Genel

Romanın adı var kendi yok

Yazan: Ufuk Ülger

Hemen her kesimin izlediği yerli – yabancı bir dizi var. Özellikle yerli diziler, ulusal kanalların gün içerisindeki büyük bir bölümünü kaplıyor ve böylelikle hayatımızı da büyük ölçüde etkiliyor. Bir dönemin çok izlenen “ağa” ya da “mafya” dizileri artık demode olsa gerek, çünkü dizilerin şimdiki moda akımı, edebiyat uyarlamaları. Halit Ziya Uşaklıgil’den Aşk-ı Memnu, Reşat Nuri […]

Hemen her kesimin izlediği yerli – yabancı bir dizi var. Özellikle yerli diziler, ulusal kanalların gün içerisindeki büyük bir bölümünü kaplıyor ve böylelikle hayatımızı da büyük ölçüde etkiliyor. Bir dönemin çok izlenen “ağa” ya da “mafya” dizileri artık demode olsa gerek, çünkü dizilerin şimdiki moda akımı, edebiyat uyarlamaları. Halit Ziya Uşaklıgil’den Aşk-ı Memnu, Reşat Nuri Güntekin’den Yaprak Dökümü ve Dudaktan Kalbe, Ayşe Kulin’den Gece Sesleri gibi edebi eserleri televizyon kanallarında “edebi dizi” olarak izliyoruz.

Senaristlerin ve yapımcıların gözbebeği haline gelen bu uyarlama diziler izlenme rekorlarına paralel olarak, dizilerin esin kaynağı olan eserlerin de satışını arttırıyor. Birçok kitabevi, uyarlama dizilerden sonra halkın romanlara olan ilgisinin arttığını belirtiyor. Halit Ziya Uşaklıgil’in eseri Aşk-ı Memnu, Özgür Yayınları tarafından piyasaya sürülüyor. Yayınevi, eserle aynı ismi taşıyan dizinin çekimlere başlamasından sonra kitap satışının 10 – 12 bin seviyelerine yükseldiğini söylüyor. İnkılâp Kitabevi’ne bağlı olan Reşat Nuri Güntekin’in eserleri Yaprak Dökümü ve Dudaktan Kalbe’nin satışlarında da geçen seneye oranla yüzde 20 – 25 civarında bir artış var. Aynı şekilde Remzi Kitabevi de kendileri tarafından çıkartılan Ayşe Kulin’in eseri Gece Sesleri’nin televizyonda dizi olarak yayınlanmaya başladıktan sonra satışlarında artış olduğunu, yıllar sonra kitabın en çok satanlar listesinin beşinci sırasına yükseldiğini söylüyor.

“Romanlar katlediliyor”

Edebi romanların son zamanlarda ilgi görmesi, yeterince kitap satışı olmayan ülkemizde iyi bir durum gibi gözüküyor. Fakat yayınevleri ve kitap eleştirmenleri farklı dönemlere ait romanların dizi haline getirilmesine ve içerik olarak çok fazla değişikliğe uğratılmasına karşı tepkili. Özgür Yayınları’ndan ismini vermek istemeyen bir yönetici, kitapların içerik olarak dizilerde katledildiğini, kitapların diziye çevrilmesinden yana olmadığını ve dizilerin eserlerle alakasız olduğunu söylüyor. “Kitap satışları arttı fakat bu artışın sebebi, diziyi izleyen kesimin dizinin sonunu merak etmesi ve dizi sonunun kitaplarda aranması” diyen yönetici, Aşk-ı Memnu’nun hikâye olarak diziye uygun olmadığını, dizi yerine güzel bir drama filmi olabileceğini anlatıyor.

Hikâyeleriyle izleyenleri üzüntüden perişan eden uyarlama dizilerin sayısı gün geçtikçe artarken, yapımcılar aslında bunun edebiyat dünyasına bir katkı olduğunu düşünüyor. Uyarlama dizi modasını ilk başlatan ve Yaprak Dökümü’nü ekrana getiren Ay Yapım’ın yetkilisi Neslihan Uzun, dizi izleyicilerinin aynı konular etrafında dönen dizilerden sıkıldığını, Yaprak Dökümü sayesinde ekranlara bir farklılık getirdiklerini ve bunun sonucunda da uyarlama dizilerde artış olduğunu söylüyor.

Kitabevleri ve eleştirmenlerin aksine Uzun, ellerinden geldiği kadar romana sadık kalmaya çalıştıklarını, fakat diziyi günümüze uyarlamak zorunda olduklarını, bunun dışında hikâyenin ana temasını koruduklarını belirtiyor. Uzun, “Uyarlaması yapılan anlatılar, zamanın en popüler anlatıları ve senaryolar bu anlatıları günümüz ile harmanlayarak sunuyor, bunun sonucunda da ortaya başarılı yapıtlar çıkıyor” diyor. Uzun ayrıca, bu dizilerin televizyonda yayınlanmaya başlamasından sonra kitap satışlarının arttığını ve insanların daha fazla kitap okuduğunu, bu durumun da kitaplara değer kattığını belirtiyor.

Sadece isim benzerliği var

Radikal Kültür Sanat yazarı ve kitap eleştirmeni Ömer Türkeş ise uyarlama dizileri çok fazla izlemediğini, fakat izlediği kadarıyla sahnelerle romanlar arasında hiçbir ilişki kuramadığını söylüyor. Türkeş, “Romanda anlatılan tarihsel dönem bugüne kaydırıldığında, romanın atmosferi bütünüyle kayboluyor. Hikâyelerin uzun bir diziye tek başına kaynaklık etmesi mümkün olamayacağından asıl hikâyeler yan hikâyeciklerle genişletiliyor. Böylece ortaya bambaşka bir şey çıkıyor. Genel bir hikâye akışı ve ana karakterler dışında benzerlik aramak zaten bana pek anlamlı gelmiyor” diyor.

Aslında söz konusu olan uyarlama dizilere, “uyarlanmış” demek zor. Çünkü uyarlama adı altında oluşturulan bu dizilerde, romanlarda bulunan karakter isimleri dışında pek de bir bağlantı yok. Ömer Türkeş, dizilerle birlikte edebi eserlerin satışındaki bu artışı, romanların daha önceleri sinemaya ve daha özenli hazırlanmış TV dizilerine konu edilmiş olmasına ve o yıllarda çok ses getirmesine bağlıyor. “Hem daha önceden uyarlanmış, hem de ilgi görmüş olmalarının etkisi düşünülebilir” diyen Türkeş, aynı zamanda bu romanların dramatik çatısının sağlamlığının, rastlantılarla dolu ipe sapa gelmez hikâyelerin anlatıldığı dizilerden farklı bir kulvara açılmak isteyenleri çekmiş olabileceğini de belirtiyor. Türkeş aynı zamanda, bu tür dizilerin, yani gündelik ve hoşça vakit geçirmeyi öne koyan ticari ürünlerin önemli yapıtlara katkı sağlamasını beklememiz gerektiğini sözlerine ekliyor.

Yorum yazın