Yaşam

Yemediğinde mutlu olanların hastalığı: Anoreksiya

Yazan: HaberVs

Nur Niyaz Bildiknbildik@medyakronik.com – Anoreksiya bir yemek yeme bozukluğu. Bu bozukluğu nasıl tanımlayabiliriz?– Psikolojik olarak bir sorunu olan bazı insanların, kendilerini kilolu hissetmeleriyle başlayan bir süreçtir bu. Kişiler, çevreden aldıkları tepkilerle bir baskı altına girerler ve “Blumia” dediğimiz hastalığın ilk evresi başlar. Fazla kilolarından bir an önce kurtulmak isteyen hasta, kilo verdikçe etraftan “böyle çok […]

Nur Niyaz Bildik
nbildik@medyakronik.com

– Anoreksiya bir yemek yeme bozukluğu. Bu bozukluğu nasıl tanımlayabiliriz?
– Psikolojik olarak bir sorunu olan bazı insanların, kendilerini kilolu hissetmeleriyle başlayan bir süreçtir bu. Kişiler, çevreden aldıkları tepkilerle bir baskı altına girerler ve “Blumia” dediğimiz hastalığın ilk evresi başlar. Fazla kilolarından bir an önce kurtulmak isteyen hasta, kilo verdikçe etraftan “böyle çok güzel oldun” gibi reaksiyonlarla karşılaşırlar. Ve bu durum onları daha da çok kilo vermeye iter; ne kadar çok kilo verirse o kadar iyi gözükeceğini düşünür ve kendini o kadar iyi hisseder.

– Bilinçaltındaki psikolojik sorundan ve baskılardan bahsettiniz. Ne tip sorunlardır bunlar?
– “Çok kilolusun” baskılarından öte, insanın psikolojisinin altında yatan sorunlar daha önemlidir. Hastanın mutlaka bir takıntısı vardır. Genelde bunlar ailevi sorunlar şeklinde olabilir. Veya kişinin girdiği bir ortamda başarısız olması da olabilir. Ama genel anlamda daha orta düzey ailelerde, çocuk ya daha çok ilgi çekmek için ya da çevreden daha iyi tepkiler alabilmek için kilo vermeyi bir yol olarak seçer. Buna sosyo ekonomik düzeyi daha yüksek olan ailelerin çocuklarında da rastlanır, ancak bu defa çevresel faktörler, arkadaşlar hastanın psikolojisinde daha etkili olur. Ancak yine de kişinin kendi psikolojisinin hastalığa bir altyapı hazırladığını unutmamak gerekir.

– Bu kişiler vücutlarını çevrelerine bir tepki vermek için kullanırlar diyebilir miyiz?

– Evet. Kesinlikle bu bir tepkidir.

– Yoğun fiziksel aktivitede bulunan insanlar da bir risk taşıyor mu? Mesela balerinlerin, sporcuların sürekli ince bir vücuda sahip olmaları gerekiyor ve bu konuda uyarılar alıyorlar…
– Bu tamamen kişiyle alakalıdır. Bu insanları bir risk grubuna sokmak doğru değildir. Bizim meslek grubumuzda da bu hastalığı yaşayan, ve ölümle sonuçlanmış vakalar var. Mesela diyetisyen bir tür beslenme uzmanıdır ama o kimliği taşıyamamış olabilir. Diyetisyendir ama kiloludur. O kimliği taşıyabilmesi için daha ince görünmesi gerekmektedir. “Sen nasıl diyetisyensin” gibi tepkilerle karşılaşmıştır. Ama bunu herkes yaşayacak diye bir şey yok. Onun sinir sisteminde muhakkak bir sorun vardır ki bunu taşıyamamıştır. Yoksa tabii ki kilolu diyetisyenler de var.

– Bildiğim kadarıyla anoreksiyada da blumiada da bir kusma süreci yaşanıyor…

– Aslında bu bir geçiş evresidir. Kişi önce kilo vermeye başlar, sonra onunla baş edemez, yediği her şey kilo yapacak diye endişe duyar, içtiği suyun, yediği yeşilliğin bile hesabını yapar. Belli bir müddet sonra yediklerini kendi isteğiyle çıkartır. Parmağını sokar ve kusar. Hem yemek ister hem de kendisiyle başa çıkamadığı için “ilk önce yerim, sonra çıkartırım” düşüncesiyle hareket eder. “Biliyorum, kendi isteğimle yapıyorum, hiç kalori almayayım. Yediklerim benim vücudumda kalmıyor, çünkü kusarak çıkartıyorum” şeklinde başlayan bir süreçtir bu. Bu işin blumia evresidir. Kişi asla sağlığını düşünmez, blumia evresinden sonra da anoreksiyaya doğru bir geçiş başlar. Çünkü artık belirli bir noktadan sonra o yiyip kusma evresinde kişinin kilo alıp verimi durur. Bir kere her şeyden önce metabolizma hızı düşer. Ne kadar yiyip kussa da o süre içinde vücutta bir takım emilimler meydana gelir. Ama metabolizma hızı düştüğü için vücut bir enerji kısıtlamasına girer. Belli bir müddet sonra stoklarını harcar, vücut gereksinimlerini kaslardan, hatta iç organlardan karşılamaya başlar. Bu süreç içerisinde de artık baktı ki yiyorum, kusuyorum ama hâlâ kilo vermiyorum, o zaman hiç yemeyeyim düşüncesiyle devam eder. Ve belirli bir noktadan sonra zaten artık yese de midenin normalde aşağıya doğru çalışan peristal hareketi yukarı doğru çalışmaya başlar. Artık hasta kendisini kusturmasa da mide kabul etmemeye başlar. Yese de midesi rahatsızlanacaktır, sindirim siteminde de sorunlar çıkacaktır. Çünkü bu yaşanan doğal bir şey değil, sürekli yiyip kusayım diye bir şey olsaydı, herhangi bir sağlık problemi yaşatmasaydı herkes bunu yapabilirdi. Bu yememe noktasına hasta kendi isteğiyle gelmemiştir, vücudu onu bu noktaya sürüklemiştir.

Tedavi edilmeden geri dönüş mümkün değil

– Hasta durumunun farkına varınca eski sağlığına geri dönebilir mi? Yani istediği gibi yemeye zorlayamaz mı kendini?
– Hasta sağlığının tehlikede olduğunu fark etse bile artık yemek yiyemez hale gelmiştir. Halsizdir, yorgundur, kendi işlerini kendisi yapamayacak bir haldedir. Kusmasa bile midesinde ağrılar, spazmlar oluşur. Yemeye yemeye sinir sisteminde de eksiklikler oluşur ve beyin yeteri kadar beslenmez, hasta da doğru düşünememeye başlar ve “yememeliyim” diye kendini şartlandırır. Besinleri türlü türlü şeylere benzetebilir. Onları yememek için kendi kafasında da bir şeyler oluşturabilir. Belli bir noktadan sonra da kişi yemediği zaman mutlu olur hale gelmiştir. Her ne kadar yatakta yatıyor, nefes alamıyor olsa da yediği zaman çok ciddi bir ruhsal bunalım, bir vicdan azabı yaşar, mutsuzdur. Ama yemezse mutludur. Kendi içinde yemek yemek istiyor muyum istemiyor muyum diye çelişkiler yaşar. Hastalık gittikçe tehlikeli bir hal alır ve hatta sonu ölümle bitebilir.

– Hastanın sinir sisteminin de etkilendiğinden bahsettiniz. Halsizlik, yorgunluk gibi fiziksel rahatsızlıkların dışında yaşanan psikolojik bozukluklar nelerdir? Mesela hastanın çok titiz olabileceği söyleniyor. Doğru mudur?

– Bunun gibi çok örnek verilebilir. Çeşitli obsesyonları vardır hastanın; evdeki eşyaların yerinin değişmesine takılma gibi… Zaten her şeyi kafasına takabilecek durumdadır. Psikolojisinde bir bozukluk olduğu için her şeyi sorun haline getirebilir.

– Erkekler de bu hastalığı yaşayabiliyor mu? Onların tedavisinde bir farklılık var mı?
– Yaşar tabii, ama bayanlarda daha sık karşılaştığımız bir hastalıktır. Erkeklerde de benzer yöntemler uygulanır.

‘Anoreksiya bir felsefe olamaz’

– İnternette “pro-ana” başlığıyla “thinspration” felsefesini anlatan bir takım web sayfaları var. Buralara üye olan insanlar anoreksik olmayı bir yaşam felsefesi haline getirmişler. Nasıl ki alkol almak da vücuda zararlı bir şeyken insanlar bu maddeyi kullanıyorsa, anoreksiya olmak da zararlı olmasına rağmen insanlar tarafından bir seçim haline getirilmiş. Bu yaklaşımdaki bir insan nasıl tedavi edilebilir?
– Ben böyle bir yaklaşımı kabul edemeyeceğim. Anoreksik gözükmek istiyorum diye bir şey yok çünkü, “zayıf gözükmek istiyorum” olabilir, ama anoreksia hastalığın adıdır. Ben anoreksik hastası olmak istiyorum gibi bir felsefe olamaz zaten o insanlar hastadır, hastalığın gidişatı budur. Sadece her zayıf bireye anoreksiya teşhisi konulmaz. Ben zayıf olmak istiyorum diyenlere “Buyurun gelin biz sizi zayıf bir birey şeklinde yaşatalım ve beslenme düzeninizi buna göre kuralım” diyoruz. Zaten bizim işimiz bu. Kişilerin sağlık çerçevesi içinde ince ve zayıf görünmesini sağlamak bizim yaptığımız işlerden biri. Hem sağlığına ve beslenmesine dikkat edip, hem ince görünmek isteyen insanların, mesela mankenlerin, balerinlerin muhakkak ki diyetisyenleri olur. Beslenmelerine dikkat ederler, hem de incedirler.

– Anoreksiya hastalarının tedaviden kaçmasının sebebi nedir peki?
– Aslında bu insanlar hastalıktan kurtulmak isterler tabii ki. Ancak beyinlerinde ikinci bir şahıs vardır, sürekli gelip ona baskı yapar. Çünkü sinir sistemi zedelendiği için, beyinde sürekli bir sorun vardır. Sağlıklı bir birey gibi düşünemezler, bir dönem kendilerine gelirler, çünkü mutsuzlardır, yemek istediklerini yiyemiyorlardır, kendi hayatsal faaliyetlerini yerine getiremiyorlardır, sürekli birilerine bağlıdır, dışarıya çıkamıyordur, arkadaşlarıyla bir yere gidemiyordur. Bunların hepsi bir problem olduğu için kişi hayata dönmek ister. Ama bunu yine yapamaz. Çünkü o ikinci kişi beynin bir tarafında sürekli “yeme, yeme, onu yersen kilo alacaksın” diye baskı yapıyordur.

İdoller yaratan medya

– Medyanın rolü var mı bu hastalıkta? Mesela dergi reklamlarında hep ince vücutlu mankenlerin kullanılması genç kızlar üzerinde yönlendirici bir etki yapıyor mu?
– Şimdi bu çevresel faktörler tam o büyüme, gelişme, genç kızlığa geçiş döneminde etkili oluyor. Mesela kıyafet alırken hep gözümüzün önüne o televizyonda gördüğümüz mankenler geliyor. Herkes öyle olmak isteyebilir. Mesela boyunuz kısa, ve siz bundan mutsuzsunuz. Ama boyunuzu uzatmak gibi bir şansınız var mı? Yok. Yine de, en azından ince görünmek gibi bir şansınız var. Fakat diyeti bilinçsizce yapıyorsunuz ve bu sorun haline gelebiliyor. Bir dönem medyadaki sıfır beden manken anlayışı bu bilinçsizliği yaratıyordu. Şimdi zayıf manken kullanma modası kalktı, bu da rahatsızlığın ortalamasını düşürmede çok etkili oldu. Kişi buna yatkınsa tabii illa medyada görmek etken değildir. Gördüğü arkadaşları da etkili olabilir.

– Hastalık daha çok hangi yaşlarda görülüyor?
– Daha ağırlıkla genç kızlığa geçiş döneminde görülür. Ama daha küçük yaşlarda, 10 yaşlarında başlayanlar da var. 15 – 17 yaş arası daha sık görülür. Orta yaşlı insanlarda da tabii gözüküyor ama çok sık değil.

– En medyatik anoreksik sayabileceğimiz Hatice Danabaş da sizin hastanızdı değil mi? Onun durumuyla ilgili bir gelişme var mı?
– Şimdi bu tip vakaların tedavi süresi çok uzundur. Hatice’nin durumu da bize geldiğinde en uç noktadaydı. Artık bütün vücudu iflas etmiş durumdaydı. Kas, kemik her şeyi erimiş durumdaydı. Ayakta bile duramıyordu. Biz sadece onu oturup kalkmak, tuvalete gitmek gibi, hareketlerini tek başına yapabilecek kiloya getirdik ve 38 kiloyken buradan yolladık. 42 kiloyken bile o şimdi “ince” bir birey olarak yaşayabilir. Ama tabii verilen onca kilonun üzerine tekrar kilo alınınca vücutta bir takım bozukluklar oluyor. Karın daha şiş ve gergin olabiliyor. Dolayısıyla bunlar kafaya takılabilir. Anoreksiya öyle hemen 3 ayda 5 ayda kurtulunabilecek bir hastalık değil. Tam tersine tedavi olduktan sonra tekrar yenilenebilecek bir rahatsızlıktır. Çünkü tamamen psikolojik kökenlidir. Herhangi bir yıkımda hemen bu devreye girebilir. Dolayısıyla Hatice şu anda sadece ölüm tehlikesinden kurtulmuştur ama aynı süreci yaşama riski altındadır.

– Hastalıkta iç organların fonksiyonunun yitirilebileceğinden söz ettiniz. Bu durumda başka hangi doktorlar devreye giriyor?
– Zaten anoreksiya tedavisinde öncelikle psikiyatrist, dahiliye uzmanı ve diyetisyen ortak çalışır. Ancak vücut hormonal dengesini kaybettiğinden adet döneminde de problemler oluyor. Rahim eriyip gidebiliyor örneğin. O zaman kadın doğum uzmanı devreye giriyor. Bunun dışında bütün hekimlerin devreye girebileceği noktalar oluyor, endoskopi, ultrason yapılması gerekebilir, genel cerrahinin müdahalesi gerekebilir. Aslında bu çok ciddi bir ekip çalışmasıdır.

– Hatice Danabaş’ın tedavisi nasıl gerçekleşti peki?
– Hatice’nin vakasında benim daha ön planda olmam gerekiyordu, daha sık ilgilenmem gerekiyordu. Bu tip kişiler güvenebilecekleri insanları ararlar. Hatice’yle sürekli konuşmak, dinlemek, anlatmak suretiyle özverili bir diyalog kurduk. Düşünsenize, 20 kiloluk ve hâlâ kilo almaktan korkan birine sürekli korkmaması gerektiğini anlatıyorsunuz. Bu gerçekten çok zor bir şey. Kendi sinirlerinize de hakim olmanız gerekiyor.

– Bir beslenme uzmanı olarak gençlere ne öneriyorsunuz peki?

– Özellikle gelişim çağında olan ve genç kızlık evresine atılma noktasında olan genç arkadaşlarıma bir uzmandan destek almalarını öneriyorum. Ben şöyle bir diyetisyenimdir: kalın insanları sevmem, ince insanları severim. Eğer gençler ince gözükmek istiyorlarsa muhakkak ki bir uzmandan destek alsınlar. Kişinin maddi durumu buna el vermiyorsa internette bile başvuracağı danışmanların olduğunu unutmasınlar.

– Bu danışmanlara güvenebilir miyiz?

– Ciddi internet sitelerinde diyetisyen arkadaşlarım görev yapıyorlar. Benim de internet sitem var. En azından sorup, danışıp bir şekilde destek isteyebilirler. Ama kafalarına göre bir programla gitmesinler. Ve kesinlikle her dem kilolarına dikkat etsinler.

Pro-ana siteleri ve “thinspiration” felsefesi

Bugün, internette binlerce “pro-ana” sitesi yer almakta. Bu terim anoreksiyadan yana anlamına geliyor. Anoreksiya görünümlü bedenleri ideal olarak gören binlerce pro-ana, zayıflama konusunda sıfır beden mankenleri örnek alıyorlar. Binlerce genç kız, şişmanları çirkin, yemeği de düşman olarak bellemiş durumda, üstelik anoreksiya hastası kadar zayıf görünmeyi de kişisel bir tercih olarak görüyor. Bu felsefe “thinspiration” olarak adlandırılıyor. Pro-ana siteleri, üyelerine zayıflamaları için psikolojik ve fiziksel ipuçları veriyor: “Yemek yediğiniz her an kendinizi suçlu hissetmelisiniz, diyet hapları kullanın, anne ve babalarınızın şüphelenmemesi için ortalıkta yarı dolu tabaklar ve bardaklar bırakın.” Besinlerin kalorileri ise sizin için çoktan hazırlanmış durumda, üstelik bir saat soğuk suda hareket ettiğiniz zaman ne kadar kalori yaktığınızı bile söylüyorlar.
Bu siteye üye olan genç kızların çoğu, profil sayfalarında kendi fotoğrafları yerine zayıf mankenlerin fotoğraflarını kullanıyorlar. Onlar gibi görünmek genetik olarak mümkün değil ama ölümcül diyetler yine de bir yol olarak görülüyor.
Sağlıklı düşünen her birey, bu gençlerin yaklaşımlarına akıl sır erdiremezken, bakın onlar kendilerini nasıl savunuyor:

“Proana” (21 yaşında , Massachussets): “Lütfen bunun bir seçim olduğunu anlayın, yargılamayın. Bazı insanların bunu bir hastalık olarak nitelendirmesini anlıyorum, öyle olduğunu da biliyorum. Ama bu benim kendi seçimim. Bir dahaki sefere alkol aldığınızda, karşılaştırın: vücudunuza benim kadar çok zarar veriyorsunuz.”

“Marti” (16 yaşında, New York): “Aynada kaburgalarımı görmeyi seviyorum ama bunu kimse anlamıyor.”

“Ednos Girl” (24 yaşında, Dublin): “Çok hastaydım, tedavi olmayı kabul ettim, çünkü üniversiteden mezun olmam gerekiyordu. Ama üniversiteden sonra tekrar zayıflamak için kendime söz verdim.”

6 Yorum

  • Henüz 16 yaşındayım ve 1.65 boyundayım. 52 kiloyum. Kilom ise yaşıma göre oldukça ideal fakat benim isteğim 40 kilo olmak. Ben 4 gündür yediklerimi çıkartmakla meşgulum. Hatice Danabaş olayını gördüm ve yeterince ilham aldım fakat 5. günün sonunda artk ben istemeden midemdekiler boşalmakta. Böyle bir felsefede olduğunu düşünmüyorum psikolojik olduğunu ben de onaylıyorum. Bu durum devam eder mi, ederse ne yapmalıyım?

  • Mrb bu yazilarin hepsini okutum sanki beni anlatiyor ben 10 aydir doktor tedavisi gouyorum benim sorunum tuvalte cikamamkti onun yuzunden denemedigim hicbir bitkisel ilaca kalmadi artik haftalarca cikamiyordum
    Tuvalte en sonunda migdem surekli agiri oluyor doktora basvurdum doktorumun yaptigi calismalarda ultrasyon sonucu migde fitigi olusmus simdiki halim cok kotu her ne yesem kusuyorum canim istemezse o seyi yeyim hemen kusmaya basliyorum vucutum col
    Degisti adet duzensizligim basladi asiri sinirli hallerim
    Oluyor herseyi kafama takiyorum
    Sizce ne yapamliyim

  • ben 16 yasındayım 49 kiloyum ama kiloloyum birazda vermek istiyorum 40 kilo olmak istiyorum boyum162dir

  • Ben izmir’den, ismim atiye. 22 yaşında kızım var yediğini kusuyo, çok zayıf. artık ne yapcamı bilmiyorum. bana bır yol cere kızımı kaybetmek istemiyorum. ne yapcam bilmiyorum. bana bir tavsiyede bulunur musunuz? nere baş vurmam gerektiğine yardımcı olun. şimdiden tskler. yardım edersenız cok sevınırım tskler.

  • 1.60 boyunda ve 47 kiloyum kendimi kilolu hissediyorum ve kilo veriyorum bu da mı anoreksiya şimdi .)

  • Merhaba ben 158 boyundayım 42.7 kilom 10 kilo verdim ama tedavi istiyorum çoğunlukla ama korkuyorum aileme söylemekte bir de kilo vermek istiyorum sağlıksız olduğunu bile bile kilo almaktan çok korkuyorum herkes zayıf olduğumu söylüyor ama öyle hissetmiyorum hayattan zevk alamıyorum bile aç kalınca daha mutluyum artık açlık hissetmiyorum hep kalori hesaplıyorum spor yapıyorum ve 500-700 arası alıyorum psikoloğa gitmekten korkuyorum ne yapmalıyım yardımcı olur musunuz lütfen 😞 15 yaşındayım

Yorum yazın