Sanat Sosyal medya Yaşam

‘Yeşilçam seninle gurur duyuyor!’

Yazan: Eda Erbirer
Kürşat Çetin, 1987'de Şener Şen'in başrolünde olduğu Muhsin Bey filminin çekildiği yerde (üstte). Çetin, 1980 yapımı Banker Bilo filminin çekildiği apartmanın girişinde (altta). [Fotoğralar: @nerdecekildi]

Twitter ve Instagram’da @nerdecekildi rumuzunu kullanan Kürşat Çetin Yeşilçam’ın en vefalı sosyal medya emekçisi: Film mekânlarını iğneyle kazar gibi keşfediyor, fotoğraflıyor. Türkiye sinemasının belirgin karakterlerini ve yıl dönümlerinde de unutmuyor.

“Seninle gurur duyuyorum arkadaşım. Yeşilçam’a yeniden hayat veriyorsun. Hayatımda iz bırakan filmlerinin mekânlarını sayende buldum.”

Bir takipçisi, Twitter ve Instagram’da @nerdecekildi rumuzuyla paylaşımlar yapan Kürşat Çetin’e böyle sesleniyor. Çünkü Çetin Yeşilçam’ın sosyal medyadaki en vefalı emekçisi. Takipçisinin ifadesiyle “hayatımızda iz bırakan” film ve dizilerinin çekildiği mekânlarını, iğneyle kazar gibi keşfediyor. Mekânın filmdeki özgün görüntüsüyle, Türkiye sinemasının belli başlı karakterlerini ölüm yıldönümlerinde hatırlıyor, mezarlarını ziyaret ediyor. Aynı şekilde sinemada dönüm noktası sayılabilecek olayları da hatırlatıyor; genç kuşaklara öğretiyor.

Tutkusu sadece bir ülkenin sinema sektörünün hafızasının değil, filmlere konu olmuş mekânların zaman içinde geçirdiği değişimi de belgeleyen bir kent günlüğü gibi. Örneğin Cihangir’in, başrolünde Kemal Sunal’ı izlediğimiz Kapıcılar Kralı  filmindeki 1976’daki Arnavut kaldırımlı görünümünün, 2014’te yerine hangi İstanbul’a bıraktığını da görebiliyoruz. Ama onun merak ve iştahı İstanbul’la sınırlı olmadığı gibi, ülke sınırlarına da sığmıyor. Örneğin Küçük Hanım Avrupa’da filminde Belgin Doruk, Sadri Alışık ve Ayhan Işık’ın arşınladığı Paris’i hatırlıyor, 1962’de onlara fon oluşturan mekânlardan bildiriyor. Bu arada Türkiye’de çekilen yabancı filmlerin de Çetin’in kapsama alanına girdiğini belirtelim. Mesela 1963 tarihli Rusya’dan Sevgilerle (From Russia With Love) isimli James Bond serisinin İstanbul’da çekilen sahnelerini de atlamamış. Bir filmin çekildiği mekân, farklı dönemlerde başka bir filmde kullanılmışsa Çetin bunu da atlamıyor; o filmlerden görüntüler paylaşıyor.

Bir başka takipçisinin ifadesiyle “bu paylaşımlar insanı çok duygulandırıyor.” Duygulanmakla kalmayan sinema öğrencileri, onun sondajlarını ödevlerinde, tezlerinde kullanıyor.

Kürşat Çetin’in film mekânlarının peşinde inanılmaz bir takibi var. Çoğu zaman, filmin sıradan bir sahnesinde görünen bir ağacı, gecekondudan hallice bir binayı, bakkalı, turşucuyu bile inatla ve dikkatle tespit ediyor. Peki tüm bunları neden yapıyor? HaberVs muhabiri Eda Erbirer, kendini “Yeşilçam diye niteleyen Çetin’le bir araya geldi ve @nerdecekildi’nin hikâyesini konuştu.

HaberVs: Yeşilçam mekânlarını gezip fotoğraf çekmeye ne zaman ve neden başladınız? Motivasyonunuz neydi?
Kürşat Çetin: Bu işe 2009 yılında başladım. Eskiden ben Ziverbey’de Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin yakınlarında oturuyordum. İş yerinden bir arkadaşım beni Kozyatağı’na bırakıyordu, ben de oradan minibüse binip eve gidiyordum. Bir gün arka sokaklardan geçerken farklı bir yola girdim. Tam köşeyi dönerken arkadaşım “Kürşat bak bu Bizimkiler dizisinin çekildiği apartman” dedi. Bir anda dizinin bütün bölümleri aklımdan geçti ve çocukluğuma gittim. Benim için o noktada zaman yolculuğu başladı. Sabri Bey’in balkonu, Cafer’in kapıdan çıkışı… “Acaba filmlere, dizilere mekân olmuş binalar hâlâ duruyor mu” diye düşündüm.

“Paylaştığım fotoğraflar çalınıyordu, bu yüzden kendimi de eklemeye karar verdim”

Aslında her şey biraz da merak ile alakalı. Eskiden de ben ne zaman bir şey izlesem, okusam mekânları araştırıp bulup oraları gezerdim. Bizimkiler ile başlayan bu yolculuk daha sonra Mahallenin Muhtarları dizisinin mekânlarını bulup gezmem ile devam etti. Tabii o zamanlar fotoğraf çektirmiyordum, sadece buraları bulmanın heyecanını yaşıyordum. Bir gün “artık ben fotoğraf da çekeyim, elimde bir belge olsun” dedim.

Kürşat Çetin, İzmir Fuarı’nın yapıldığı Kültür Park’ta, üç farklı filmde kullanılmış bir mekânda.

Önce mekânlarda fotoğraf çektirip sonra filmleri izleyip çektiğim fotoğrafa uygun bir film karesi arıyordum. Baktım bu iş böyle olmayacak, zaman kaybediyorum, “en iyisi önce filmleri izleyip kendime sahne seçeyim, sonra o sahneye uygun fotoğraf çekerim” dedim. Hatanın neresinden dönersek kârdır. Bu arada bu işe asıl başlama tarihim Ocak 2014 Ocak’tür. O zaman Twitter’da bu hesabı açtım. Başta kendi fotoğraflarımı koymadan sadece mekânların fotoğraflarını koyuyordum fakat anında fotoğraflarım çalındı ve başka yerlerde iznim olmadan kullanıldı. Sonra kendimi de eklemeye karar verdim. Instagram’ı da 2016’da tavsiye üzerine açtım.”

Gerçek işiniz ne? Bu işe nasıl zaman ayırıyorsunuz?
Anadolu Üniversitesi’nde iletişim okudum. Okul bittikten sonra İstanbul’a yerleştim. Şimdi kent ve çevre temizliği ile ilgili özel bir şirkette eğitim uzmanı olarak haftanın altı günü çalışıyorum. Bu işi tamamen hobi olarak sadece cumartesi günleri 12.00-16.00 arasında yapıyorum”

Film ve dizilerdeki mekanların adreslerini nasıl buluyorsunuz? Bunun için nasıl bir araştırma sürecinden geçiyorsunuz?”
Benim işim dış mekânlarla. Yeşilçam filmleri o dönemlerde hazır platolar olmadığı için hep dış mekânlarda çekilmiş. Zaten maddi imkânsızlıklar da cabası. Filmleri izleye izleye, artık kafamda İstanbul’un mimari dokusuna dair bir bellek oluştuğunu fark ettim. Filmin bir sahnesinde bir sokak gördüğüm zaman “Tamam burası Nişantaşı,  buranın taşları, yolları böyledir” ya da “yerdeki dubalar sadece Kadıköy’de vardır” diyebiliyorum. Fakat tabii ki her zaman nokta atışı yapamıyorum. Başlangıç noktamı kendi tahmin ettiğim yer olarak alıyorum.

Bir de son yıllarda ortaya çıkan “şehir rehberleri” uygulamasını kullanıyorum. Panoramik olarak size bütün sokakları internet üzerinden gezme imkânı sunuyor. Mesela bir apartmanın balkonunu ya da duvardaki çatlağı bile saatlerce süren bir araştırmanın sonucunda bulabiliyorum. Bu iş tamamen sabır işi. İyi bir sinir sistemi gerekiyor ama o yeri bulduğum andaki duygum paha biçilemez. Zaten bu duygu olmasa yapılacak şey değil.”

Twitter’da 64 bin, Instagram’da da 53 bini aşkın takipçiniz var. Sizce emeğinizin karşılığını bu takipçiler mi?
Bir gün bakıyorum takipçi sayımda 500 kişilik bir artış olmuş. Acayip şaşırıyorum. Bir kere Okan Bayülgen koyduğum bir fotoğrafı beğenmişti. O gün baya bir takipçi sayım artmıştı. Bir kere Cem Yılmaz’ı bir fotoğrafımda etiketlemiştim. Amacım “aman takipçi sayım artsın” değildi tabii ki; sadece görmesini istediğim bir fotoğraftı. O zaman da çok artmıştı. Neredeyse bir günde 6 bin kişi beni eklemişti. Takipçi satın almadım. Doğal yollardan duyan, gören ekledi gibi oldu. Hiçbir zaman bir beklenti içinde olmadım. Zaten o yüzden şu an yaptığım şeyle gurur duyuyorum.

“İnsanlar benimle gezmek istiyor”

Sosyal medya tam bir savaş alanı, kimse kimsenin gözünün yaşına bakmıyor. Olumlu, olumsuz nasıl tepkiler alıyorsunuz?
İnanılmaz olumlu geri dönüşler alıyorum. Bir sürü insan benimle gezmek istiyor ya da beni kendi memleketindeki bir mekânı gezdirmek için oraya davet ediyor. Öğrenciler tezlerini, bitirme projelerini yazmak için Twitter’dan bana mesaj atıp görüşmek istiyor. Öğrencilere asla hayır diyemiyorum. Türk sinemasının bence birleştirici bir gücü var. Zengini, fakiri, genci, yaşlısı fark etmiyor. Aynı filmi 15 yaşındaki çocuk da 55 yaşındaki adam da izleyip aynı keyfi alıyor. Çok nadir olumsuz yorum aldım. Onlar da daha çok “Abi herhalde ağır işsiz” tarzında yorumlardı.

Bir internet sitesinde biri “ne boş adamsın” falan yazmış hakkımda, altına bir baktım biri “Senin o boş dediğin adam Anadolu Üniversitesi mezunu, haftanın altı günü çalışıyor” falan yazmış. Her kimse beni baya bir araştırmış, nerden öğrenmiş bunları diye düşünürken yazan kişinin ismine bir baktım: Annem! Bu herhalde yaşadığım en ilginç ve komik olaydır.

Bu işi profesyonel hale getireyi hiç düşündünüz mü? Bu yönde bir girişimde bulundunuz mu?
TRT ile bir görüşmem olmuştu pazar günleri yarım saat süren her hafta bir mekânı anlatan bir program çekmek için. Sunumlar hazırlanmıştı. Ankara’ya gidip görüşmüştüm ama sonra gümbürtüye gitti, olmadı. Bir kere de kitap teklifi almıştım fakat ona da zaman ayıramadım. Bir şey olacaksa iyi olmasını istiyorum. O yüzden her fırsata balıklama atlamıyorum.  Bir kere Twitter’da ağzımdan “Tur düzenlesem gelir misiniz?” diye bir soru çıktı. Hiç beklemediğim şekilde yüzlerce mesaj aldım. Hatta bir takipçim “Almanya’dan geleceğim abi biletleri ona göre alacağım” falan diye mesaj attı.

Kürşat Çetin, (sağdan sola) Banker Bilo, En Büyük Şaban ve Muhsin Bey filmlerinde hapishane olarak gösterilen Darphane-i Amire’nin Topkapı Sarayı avlusuna açılan kapısında.

“Artık film izleyemiyorum”

Sonra bir tur firmasıyla görüştüm. Rehberli tur gibi düşünün. Fakat benim rehberlik yapmam yasak. Daha doğrusu 10 kişiden fazla sayıda kişi gezdirmeniz dahilinde rehberlik lisansı gerekiyormuş. Biz de dedik ki yanımızda bir rehber olur, o mekânların tarihini anlatır, ben de Yeşilçam bilgileri veririm. Hatta rota da belirledik. Mesela Beyoğlu gününde Beyoğlu’nda çekilen film mekânlarını gezeriz (Neşeli Günler, Çöpçüler Kralı vb.), turşucuda turşu suyu içeriz oradan Çukurcuma’ya geçeriz gibi… Sonra Beşiktaş’ta Taksim’de bombalar patlayınca ben de böyle bir sorumluk almak istemedim açıkçası çünkü neredeyse bütün film mekânları Avrupa Yakası’nda ve olaylar da hep o yakada oluyor. Bu fikir şu anda askıya alındı ama asla tamamen unutulmadı.

Bu iş size ne kattı?
Ne kattığından önce ne götürdüğünü söyleyeyim: Artık film izleyemiyorum. Her filme mekan olarak bakıyorum. Bazen bir filmi izlemem sekiz saatimi alıyor. Fakat ne kattığına gelecek olursam bu iş öncelikle bir farkındalık yarattı. İnsanların eski Türk filmlerine, dizilerine ve mekânlara bakış açısı değişti. İnsanlardaki bu değişimi görmek beni de mutlu etti. Ayrıca bu işi sadece cumartesi günü saat 12:00-16:00 arasında yapmak bana zaman yönetimi becerisi kazandırdı. Nereye, nasıl, hangi toplu taşımayı kullanarak daha hızlı gidilir onu öğrendim. İşim bu olsa belki sıkılırdım ama bu amatörlük duygusu beni bağlayan şey. Hobim benim için zaman makinesi oldu. Resmen zaman yolculuğu yaptığımı hissediyorum.  Artık İstanbul’u gezerken filmlerin içinden geçtiğimi hissediyorum ve bundan çok keyif alıyorum.

Yorum yazın