İnsan hakları Politika santralistanbul

Ön yargıları ortadan kaldıran “Yaşayan Kütüphane”

Yazan: Özlem Özkan

Avrupa Genç Hukukçular Derneği İstanbul (The European Law Students’ Association-ELSA) tarafından ELSA Day kapsamında düzenlenen Yaşayan Kütüphane etkinliği 30 Kasım’da 2 oturum şeklinde yeniden Santralİstanbul Etkinlik Çadırı’nda gerçekleşti.

İlki 20 Mart 2013’te düzenlenen ELSA Day, bu yıl 30 Kasım’da İstanbul Bilgi Üniversitesi Santral Kampüsü’nde daha önce ELSA’nın insan hakları temalı yarışmasında 197 proje arasından birinci çıkmış olan Yaşayan Kütüphane etkinliği ile anlam kazandı. Ayrımcılığa yol açan ön yargılarla ilgili olarak farkındalık yaratmayı amaçlayan etkinlikte, yine günlük hayatta pek fazla yan yana gelme fırsatı bulanamayan insanlarla bir araya gelerek onların deneyimlerini “okuma” fırsatı sunuldu. Organizasyonda, Gay çiftten Kürt’e, Eski Bağımlı’dan Evsiz’e kendilerine karşı toplumun ön yargılı yaklaştığı birçok kitabı bulmak ve bu kitaplarla sohbet etmek mümkündü.
Her yıl farklı bir konuya dikkat çekmeyi hedefleyen ELSA Day’in bu sene ele aldığı konu göçmenlikti. Ana konuyu duyup kitap listesini incelediğimde ise konuşmak istediğim iki kitap ortaya çıktı: Son zamanlarda iç savaş nedeniyle Suriye’den göç etmek zorunda kalan Suriyeliler nedeniyle Suriyeli kitap ve tarih boyunca yaşamak istedikleri her yerden sürülen; çok uzun zaman sonra kendi ülke topraklarını elde edebilen Yahudiler nedeniyle Yahudi kitap.

“Zorunda bırakıldığım şekilde değil, istediğim gibi yaşamak istiyorum”

Okumalarıma Suriyeli kitap ile başladım ve ilk sorumu sordum: “Savaş nedeniyle mi buradasın?”. 14 yıl Dubai’de yaşadıktan sonra ülkesi Suriye’ye giden fotoğraf sanatçısı Suriyeli kitap, savaş bugünkü kadar tırmanmadan ülkesini terk etmek durumunda kaldığını söyledi. Hiç aklında yokken savaş, ölme korkusu ve ordunun ondan halkı öldürmesini istemesi onu hızlı bir kararla Türkiye’ye getirmiş. Ülkeyi tamamen terk etmeden önce savaş bölgesi olması nedeniyle yaşadığı Şam’dan da başka bir şehre taşındığını belirten Suriyeli kitap, “Satranç oyunu gibiydi. Stratejik olarak ‘Orası daha güvenli oraya taşınalım’ diyip yer değiştiriyorduk.” diyerek savaşı yorumladı.

Türkiye’de ayrımcılığa uğrayıp uğramadığını sorduğumda ise beklemediği kişilerden beklemediği yaklaşımlar gördüğünü söyledi. Türkiye’ye 2013’te gelen Suriyeli kitap ilk üç yıl her şeyin yolunda olduğunu fakat son zamanlarda birçok Suriyelinin sınırı geçerek Türkiye’ye yerleşmesi sonucunda artık birey olarak algılanmadığını, tektipleştirildiğini ve nereli olduğunu sorduklarında cevap vermekten kaçındığını vurguladı ve “Beni ben olarak eleştirebilirsiniz, genelleyemezsiniz” dedi. Sarı saçları, beyaz teni ve mavi gözleri nedeniyle Suriyeli olduğuna insanları inandıramadığını, insanların kafasındaki Suriyeli imajının para dilenen insanlar olması nedeniyle de çok sorun yaşadığını belirtti. Kendisine en büyük sürprizi ise eğitimli insanların yaptığından bahsetti: “Ben çok inançlı biri değilim fakat burada dini inancı yüksek kişiler bana daha arkadaş canlısı davranıyor.”. Eğitimli arkadaşlarının ise geleneksel ya da sosyal medyada çıkan haberlerden etkilendiğinin altını çizdi: “ ‘Seçimlerde kime oy verdin? Neden Suriyeli bir kızla evlenmiyorsun Türk devleti bu durumda sana vatandaşlık verir?’ gibi aslı olmayan sorularla karşılaşmak üzücü”. Suriyeli kitaba göre, bu tip ön yargılar nedeniyle iyi insanlar olduklarını gösterebilmek için Suriye’den gelenler artık Fatih ya da Bağcılar gibi daha muhafazakâr semtlere yerleşmeyi tercih ediyorlar.

Katıldığı bir program sayesinde, 3 yıl süren uzun sınav döneminden sonra, mesleğiyle bağlantılı olarak Amerika’ya gidebilme şansı elde eden Suriyeli kitap, gitmesine çok kısa bir süre kala Türkiye’deki yasaların değişmesi nedeniyle bu programa katılamadığı gibi artık ülkeden kesinlikle çıkış da yapamıyor. Türkiye’ye gelen birçok göçmenin aksine üniversite mezunu oluşu Suriyeli kitabın yasalar çerçevesinde ülkeyi terk etmesine engel oluyor. Eğer Türkiye’den çıkarsa Türkiye’ye dönmek istediğinde vize alması gerekiyor: “Özellikle böyle bir zamanda herhangi bir Suriyeli için Türkiye’ye vize almak hayal dahi edilemez.”. 2 yıldır Türk biriyle ilişki yaşayan Suriyeli kitap 2 yılın sonunda bu ilişkiyi bitirmek zorunda kaldığını çünkü geleceğinin belirsiz olduğunu belirtti: “Hayatım bu kadar kısıtlanırken ona yük oluyormuş gibi hissediyordum. Düşünün; kız arkadaşınız tatilde Yunan Adalarına gitmek istiyor, gidemiyorsunuz… Kimseden benim için fedakârlık yapmasını bekleyemem”. Söz konusu kısıtlama yalnızca ülkeler arası değil Türkiye şehirleri arasında da geçerli. Bugün İstanbul’da yaşayan bir Suriyelinin Türkiye’nin herhangi bir şehrine gidebilmesi için Kumkapı’da bulunan Göç İdaresi’nden izin alması gerekiyor.

İş konusu açıldığında ise şu an ekonomik olarak iyi durumda olduğunu düşündüğünü fakat çalışma izni, sigorta ya da tam ücret alma konusunda ciddi problemler yaşandığını özellikle vurguladı. Daha kaliteli bir iş yaptığınızda sırf Suriye vatandaşı olduğunuz için daha az maaş almayı siz kabul eder miydiniz? “Bu bir puzzle. Amerika’ya gidebilir miyim? Hayır. Peki burada kalmam için ne teklif ediyorsunuz? Hiçbir şey. Pasaport? Hayır. Kimlik? Hayır. İtalya’da davet edildiğim film festivali için Türkiye’den çıkabilir miyim? Dönmek için turist vizesine başvurman gerek.”.

Her ne kadar olumsuz konulardan konuşmuş olsak da Türkiye’yi, buranın insanlarını sevdiğini belirten Suriyeli kitap, hayatın herkes için daha da kolaylaştırılabileceğine inanıyor. Çeşitli yasalar nedeniyle Türkiye’de sıkışıp kalmak ise onu en çok ailesini görmeye gidemediği için üzüyor… “Zorunda bırakıldığım şekilde değil, istediğim gibi yaşamak istiyorum.”.

Suriyeli kitap okumasının ardından “insan okumasının” ne kadar ilginç ve ufuk açıcı bir etkinlik olduğunu düşünerek belirlediğim ikinci kitap olan Yahudi kitabın yanına geçtim.

“Türk vatandaşı olduğumuzu anlayamıyorlar ve ötekileştiriyorlar”

Yahudi kitap, grubun meraklı bakışlarından yola çıkarak Yahudi kültürünü geniş bir çerçeve çizerek ve İslam diniyle benzer yanlarına atıfta bulunarak anlatmaya başladı: Helal yemek, evliliğin önemi, kutsal kitap… Egemen görüşün aksine Yahudiliğin misyoner bir din olmadığını vurgulayan kitap, Yahudiliğin çeşitli inanç ve yaşam tarzlarına son derece saygı duyduğunu belirtti. Daha çok “Yahudiler hakkında doğru bilinen yanlışlar” temalı bir okuma geçirdiğimiz bu oturumda Yahudi kitap, kendi kültürlerinin dışarıdan “züppece” algılandığından bahsetti ve bu durumu şöyle özetledi: “Yahudi kültürünün parçası olan insanların birbirine yakın durması dışarıdan oldukça yanlış anlaşılıyor ve sürekli misyoner ya da mason olmakla suçlanıyoruz. Oysaki bunun sebebi tarihi gerçeklere dayanıyor: Tarih boyunca toplumlar tarafından dışlanmak ve sürülmek.”.

Yahudiler hakkında sıkça duyduğumuz bir diğer ön yargılı tutum ise her fırsatta ne kadar zengin olduklarından bahsedilmesi. Gruptan bu konuda bir soru geldiğinde Yahudi kitap yine tarihi gerçekleri işaret ederek atalarının sürekli olarak yaşadığı bölgelerden sürülmesi nedeniyle çiftçilik gibi sabit bir iş yapamadığını dolayısıyla ticaret gibi yaşadığı her koşulda sürdürebilecekleri bir işe yöneldiklerine değindi. Bugün ticaret konusunda başarılı bir üne sahip olmaları ise yine sürülmeleri nedeniyle yanlarında götürebildikleri tek sabit şey olan beyne yatırım yapmalarından kaynaklanıyor: Eğitim ve eğitime çokça önem vermek.

Türkiye’ye gelecek olursak; 500 yıldan uzun bir süredir bu topraklarda yaşayan Yahudi sayısı 2. Dünya Savaşı, Trakya Olayları, Varlık Vergisi ve nihayetinde 6-7 Eylül Olayları nedeniyle oluşan küskünlükler sonunda 100 binlerden 18 bin civarına kadar düşüyor. Türk kültürü ile ciddi bir entegrasyon olduğunun altını çizen Yahudi kitap, artık ismen bile Yahudi ile Türk’ü ayırmanın zor olduğunu vurguladı. Bu ciddi bütünleşme Yahudi ve Müslüman evliliklerinin de artışını tetikliyor. Bu evliliklerde doğan çocuklar üzerinde din tercihi konusunda bir baskı uygulanmadığını ayrıca belirtmekte fayda var. Özellikle anne Yahudi, baba Müslüman ise ciddi bir çatışma yaşanacağı üzerine insanların kafasında soru işareti oluşsa da Yahudi kitap, Yahudilikte dinin anneden çocuğa geçtiğine inanıldığını fakat en azından Türkiye’de yapılan karma evliliklerde bu konuda çocuklara baskı yapılmadığını söyledi.

Yahudi kitaba Türkiye’de yaşadığı zorlukları sorduğumda ise en büyük zorluğun kültürel benzerliklerden çok farklılıkların ortaya çıkarılması ve kulaktan dolma yanlış bilgilerin çokluğu nedeniyle yaşandığını anladım: “Türk vatandaşı olduğumuzu anlayamıyorlar ve ötekileştiriyorlar. Türk kimliği Müslümanlıkla o kadar iç içe geçmiş ki benim akıcı bir şekilde Türkçe konuşmam bile garip karşılanıyor çünkü bunlar hiç anlatılmıyor, öğretilmiyor.”

“Bir gün uyandığınızda ‘Türkiye’den gidin’ denilebileceğini düşünüyor musunuz?” diye sorduğumda ise beklemediğim kadar vatansever bir tavırla karşılaşıyorum: “Türklüğümü sorguladıklarında ‘Sen kaç nesildir buradasın?’ dediğim oluyor. Türklük ne demek? Benden daha çok mu hizmet ettin? Daha mı çok vergi verdin? Yahudi olarak değil bu ülkenin bir vatandaşı olarak geleceğe dair kaygılar taşıyorum, tıpkı sizler gibi.”. Fakat her şeye rağmen Yahudi kitap, geçmişte yaşanan travmaların ister istemez bir korku yaşamalarına sebep verdiğini de itiraf etti. Özellikle Trakya’da yaşanan yağmalanma ve sürülme durumu, akabinde Rumlara karşı gelişen 6-7 Eylül Olayları Türk Yahudilerini olumsuz etkiliyor.

Peki dini gereklilikler ne kadar yerine getirilebiliyor? Yahudi kitap dinlerini diledikleri gibi yaşayabildiklerini, kendi oruçlarına uygun et bulabildiklerini, ihtiyaç duyduklarında ve kutsal günlerde rahatlıkla Sinagoglara gidebildiklerini anlattı. Ben bir Kiliseyi gezebilirken Sinagogu gezemiyor olmamdan bahsettiğimde ise geçmişte yaşanan Sinagog önü patlamaları nedeniyle özellikle Sinagoglarda müthiş güvenlik önlemleri alındığına işaret etti. Yahudi olmayan biri ya da yabancı bir ülkede yaşayan bir Yahudi Türkiye’de izin almadan yalnızca daha turistik olması ve içinde müze bulunması sebebiyle Karaköy’de bulunan Neva Şalom Sinagogu’nu gezebiliyor.

Benim için biri geçmişin biri şimdinin göçmenliğini temsil eden iki kitabı okuduktan sonra katıldığım bu etkinlikten; amacı doğrultusunda ne kadar önemli bir iş yaptığını deneyimleyerek ayrıldım. Yaşayan Kütüphane’ye gelmek için yalnızca çok katı ön yargılarınız olmasına gerek yok, merak etmeniz ve soracak sorularınız olması yeterli. Hem kendinizi hem çevrenizi aydınlatmak ve ötekileştirmelerin önüne geçmek için Yaşayan Kütüphane organizasyonlarını takip etmenizde fayda var.

Yorum yazın