Doğa

Loç Vadisi 22 gündür İstanbul’da

Yazan: Lara Özlen

Bugün, Loç Vadisi direnişçilerinin İstanbul’daki 22. günüydü. Fındıklı’daki Orya Enerji’nin önünde. Sarı yağmurluklar, sarı yazmalar, pankartlar arasına daldım, ne oluyor ne bitiyor bir de direnişçilerin ağzından dinleyeyim dedim. Aralarına birini daha katmış olmanın aydınlığı geldi yüzlerine, sarılıp aralarına alıverdiler. “Nasıl başladı bütün bunlar?” dedim. Köyün yaş almış olanlarından Şerife Horma başladı anlatmaya: “Biz her gün […]

Bugün, Loç Vadisi direnişçilerinin İstanbul’daki 22. günüydü. Fındıklı’daki Orya Enerji’nin önünde. Sarı yağmurluklar, sarı yazmalar, pankartlar arasına daldım, ne oluyor ne bitiyor bir de direnişçilerin ağzından dinleyeyim dedim. Aralarına birini daha katmış olmanın aydınlığı geldi yüzlerine, sarılıp aralarına alıverdiler. “Nasıl başladı bütün bunlar?” dedim.

Köyün yaş almış olanlarından Şerife Horma başladı anlatmaya: “Biz her gün köyümüzde kuş sesleriyle uyanırdık. Bir sabah kalktık ki etrafta çalışan makine sesleri. Sonradan öğrendik ki köylüye, arsaların sahiplerine, danışılmadan tarlalar satılmış, Hidroelektrik santral yapılacakmış. İçten fethetmişler kaleyi. Sen ne desen boş o saatten sonra”. Hatta birkaç gün önce Cide Kaymakamı [Yüksel Kara] gelmiş Orya Enerji’ye de, suratlarına bakmadan girmiş içeri. Malum, her türlü karşı çıkış, hak arayış alna sürülen kara bir leke memlekette.

Sonraları, bakmışlar Jandarma da tarlaların başında nöbet tutuyor köylüler girmesin diye, “Bir şeyler demek lazım olan bitene” demişler. Neredeyse bir yıldır devam ediyor direnişleri. Yeni eylem noktaları Fındıklı’da, topraklarına talip olan yirketin önünde, her yaşta Cideliyi görebiliyoruz. Oradan göçüp burada yaşayan gençler de var, orayla bağlarını koparmamış yaşlılar da. Sarı yazmalarıyla kadınlar da var, sarı yağmurluklarıyla erkekler de. Yoldan geçen arabaların tezahüratlarına nail olduk kimi zaman.

Merakımı en çok cezbeden de nasıl örgütlendikleri oldu. Doğa derneklerinin katkılarıyla, en çok da Karadeniz İsyanda Platformunun desteği ve bilgilendirmesiyle olmuş ne olmuşsa. HES, yani hidroelektrik santral, suyun akım enerjisinden elektrik üretme işi basitçe. Fakat ayrıntılar hiç de öyle basit değil. Doğal hayata vereceği zarar, ekolojik çeşitliliği azaltması, içme ve kullanma suyunun kalitesini düşmesi ve hatta azalması bunlardan en önemlileri.

Loç Vadisi, Kastamonu’nun Cide ilçesinde. Sanayileşme oranı ve iş olanağı düşük bir belediye Cide. Gençler çoğunlukla büyük şehirlere göçüyorlar çalışmak, okumak için. Dolayısıyla köyde yaşlı nüfusun oranı yüksek. Öyle ki, bulundukları köyde yaş ortalamasını düşüren bir yeni gelinleri varmış bir de onun iki çocuğu.

“Durumunuz iyileşecek diye köyümüzü talan etmenin peşindeler. Paraya ihtiyacı olanlar satmışlar arazilerini. Hatta çalışmalara başlasınlar diye heyecanla bekliyorlarmış.” Başka biri itiraz ediyor: “Para alsalar ne olacak ki, zararları yararlarından çok olacak. 3 sene sonra su da, tarım yapacak alan da azalacak. Onların ellerindeki paralar da bitmiş olacak.” Biz bunları konuşurken yan tarafta Karadeniz’de bu ara nerede ağaçların kesildiği konuşuluyordu.

Sonradan adının Sultan olduğunu öğrendiğim yöresel kıyafetli genç bir kadın konuşuyor: “Benim ailem orada tarım yapıyor. Emekliliklerinde tarlalarını kendi istedikleri gibi sürmenin hayallerini kurarken hidroelektrik santral her şeyi yıktı geçti.” Sultan, gençlerden, damarlarında aktivizm kanı dolaşıyor hâlâ. Yöresel kıyafetleriyle üniversiteleri dolaşıp destekçi toplamaya çalışıyor. Ayrıca kendisi iletişim sorumlusu, birkaç gün içinde yapılması planlanan Bandista konserini teyit etmeye çabalıyor.

“Onlar deliyse biz zır deli olmalıyız,” diyorlar. Köylerini sermayeye, hidroelektrik santrallerin vicdansızlığına terk etmemeye kararlılar. Çünkü artık biliyorlar direnerek geliyor kazanımlar. Başka yol yok artık onlar için, keza geri dönüş de.

Mehmet Ay, iş olanaklarının halihazırda darlığından ve HES yapılırsa daha da daralacak olmasından şikayetçi: “Zaten dışarı çok fazla göç veren bir yer Cide. Bir de köylünün eline para tutuşturup ekip biçtiği toprağı elinden alırsan ne olacak hallleri? Halbuki turizm için çok elverişli yerler oralar. Ama yatırım yapmak kimsenin işine gelmiyor.” Çocuklar da kafayı takmışlar bu HES meselesine: “Yazın hep yüzülür bizim derede. ‘Artık yüzemeyecek miyiz?’ diye üzülüyorlar.

Loç’ta yaptıkları eylemlerle iş makinalarının alana girşini ve inşaatın başlamasını engeleyebilmişler. Şimdiyse kamuoyundan desteğe, seslerini köylerinin güzelliği ve ekolojik (ve hatta ekonomik) çeşitliliği adına duyurmaya ihtiyaçları var.

Saat 18:00’e yaklaşırken pankartlar toplanmaya başlanıyor. Yarın da orada olacaklar. Sermayedarlardan ya da iktidardan köylerini rahat bırakacaklarının sözünü almadan gitmeye pek niyetleri yok gibi. Toparlanılırken, polise gidip ifade verilmesi meselesi tatışılıyordu. Direniş için hangisi daha uygundu: Gidip ifade vermek mi, yoksa ifade vermemekte diretmek mi? Sadece polis tarafından tanınmaları, engellenmemeleri için gerekliydi bu meşrulaştırma prosedürü. Müdahalesiz direnişiçin ifade verilmesi ve oturma eylemini sonuna kadar sürdürülmesiydi kararları. Memleketimde direniş ve protesto hala gökten zembille inen kavramlar gibi sallanırken kafaların üzerinde -bazı bakanların dediği gibi- “dış mihraklar tarafından kışkırtılan anarşist köylüler” eylemlerine devam ediyorlar kararlılıkla.

Yorum yazın