılıyor. Antalya Körfezi, dünyanın en büyük ikinci balığı büyük camgözün (Cetorhinus maximus) bahar aylarında sıklıkla görüldüğü bir yer. Körfezin açıkları dik burunlu harharyas (Lamna nasus), mavi köpekbalığı (Prionace glauca) gibi türlere de ev sahipliği yapıyor. İskenderun Körfezi ise, özellikle Kızıldeniz ve Güney Akdeniz kökenli köpekbalıklarının yoğunluğu ile ön plana çıkıyor.

Marmara’dan Karadeniz’e takip

Türkiye denizlerinde köpekbalıklarının dağılımı, güneyden kuzeye ilerledikçe azalıyor. Örneğin, Ege’de 27 tür görülebilirken, Karadeniz’de yediye iniyor. Rastlanan türler de, çoğunlukla boyu 1,5 metreyi geçmeyen, ekonomik değeri yüksek adi köpekbalığı (Mustelus mustelus) ve mahmuzlu camgözler (Squalus acanthias). Karadeniz’de 200 metre derinlikten sonra biyolojik yaşam yok, o nedenle büyük köpekbalığı türlerine burada fazla rastlanmıyor. Çünkü büyük türler, av peşinde 1000 metreye kadar inebiliyor.

Hakan Kabasakal, 1996 yılında Şile’de yakalanan 4,5 metre uzunluğundaki sapan köpekbalığı (Alopias vulpinus) ile Amasra’da yakalanan üç metrelik boz camgözün bir istisnadan öteye gidebileceğine dikkat çekiyor. Ve büyük türlerin, palamut, lüfer gibi balıkları Marmara’dan Karadeniz’e göç ederken takip etmelerinin sanıldığından daha sık olabileceğini belirtiyor.

Büyük Beyaz ya da Harharyas

Hiç şüphesiz ki bu takımın en çok tanınan türü, hemen hepimizin izlediği -ve unutamadığı-Jaws filminin kahramanı büyük beyaz köpekbalığı. Uzaklarda sandığımız bu tür bile aslında bizim suların balığı. İstanbul Balıkçılar Cemiyeti eski ikinci başkanı Sıtkı Üner, Balık Avcılığı ve Yemekleri isimli kitabında (1972) büyük beyazı Marmara’nın yerli balığı olarak anıyor ve Prens Adaları açıklarında orkinos oltalarına yakalandığı bilgisini veriyor. Yakın bir tarihe kadar Türkiye’deki köpekbalıkları ile ilgili bir araştırma yapılmadığı için, bu balıkların Marmara ve Boğazlar dışında, özellikle de Ege ve Akdeniz’deki dağılımlarına ilişkin kesin bir bilgi yok. Ancak Hakan Kabasakal 1995 yılında İzmir Körfezi’nde yakalanan altı metrelik bir birey ile Gökçeada’da 1996 yılında avlanan 5,5 metrelik bir dişiyi inceleme ve kayıt altına alma fırsatını yakalamış. Beyaz köpekbalığının Marmara’daki varlığına dair elimizde pek az belge var: Anadolu’nun yaban hayatı konulu arşivi ile tanınan koleksiyoner Agop Savul’un sakladığı gazete kupürleri, eski balıkçıların anlatıları ve Ian Fergusson ve Hakan Kabasakal gibi bilim adamı-araştırmacıların çalışmaları. 1881 Şubat’ında Beylerbeyi’nde karaya vuran dört metrelik bir birey, Marmara ve İstanbul Boğazı’ndaki ilk kayıt olarak tarihe geçmiş. 1985’e kadar Marmara ve İstanbul sularında düzenli olarak görülmüş. O dönemlerde özellikle ılık geçen kışlarda orkinoslar Sarayburnu ile Ortaköy arasında yoğunlaşınca, temel besini bu balık olan büyük beyazlar sıklıkla oltalara takılmış.

Büyük beyazın yerel adı harharyas. Ticari değeri olmayan türler yerel isimle anılmadığı için, Hakan Kabasakal harharyasın sıklıkla karşılaşılan bir tür olduğunu söylüyor. Ancak orkinos aşırı av sonucu tükenince bir daha görünmez olmuşlar. Kabasakal, bir iddiayı daha gündeme getiriyor: Özellikle son on yılda Akdeniz Havzası’ndaki beyaz köpekbalıkları, dramatik bir biçimde azalan orkinos popülasyonuna paralel olarak, yunus ile beslenmeye başlamış. Kabasakal’a göre Marmara’da beyaz köpekbalığı mevcut olabilir. Ancak orkinosla birlikte avı da sona erdiği için yakalanması mümkün olmuyor.

Kıyıya 100 metrede

Antalya Körfezi açıkları, köpekbalıklarının yoğun olduğu bir bölge. Özellikle mayıs ile eylül arasında kılıçbalığı avı sırasında, hedef tür olmayan birçok köpekbalığı yakalanıyor. Boyları üç metreye ulaşan mavi köpekbalığı, sapan köpekbalığı ve dikburun harharyas gibi türler, bazen o kadar yoğun oluyorlar ki, kılıç avcıları Antalya Körfezi’ni terk edip Fethiye açıklarına yöneliyor. Hakan Kabasakal’a göre yine aynı dönemde dünyanın en büyük ikinci balığı büyük camgöz, beslendiği zooplanktonların körfezde çoğalması sebebiyle kıyılara kadar sokuluyor. Su üstünde birçok kez gözlemlenmiş olan bu tür, 2001 yılında Antalya’nın Kemer ilçesinin sadece 100 metre açığında ağlara takılmıştı. Boyu yedi metreye yakındı. Bu kayıt, bu zararsız devin kıyıya ne kadar yaklaştığının bir göstergesi.

Akdeniz’de tek: Boncuk Koyu

Marmaris’teki Boncuk Koyu ise tüm dünyadan köpekbalığı araştırmacılarının yoğun ilgisini çekiyor. Mayıs-Haziran aylarında kum köpekbalığına ev sahipliği yapan koy, bu türün Akdeniz’de bilinen tek üreme alanı. Boyları iki metreye ulaşan oldukça ürkek ve zararsız bu balık, zaman zaman bir metre derinliğe kadar sokuluyor. İlk kez, bu yıl içinde yitirdiğimiz sualtı belgeselcisi Haluk Cecan tarafından görüntülenen kum köpekbalıklarının üreme alışkanlıklarına ve neden Boncuk Koyu’nu seçtiklerine dair çalışmalar 2006’dan beri sürüyor. Türkiye denizlerindeki diğer birçok köpekbalığı gibi, nesli tehlike altında olan bu balık üzerine yapılan araştırmalar SAD (Sualtı Araştırmaları Derneği) koordinatörlüğünde yürütülüyor.

Köpekbalığı cenneti: İskenderun Körfezi

Köpekbalığı araştırmacıları tarafından “cennet” olarak nitelenen bir bölge de İskenderun Körfezi. Hakan Kabasakal’a göre buradaki türlerin çoğu “Atlanto-Mediterranean” (Akdeniz’deki Atlas Okyanusu kökenli). Bölgenin en büyük özelliği ise, Süveyş Kanalı aracılığı ile Kızıldeniz’den Akdeniz’e geçen Carcharhinus melanopterus ve Carcharhinus altimusgibi tropikal kökenli resif köpekbalıklarını barındırması. Ayrıca beyaz köpekbalığından sonra en tehlikeli köpekbalığı olarak bilinen kaplan köpekbalığının da (Galeocerdo cuvier) Akdeniz’deki ender kayıtlarından biri buraya ait. 1957 yılında avlanan balığın çenesi, İstanbul Üniversitesi Biyoloji Bölümü’ndeki Zooloji Müzesi’nde sergileniyor. Türkiye sularında rastlanan bütün köpekbalıklarının görüldüğü İskenderun Körfezi, ileride yapılması umulan köpekbalıklarına yönelik araştırmaların merkezi olacak gibi.

Ve tükeniş

Tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye sularında da köpekbalığı soyu ciddi bir tehlike yaşıyor. Yazıda geçen bütün türler, Uluslararası Doğal Hayatı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) tarafından nesli tükenmek üzere olan balıklar arasında gösteriliyor ve birliğin “kırmızı liste”sinde yer alıyor. Akdeniz Havzası, özel olarak üzerinde durulması gereken yarı kapalı bir iç deniz olarak, sadece köpekbalıklarının değil, hemen tüm kabuklu ve kemikli balıkların kirlilik ve yoğun av baskısı yaşadığı bir biyolojik ortam. Denizciliğin beşiği Akdeniz’in simgesi adi orkinos, kılıçbalığı gibi türler tükeniyor. Marmara örneğinde de gördüğümüz üzere aşırı av, sadece küçük balıkların değil, onlarla beslenen köpekbalığı türlerinin de yok oluşunu getiriyor. Besin piramidinin en tepesindeki bu kusursuz yırtıcıları, sadece “canavar” gibi görmekten vazgeçip, Akdeniz’deki ekosistemin önemli parçası olduğunu fark etmek için çok geçmiş kalmış değiliz. Evet, bizim sularımızda da köpekbalıkları var, hatta iddialara bakılırsa köpekbalığı saldırıları da var. O hem kendi, hem deniz ekosisteminin ve insanlığın geleceği için korunmaya muhtaç bir dev gibi, şefkatimizi bekliyor. Köpekbalığının tek düşmanı insan. Akdeniz ve insanları, gelecekleri için ona muhtaç.

Köpekbalığı saldırıları

Türkiye’de kayıtlara geçmiş bir köpekbalığı saldırısı gözükmese de, bugüne kadar dört olayın yaşandığı sanılıyor.

Köpekbalığının insana saldırması aslında çok sık karşılaşılan bir durum değil. Tüm dünyada olduğu gibi, Akdeniz’de de nadiren gerçekleşiyor. Akdeniz Havzası’ndaki toplam 46 türün 15’i, tehlike yaratabilecek tür olarak görülüyor. Florida Doğa ve Tarih Müzesi İhtiyoloji Departmanı tarafından yayımlanan “Uluslararası Köpekbalığı Saldırıları Dosyası” isimli belgede, Akdeniz Havzası’nda 1847 ile 2006 arasında toplam 39 saldırı yaşandığı belirtiliyor. En çok saldırının yaşandığı ülke kayıtlı 13 vakayla İtalya. Yunanistan ise sekizi ölümle sonuçlanmış dokuz saldırı ile ikinci sırada.

Türkiye’de köpekbalıkları üzerine araştırmalar henüz başladığı için kayda geçmiş bir saldırı yok. Ama İstanbullu eski balıkçılar, teknelerinde orkinos varken sandallarına “üçgen dişli, sandal boyundaki köpekbalıkları”nın saldırdığını anlatır. Kimisi bu olaylarda küreklerini hatta sandallarını kaybetmiş.

İnsana saldırı iddiası taşıyan dört vakadan bahsediliyor. Bunların hiçbiri kayda geçmemiş. Hakan Kabasakal, bilinen ilk saldırının 1930’lu yıllarda Boğaziçi’nde Küçüksu Kasrı açıklarında gerçekleştiğini söylüyor. Olasılıkla orkinos avlayan, İngiliz Başkonsolosluğu mensubu iki kişiyi hedef alan saldırıdan sonra bu kişilerden bir daha haber alınamamış.

1967 yılında Dr. Güngör Güven’in İstanbul Tuzla’da zıpkınla balık avlarken yaşadığı bir diğer saldırı, yaşlı İstanbullular ve dalış camiası tarafından biliniyor. Daldığı sırada bölgede köpekbalıkları olduğu ve sırt yüzgeçlerinin görüldüğü de görgü tanıkları tarafından aktarılıyor. O yıllarda Marmara ve İstanbul çevresinde sıklıkla görülen beyaz köpekbalıklarından birinin, olaydan hemen sonra Tuzla’da yakalanması da iddiaları doğrular nitelikte.

1970’lerin başında ise, Antalya Konyaaltı Plajı’nda bir başka saldırı gerçekleştiği söyleniyor. O dönemde mezbahanın deniz kıyısında olması dolayısı ile kıyılara sokulan köpekbalıklarından birinin, Deniz Kuvetleri’ne ait bir gemiden denize atlayan bir ere saldırdığı konuşuluyor.

Bilinen son olay ise 1983’te İzmit Dilova’da, zıpkınla avlanırken saldırıya uğrayan bir avukatın hikâyesi. Bu olay aynı zamanda, Kuzey Marmara’daki son beyaz köpekbalığının da görüldüğü tarihe denk düşüyor.

Yorum yazın