Genel

Türkiye’de reel sektör risk biriktiriyor

Yazan: [email protected]

Güventürk Görgülü Küreselleşme ve Türkiye’nin küresel ekonomiye entegrasyonu geçtiğimiz hafta 32’ncisi düzenlenen İktisatçılar Haftası’nda tartışıldı. Prof. Dr. Güven Sak, tebliğ sunumuna geçmeden önce ABD’de yaşanan bankacılık krizine değinerek, ABD’nin durumunun şu anda, 2001 krizi sırasındaki Türkiye’ye benzediğini, piyasanın her gün “hangi banka batacak” diye tartıştığını söyledi:“Olay onlar açısından çok ciddi ama bizim açımızdan biraz eğlenceli. […]

Güventürk Görgülü

Küreselleşme ve Türkiye’nin küresel ekonomiye entegrasyonu geçtiğimiz hafta 32’ncisi düzenlenen İktisatçılar Haftası’nda tartışıldı. Prof. Dr. Güven Sak, tebliğ sunumuna geçmeden önce ABD’de yaşanan bankacılık krizine değinerek, ABD’nin durumunun şu anda, 2001 krizi sırasındaki Türkiye’ye benzediğini, piyasanın her gün “hangi banka batacak” diye tartıştığını söyledi:
“Olay onlar açısından çok ciddi ama bizim açımızdan biraz eğlenceli. 2001’de yabancılar bizim banka bilançolarına bakıp ‘bu kadar risk taşınır mı?” diye kızarlardı. Şimdi onlar aynı durumda. Bundan sonrasını biz yaşadığımız için biliyoruz ama onlar tabii tam bilmiyor. Şimdi kamu kaynakları devreye girecek ve kriz aşılmaya çalışılacak.”

İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti tarafından düzenlenen üç günlük konferans dizisinin ikinci gününde Prof. Dr Güven Sak, “Türkiye’nin Küresel Ekonomiye Entegrasyonu” konulu tebliğinde, Türkiye’nin küresel ekonomiye entegre olurken bu süreci herhangi bir şekilde yönetmediğini, buna ilişkin politikalar tasarlamadığını, bu nedenle de küreselleşmeden yeterince faydalanamadığını anlattı. Sak’a göre bu başıboşluk nedeniyle hızlı büyüyen sektörlerin hepsi ithalatı daha yoğun sektörler ve cari açık bu nedenle kontrol altına alınamıyor.

Türkiye’nin küreselleşmenin getirilerinden yararlanamamasının ve mutsuzluğunun temelinde “sürekli değişim” koşullarına ayak uyduramamanın yattığını anlatan Prof. Güven Sak, 2001’de düzeltme yapan mali sektörün aksine reel sektörün gerekli düzeltmeyi halen yapamadığını ve aynı 2001’deki mali sektör gibi sürekli risk biriktirmeye devam ettiğini söylüyor:
“Reel sektörün küreselleşmeye ayak uydurabilmesi için kendimizi farklılaştırmamız gerekiyor. Bunun için de sanayi politikası gerekli. Eğer böyle bir politika olmazsa küreselleşmeye ayak uyduramayız. Büyüme ve verimlilik artışı için kamu idaresinin değişik noktalarının birlikte çalışması ve çok ciddi bir işbirliği gerekiyor. Ama bu açıdan çok da iyi bir noktada olduğumuz söylenemez.”

Tebliği değerlendiren konuşmacılardan Prof. Dr. Fatih Özatay da reel sektörün açık pozisyonlarının giderek fazlalaştığını ve bilançoların zayıf olması durumunda bu riskin dönüp dolaşıp bankalara yansıma tehlikesinin bulunduğuna dikkat çekti. Benzer bir vurgu da oturum başkanlığını yapan Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Adnan Memiş’ten geldi. 2001’de mali kesimin yaşadığı riskler ve daha sonraki düzeltme çalışmasını reel sektörün yaşamadığını anlatan Memiş, reel sektörün şu anda 2001 öncesi gibi risk biriktirdiğini söyledi.

Küreselleşmeye uyum politikamız yok

Prof. Dr. Güven Sak

Küresel sermayenin serbestleşmesi açısından bakarsak 1980 sonrasında dünya ikinci küreselleşme dalgasını yaşıyor. Bu dönemde sermaye Birinci Dünya Savaşı’na kadar süren ilk küreselleşme dalgasından farklı olarak gittiği yeri sisteme entegre ediyor Bu, aynı zamanda sanayinin bütünleştiği değil parçalandığı bir dönem. Bu dönemde üretim parçalara ayrılmış durumda ve organizasyon becerileri öne çıkıyor. 1980’lerden günümüze kadar dünyadaki toplam ihracat, toplam mal üretiminin yüzde 25’i gibi çok büyük bir boyuta ulaşmış durumda.

Ancak bu büyük sermaye hareketiyle Türkiye’nin milli geliri arasındaki ilişkiye bakarsak Türkiye’nin pek etkilenmediğini görüyoruz. Hangi döneme bakarsanız bakın Türkiye’deki kişi başına gelirin AB ve ABD’deki kişi başına gelire oranında hiç bir değişme yok.

Biz küresel ekonomiye entegre olurken bu entegrasyonu tasarlamıyoruz. Süreç kendi kendine gidiyor. Bunu yönetmediğimiz için cari açık sürekli artıyor. Çünkü hızlı büyüyen sektörlerin tümü ithalatı daha yoğun olan sektörler. bu süreçte küresel değer zincirlerinden birine entegre olmuş sektörler daha hızlı büyüyor. İthalat gereksinimi düşük olan sektörler aynı zamanda emek yoğun sektörler olduğu için bu sektörler çok yavaş büyüyor.

Küreselleşme süreci demek sürekli bir değişim ve kriz süreci demektir. Artık bizim çok geniş bir bilgi setini değerlendirerek karar almamız gerekiyor. Bizim şu andaki sorunumuz reel sektördedir. Reel sektörün halen küreselleşmeye hazır olmamasıdır.

Savaş ihtimal dahilinde

Doç. Dr. Ahmet Öncü

Şu anda dünyada kriz vardır ama krizden daha önemli olan bunun nedenidir. 1980 sonrasına baktığınızda ABD’nin borç stokundaki artışla sermaye akımlarındaki artış birbirine paralel gidiyor. Tüm dünyadaki cari fazla ABD’nin dev cari açığını kapatmak için kullanılıyor. ABD’nin 13 trilyon dolar civarındaki ulusal hasılasına karşılık ABD dışında bu miktara eşit değerli kağıdı vardır.

Şunu unutmamak gerekir ki emperyalizm ekonomik bir olgudur. Bunun siyasi modeli küreselleşmedir. Küreselleşmenin ideolojisi ise kozmopolitizmdir. Yani herkes dünya vatandaşıdır vs. Oysa öyle değil. Dünyada çok ciddi uluslararası çatışmalar yaşıyoruz. Gerçekten işbirliği vs. yok. Birinci küreselleşme dalgasının sonunda 2 tane büyük savaş çıktı. Şimdi de savaş ihtimal dahilindedir. Özelleştirme dalgasının İngiltere’de başladığını ve şu anda yine İngiltere’de banka kamulaştırması ile yeni bir sürecin başladığını gözden kaçırmayalım.

Türkiye’nin yeni bir hikayeye ihtiyacı var

Prof. Dr. Fatih Özatay

Türkiye’de reel sektörün şirket bilançolarını çok fazla bilmiyoruz ama açık pozisyonlar çok fazlalaşmaya başladı. Borçların döviz varlıklarına oranı sürekli büyüyor. Eğer bilançolar zayıfsa bu tür riskler de dönüp dolaşıp bankalara gelir.

Şu anda Türkiye’nin yeni bir programı yok. 2001 programı eskidi ve onun yerine konacak bir hikaye ortada yok. Yeni bir temel hikaye ve program oluşturulması gerekiyor.

Senaryo artık yalnız Batı’da yazılmıyor

Osman Ulagay

Önceki krizlerden farklı olarak şu andaki kriz kapitalizmin göbeğindedir. Soros ve başkaları bu krize 2. Dünya Savaşı sonrasının en kapsamlı krizi diye bakıyorlar. Peki burada umut nerede? Umut Çin gibi sisteme yeni girmiş oyuncularda. Acaba bu ülkeler de krize girecek mi yoksa bunlar krizi engelleşebilecek mi? Burada çok önemli bir rol değişimi var.

ABD ekonomisi hep balonlarla büyür. 1980-2000 arasında “.com” balonu vardı, 2000’lerin başında bu balon patladı. Bu balon patlamadan önce Nasdaq 5 bin 500 civarındaydı şu anda bunun yarısı kadar bile değil. “Dot com” balonundan sonra yeni balon olarak bu kez konut sektörü bulundu. Subprime Mortgage gibi araçlarla bu sistem şişirildi. Artık bu balon da patladı ve insanlar evlerini, birikimlerini işlerini kaybediyorlar.

Artık küresel oyunun eskisi gibi yalnız Batı’da yazılmadığını bilmek ve buna göre hareket etmek lazım. Artık Çin gibi yeni oyuncular da senaryoyu yazıyorlar. Ben işin bu kadarla da kalmayıp 10 yıl içinde dolar veya euroya alternatif yeni bir Asya parasının da ortaya çıkacağını düşünüyorum.

Yorum yazın