Gündem

Benzine en az 1 YTL fazla ödüyoruz

Yazan: Güventürk Görgülü

Dünyanın en pahalı benzini Türkiye'de ve bunun nedeni ham petrol veya dolar kuru değil. Eğer öyle olsaydı benzini en az yüzde 30 daha ucuza alırdık

Benzin fiyatları son üç yılda yüzde 57 zamlanarak 3,60 YTL’ye, motorin ise yüzde 85 zam görerek 3,21 YTL’ye yükseldi. Bu fiyatlarla, dünyanın en pahalı benzin ve mazotunu tüketiyoruz. Oysa Türkiye, ham petrole en yüksek parayı ödeyen ülkesi değil; dünyanın birçok ülkesiyle aynı fiyattan satın alıyoruz. Ancak AKP hükümetinin politikaları nedeniyle dünyanın en pahalı akaryakıtını tüketiyoruz.

Akaryakıt fiyatlarını yüksekliği konusundaki eleştirilere karşılık Başbakan ve ilgili bakanlar her zaman olduğu gibi “mağdur” rolünü çok büyük bir ustalıkla oynuyor. Petrolü bizim üretmediğimizi, AKP iktidara geldiğinde 25 dolar olan petrolün 140-150 dolara tırmandığını ve petrol fiyatı altı katına çıkarken halkın olumsuz etkilenmemesi için her türlü fedakârlığı yapıp artışın tamamını yansıtmadıklarını söylüyorlar.
Örneğin Başbakan Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz ay içerisinde, “Ülkede petrolün, akaryakıtın fiyatını biz belirlemiyoruz, kendi piyasası belirliyor. Dikkat ettim, bir televizyon şöyle diyor; ‘Hükümet mazota yine zam yaptı.’ Ayıp. Bu zammı kendi borsası oluşturdu. Bunun faturasını hükümete kesmek sadece bir grubun, hükümete tavrından başka bir şey değil” demişti.

İlk bakışta ne kadar da haklılar değil mi? İktidara geldiklerinde petrolün varili 24 dolarken bugün 150 dolara dayanmış, yani yüzde 525 artarak tam altı katına çıkmış. Oysa aynı dönemde benzin fiyatı yaklaşık yüzde 120, mazot fiyatı ise yüzde 150 artış göstermiş. Gerçekten de ham petrolde yaşanan astronomik artış akaryakıt fiyatlarına bire bir yansıtılmamış…

Peki gerçekten öyle mi?

Bu soruya ne yazık ki olumlu cevap veremiyoruz. Çünkü başbakan ve bakanları her konuda olduğu gibi akaryakıt fiyatları konusunda da rakamları işlerine geldiği gibi eğip bükmekte, içlerinden işe yarayanları çekip yaramayanları görmezden gelme konusunda çok usta. Zira yaptığımız hesaplar petrol fiyatındaki bu astronomik artışlara rağmen, kullandığımız akaryakıtın fiyatının şu andaki rakamların çok çok altında olması gerektiğini ortaya koyuyor. 2002 yılından bu yana artırılan vergiler ve yapılan zamlar, petrol maliyetini yansıtmamak bir yana vatandaşın cebinden petrol maliyetinin çok üzerinde bir rakamın çıkmasına neden olduğunu ortaya koyuyor.

Öncelikle işe Türkiye’nin ham petrol ithalatındaki maliyetlerle başlayalım.

2002 yılında Türkiye’ye gelen ham petrolün tonuna 172 dolar ödenirken, benzinin litresi 1,65 YTL, motorinin litresi ise 1,29 YTL düzeyindeydi. 2008 yılında ise ilk üç aylık ithalat rakamlarına göre Türkiye’ye gelen ham petrolün tonuna 665 dolar ödendi. Bu hesaba göre Türkiye’ye gelen petrolün maliyeti iddia edildiği gibi 6 katına yükselmedi, yüzde 286 artış gösterdi. Şu anda 3,60 YTL olan benzin aynı dönemde yüzde 117 artarken mazottaki artış da yüzde 147’ye ulaştı.

Başbakan ve bakanlar spot piyasadaki petrol fiyatını Türkiye’nin ödediği miktarmış gibi göstererek ilk yanıltmacayı yapıyorlar ama iş bununla da bitmiyor. Hükümet üyeleri, kullandığımız akaryakıtın maliyetini bire bir ham petrole bağlıymış gibi göstererek ikinci bir yanıltmaca daha kullanıyorlar.

Ham petrolün payı yüzde 25

2005 yılında Abdullah Özdemir tarafından hazırlanan ve Adnan Menderes Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde kabul edilen “Türkiye`de Ham ve İşlenmiş Petrol Ürünü Fiyatlarının Makro Ekonomik Büyüklüklere Etkisi” başlıklı doktora tezinde yer alan verilere göre ham petrol fiyatlarındaki yüzde 100’lük bir artış, diğer değişkenler sabit kabul edilirse, akaryakıt fiyatlarının yüzde 25 oranında artmasına neden oluyor. Bir başka deyişle ham petrol, akaryakıt maliyeti içinde yüzde 25’lik bir paya sahip.

Şimdi gelin bu bilgileri kullanarak 2002’den 2008’e akaryakıt fiyatlarının aslında ne kadar artması gerektiğini ve şu anda ne düzeyde olması gerektiğini hesaplayalım.

Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi 2002 yılında Türkiye’ye ithal edilen petrolün tonuna 172 dolar verilirken benzin, 1,65 YTL’den, mazot da 1,29 YTL’den satılıyordu. Diğer değişkenlerin sabit kaldığını varsayarsak yüzde 286 artan ham petrol fiyatının akaryakıt maliyetini dörtte bir oranında etkilemesi gerekiyor, yani yüzde 71,5 düzeyinde. Eğer artış tam bu oranda gerçekleşmiş olsaydı bugün benzinin 3,60 YTL yerine 2,82 YTL’den, mazotun ise 3,21 YTL yerine 2,21 YTL’den satılması gerekiyordu. Yani bu hesaba göre benzin, ham petroldeki artışın tamamı fiyatlara yansıtılmış olsa bile satılması gerekenden 78 yeni kuruş daha pahalıya, mazot ise tam 1 YTL daha pahalıya satılıyor.

Kur farkı tüketici lehine

Ancak hesap bununla bitmiyor. Dedik ya “diğer değişkenler sabit kalmak kaydıyla” ham petrol fiyatı akaryakıt fiyatını yüzde 25 etkiliyor… Şimdi bir değişkeni daha hesaba katalım isterseniz. Az önce ham petrolün artışını dolarla hesaplayıp YTL ile satılan akaryakıtla karşılaştırdık. Eğer 2002 ile 2008 arasında Amerikan Doları’nın değeri YTL karşısında yükselmiş olsaydı hükümet üyeleri haklı olarak akaryakıt fiyatındaki artışta aradaki bu kur farkının da etkili olduğunu söyleyeceklerdi. Ama durum bunun tam tersi. 2002 yılında 1 ABD doları 1,55 YTL iken 2008 Ocak ayı sonunda bu rakam 1,23 YTL’ye gerilemiş durumda. Yani doların düşüşünden kaynaklanan avantaj yüzde 20’ye ulaşıyor. Doğal olarak halkını seven bir yönetimin düşük kurdan ortaya çıkan bu avantajı da akaryakıt fiyatlarına yansıtması gerekirdi ama yapılan hesaptan pek de öyle olmadığı anlaşılıyor.

2002 yılında Türkiye’ye giren ham petrolün tonu 172 dolarken bunun yerel para cinsinden karşılığı 266,6 YTL’ydi. 2008’de ise ton başına 665 dolara mal olan ham petrolün karşılığı 817,95 YTL düzeyinde. Yani YTL cinsinden bakarsak, 2002-2008 arasında ham petrolün maliyeti yüzde 206,8 oranında artmış. Bu durumda akaryakıt ürünlerindeki artış oranının da bu artışın yüzde 25’i kadar, yani yüzde 51,7 olması gerekiyordu. Eğer fiyatlar aşırı derecede şişirilmeyip akaryakıt ürünlerinin fiyatını yalnızca gerektiği kadar artırsaydı biz bugün benzini 3,60 YTL’den değil 2,50 YTL’den, mazotu ise 3,21 YTL’den değil, 1,96 YTL’den kullanabilecektik. Bu hesaba göre cebimizden çıkan fazla para benzinin litresinde 1,10 YTL’ye, motorinin litresinde ise 1,25 YTL’ye ulaşıyor.

Hükümet de memnun petrol şirketleri de

Bu verilere göre ham petrol fiyatındaki her yüzde 100’lük artışın akaryakıt ürünlerinin fiyatını yüzde 25 oranında artırması gerekirken son 2002-2008 arasında yüzde 100’lük artış benzine yüzde 56, mazota ise yüzde 71 olarak yansıtılmış.

Tabii burada hesaplama modeliyle ilgili bir noktanın da altını çizmek gerekiyor; yaptığımız hesap 2002 yılından 2008 yılına kadar sabit kaldığı ve 2008 başında fiyatların bir kerede artığı varsayımına dayanıyor. Oysa artışların bir zaman serisi içinde gerçekleştiğini ve ham petrol fiyatlarındaki bu küçük artışların akaryakıt fiyatlarına yansımasının gerçekte çok daha düşük düzeyde olması gerektiğini de belirtmek gerekiyor. Bir örnek vermek gerekirse; 6 yıl içinde ham petrol fiyatı her seferinde yüzde 10 artış gösterse, tam 14 kez artış yaşandıktan sonra fiyatlar yüzde 280 artmış oluyor. Bu durumda her yüzde 10’luk artış, akaryakıt fiyatını her seferinde yüzde 2,5 artıracağı için bu 14 kerelik artış sonucunda akaryakıt fiyatlarının yüzde 41-42 düzeyinde artması gerekiyor. Böyle bir hesap yapmamız durumunda ise benzinin litre fiyatının 3,60 yerine 2,34 YTL, motorinin litre fiyatının ise 3,21 yerine 1,83 YTL düzeyinde kalması gerekiyor.

Ham petrol fiyatlarının yanı sıra, rafineri kârı, işçilik, dağıtım, bayi payı gibi başka değişkenlerin maliyetlerinin de zaman içinde arttığını varsaysak bile, geçerli fiyatlarıyla litre başına benzinde 0,78 ile 1,10 YTL arasında, motorinde de 1 ile 1,25 YTL arasında fazla ödeme yaptığımız ortaya çıkıyor. Tabii fiyatlardaki bu aşırı şişkinlikten tüketici dışında kimsenin şikâyeti olmadığı için bu konuda hiç bir önlem de alınmıyor. Zira benzin fiyatının yaklaşık yüzde 26’sı rafineri çıkış fiyatından, yüzde 60’ı devletin kasasına giren vergilerden, yüzde 13’ü de bayi payı ve nakliyeden oluşuyor. Bu durumda litre başına tüketicinin cebinden fazladan alınan 1,10 YTL’nin 28 kuruşu rafinerinin kasasına, 66 kuruşu Maliye Bakanlığı’nın kasasına, 14 kuruşu da bayi ve dağıtımcı kuruluşlara gidiyor.

Motorinde ise rakamlar daha da değişiyor. Motorin fiyatının yüzde 38’i rafineri maliyetinden, yüzde 49’u vergilerden yüzde 13’ü de bayi ve nakliyeci payından oluşuyor. Böylece motorinin litresinde alınan 1,25 YTL’lik fazlalığın 47 kuruşu rafineriye, 61 kuruşu devlete, 16 kuruşu da bayi ve dağıtımcıya gidiyor.

Sonuç olarak, yıllardır dünyanın en pahalı akaryakıtını tüketen bizler, aslında en pahalı akaryakıttan da pahalı akaryakıt tükettiğimizin farkına bile varmıyoruz. Oysa petrol şirketleri de Maliye Bakanlığı’da ham petrol fiyatı arttıkça zarar etmek bir yana kasasını daha da hızlı dolduruyor. Vatandaşa da arabasının arkasına “Bu otomobil dünyanın en pahalı benzinini kullanıyor” yazmak düşüyor. Bir de geçen ay Şükrü Kızılot’un Hürriyet’teki köşesinde aktardığı fıkradaki durum var:

Temel’e, “Benzin fiyatına sürekli zam yapılıyor. Bundan nasıl etkileniyorsun?” diye sormuşlar. O da “Ben hep 50 YTL’lik benzin aldığım için, zamdan hiç etkilenmiyorum” demiş!..

Yorum yazın