Kentsel dönüşüm projesinin devam ettiği ve pandemi döneminde mahallelinin elektrik, su ve doğalgazı hizmetlerinin kesintilmesi ve yıkılan evlerin molozlarının kaldırılmaması ile gündeme gelen Üsküdar Kirazlıtepe‘de dönüşüm süreci sıkıntılarla devam ediyor. Mart 2019’da hizmete giren Çamlıca Camii‘nin eteklerinde yer alan mahallede bir taraftan yeni konutların inşaası devam ederken, Üsküdar Belediyesi‘nin kendilerine sunduğu muvafakatnameyi imzalamayan ve maddi sıkıntıları gerekçesiyle projeye karşı iptal davası da açamayan hak sahiplerinin mağduriyeti sürüyor.
Kimi hak sahipleri, projede kendilerine verilecek evlerin yerinin belli olmaması, hukuki haklarının korunması yönünde güvence verilmemesi gerekçeleriyle Üsküdar Belediyesi’yle anlaşamazken, Üsküdar Belediyesi Başkanı Hilmi Türkmen “Çamlıca Camii eteklerinde devam eden dönüşüm projesinde bir taraftan yıkım gerçekleştirirken bir taraftan da inşaat yaptıklarını, kimsenin rızası olmadan yıkım gerçekleştirmediklerini ve herkesin eski evi ile aynı yerde ev sahibi olacağını” söylüyor. Başkan Türkmen, Temmuz 2021’de bin 900 adet konutun teslim edileceğini ifade ediyor.
Kirazlıtepe Derneği: “Belediye hak sahiplerini korumuyor”
Kirazlıtepe’nin 2015’te kentsel dönüşüm alanı ilan edilmesi üzerine Üsküdar Belediyesi ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı arasında imzalanan protokol kapsamında Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) tarafından inşa ediliyor. Mahallenin, 2016’da Çamlıca Camii’nin projelendirilmesi aşamasında “özel proje alanı” olduğu belirtilerek hak sahiplerine yüzde 60 pay verileceği söylenmişti. Fakat Üsküdar Belediyesi hak sahiplerinden yeterli imzayı alamadı.
Mahallelinin kurduğu Kirazlıtepe Kentsel Dönüşüm ve Güzelleştirme Derneği‘nin verdiği bilgelere göre proje başlarken Üsküdar Belediyesi, her hak sahibinin yıkılan evine karşılık ev verileceğini söylemesine rağmen mahalleliye imzalatmak istediği muvafakatnamede, kimin evinin nerede olduğuna dair bilgi vermedi. Derneğe göre belediye, projeyi hak sahiplerinden gizlerken, “öngörülemeyen nedenlerle” projede değişiklik yapma hakkını da saklı tutmak istiyor. Buna göre sunulan muvafakatname, hak sahiplerinin kanuni haklarını korumaktan uzak olduğu gibi bir çok belirsizlik içeriyor.
Mahalle 10 Şubat 2018’de bu kez, “zemin yapısı ve üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski bulunduğu” gerekçesi ile riskli alan ilan edilmişti. Mahalle sakinleri “arsa hisselerine ve konut haklarının zorla elinden alınmasına karşı” dava açtı. İstanbul 10 İdare Mahkemesi, projenin devam etmesi halinde telafisi güç zarar doğabileceği gerekçesiyle 2019’da yürütmeyi durdurdu. Aynı yıl Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘nın devraldığı proje devam ediyor.
Üsküdar Belediyesi ile anlaşma yoluna gitmeyen hak sahiplerinin avukatlığını yapan Onur Cingil‘e göre Kirazlıtepe’de sorunların nedeni, kentsel dönüşüm projesinin insan odaklı olmaması ve ve mahallelinin isteklerinin ve yaşam tarzının önemsenmemesi.
Avukat Cingil: “Mahalleye sunulan Muvafakatname hukuki değil”
Avukat Onur Cingil, Kirazlıtepe’deki dönüşüm projesinde evleri yıkılacak mahalleliye hukuki bir güvence yani sözleşme sunulmadığını belirtiyor:
“Üsküdar Belediyesi hak sahiplerine bir muvafakatname dayattı. Muvafakatnamede ‘ben burayı tahliye edeceğim, yıkıma, parselleri bölmenize ve birleştirmenize izin veriyorum’ ibarelerine yer verilerek ‘metrekare hak edişi’ denen bir kavram çıkartıldı. Fakat bu muvafakatname, bir sözleşme değildi ve herhangi bir hukuki alt metni yoktu. Proje sahibi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı iken imzaları Üsküdar Belediyesi topluyordu.”
“Dönüşüm, sürgün projesine dönüştü”
Onur Cingil, daha önce Fatih Sulukule’de yaşandığı gibi Kirazlıtepe’de de dönüşümün, bir sürgün projesine dönüştüğünü savunuyor:
“Her sabah zabıta ve çevik kuvvetlerle uyandırılan insanlar yıldırıldı. Hukuksuz yıkımlar bitmek bilmedi. Çocuklar molozların üzerinde oyun alanı kurmaya başladılar. İnşaat molozları, oksitlenen demirler, açık kalan lağımlar asbest salınımını ortaya çıkardı. Bölgede yoğun asbest salınımı olduğu tespit edildi.”
Avukat Cingil pandemi döneminde yaşanan mağduriyeti ise şöyle özetliyor: “Pandemi döneminde insanları ikna etmek için evlerinden alıp imzaya götürdüler. Sürekli olarak insanlara baskı dayatması yaptılar. Hak sahiplerine evlerini boşaltmaları için sürekli olarak tebligat geliyordu. Her tebligata karşı dava açması gereken vatandaşlar süreci takip edemez hale geldi. Bu nedenle yürütme durdurulamadı. Bu kararı aldıramayan kimi evlerin elektrik, su ve doğalgazları kesildi.”
“Evler şantiyenin ortasında kaldı”
“85 yaşındaki Naci Kıran elektriği kesilince düşüp kaburga kemiğini kırdı. 65 yaşındaki koah hastası Avni Dönen elektriksiz bırakıldı. İçinde yaşanan kimi evler şantiyenin ortasında kalan bir alanda inşaata başlandı ve bu alan ortada kaldı. Vatandaşlar her akşam şantiye bekçisinden izin alarak içeri girmek zorunda kaldılar.”
Onur Cingil insanları uzaklaştırmak için önce evlerin yıkıldığını ve ortaya çıkan molozların toplanmadığını, çirkin bir görüntüyle insanların yıldırıldığını belirtiyor. Cingil, ‘‘Bölgeye zabıta gönderilmedi, hırsızlık ve tinercilik olayları çoğaldı. Buraya biTaksi bile gelmiyordu. İlk yıkım camii ile başladı. Üsküdar Belediyesi camii yıktı ve mütedeyyin insanların sosyal hayatını bitirmeyi amaçladı. Daha sonra fırın yıkıldı, insanlar ekmek alamadı. Sağlı sollu binalarda oturulurken, ortadaki binayı yıktılar. Diğer binalarda çatlamalar oluştu’’ diyor.
“Vatandaşın gönül rızası olmadan yapılan her iş zulümdür’’
Mahalle sakinlerinden Atakan Kurtkaya hücre evi baskınına gider gibi mahalleye gelip insanları psikolojik olarak yıldırmaya çalıştıklarını söylüyor. Kurtkaya, ‘‘Vatandaşın yararını gözeterek bir proje yapılmadı. İfraz bölme (tapu kütüğünde tek parsel olarak kayıtlı bir taşınmazın birden fazla parçaya ayrılması) yapıp tebligatları, kanunî 15 günlük itiraz süresinde vatandaş itiraz edemesin diye Ramazan Bayramı’nda dokuz günlük tatilin hemen öncesinde gönderdiler. Bu ne kadar ahlaki ve vicdani bir durum? Birileri çıkıyor bizim dişimizle tırnağımızla artırdığımız, emek verip saçımızı süpürge ettiğimiz anılarımızı kendi keyfi ve çıkarları uğruna betonların altına gömüyor. Madem bizi düşünüyorsununuz, madem bu ülkede demokrasi var bırakın bahçemizde oturalım, çocuklarımız çamurlu yollardan düşe kalka okullarına gitsinler, yollarda işe gidip gelirken kilometrelerce yürüyen emek veren insanların emeklerine yazıktır. Birilerinin bizim yaşam alanımızda gözü var, kendi çıkarları var. Bunun adı vatandaşa hizmet değil . Vatandaşın gönül rızası olmadan yapılan her iş zulümdür’’ diyerek sözlerini noktalıyor.
Melek ve Nevzat Kurtkaya çifti “Bizi buradan göndermek istiyorlar” diyor ve sözlerine şöyle devam ediyor: “Bizi perişan ettiler, bir şey diyecek halimiz kalmadı, evimizden soğuttular. Ev sahibi olmamıza rağmen kiraya gidiyoruz”.
“Yerimizi vereceklerine dair bir garanti yok”
Ali Osman Bayan verilen sözlerin tutulmadığını ve bundan sonra da tutulmayacağını söylüyor ve sözlerine şöyle devam ediyor: “Ben 802 ada 10 parselde oturuyorum. Yerimizi vereceklerine dair bir garanti yok. Hakkımızın dört beş daire olduğunu söylüyorlar ama yer belli değil. Yerimizin belli olması için mücadele ediyoruz. Ben Kıbrıs gazisiyim. Bize ev vereceklerine evimizi başımıza yıkıyorlar”.
85 yaşındaki Naci Kıran, ‘‘Biz devletimize hainlik yapmadık. Biz devletle beraberiz ama onlar bizim gırtlağımıza dayandılar. Benim yuvamı, 50 senemi yıkmaya çalışıyorlar’’ görüşünde. Koah hastası Avni Dönen, evinin Üsküdar Belediyesi tarafından kendisi evde olmadığı sırada boşaltıldığını, hatta ilaç ve solunum makinesinin de götürüldüğünü ifade ediyor.