Yaşam

Bir eski mahkûm, bir ateist, bir vicdani retçi okuması

Yazan: Pınar Palabıyık
Pınar Palabıyık

Önyargı ve ayrımcılığı paylaşımla yıkmayı hedefleyen Yaşayan Kütüphane Projesi, ikinci kez Bilgi'deydi

Avrupa Genç Hukukçular Derneği ELSA (European Law Students Association) tarafından düzenlenen Yaşayan Kütüphane Projesi, 26 Kasım Çarşamba günü ikinci kez İstanbul Bilgi Üniversitesi’ndeydi. Katılımcıları Santralistanbul Etkinlik Çadırı’nda 12 ayrı “canlı kitap”la buluşturan organizasyon, barışçıl ve eşitlikçi bir toplum inşası adına atılan cesur bir adım…

Kültürel devrimin niçin kütüphanelerde başladığını bir kez daha hatırlatan ELSA projesi, hayat boyu unutulmayacak bir okurluk deneyimi. Roman, makale veya ansiklopedilerin bulunmadığı etkinlik çadırından eli boş çıkmak imkânsız. Ödünç alabileceğiniz şey ise daha önce hiç okumadığınız hayat serüvenleri.

“Amacımız insan onuru ve kültürel çeşitliliğe saygı duyulan bir dünya yaratmak” ifadelerini kullanan ELSA İstanbul Tanıtım Direktörü Deniz Yazgan, genç hukukçuların barış ve güvenliği sağlama konusunda mevzuat ötesi bir motivasyon yaratmaları gerektiğini savunuyor. Bu seneki etkinlikte katalog oldukça geniş. Ateist, Ermeni, Alevi, Engelli, Eşcinsel, Kürt, Transseksüel, Roman, Vicdani Retçi, Yahudi, Eski Mahkum ve HIV Pozitifli isimleriyle okurlarla buluşan temsilciler, etkinliğin bu yılki insan kitapları.

İlk olarak “Şiddeti Durdurun” (Foreningen Stop Volden) isimli Danimarkalı gençlik örgütü tarafından 2000 yılında düzenlenen organizasyon, Avrupa Konseyi desteği ile kıtanın dört bir yanına yayılmaya devam ediyor. Yaşayan Kütüphane’yi Türkiye’de ilk kez kuran Barışarock Festivali’nin (2007), bu yaz etkinliğe yeniden ev sahipliği yapması planlanıyor. Faaliyete katılımın yoğunluğu sonucu önce TÜYAP Kitap Fuarı, daha sonra da Santralistanbul’a taşınan kütüphanenin, bu yıl yaklaşık bin okuru ağırlaması hedefleniyor.

Kütüphanedeki “insan kitaplar” kendilerine yöneltilen soruları içtenlikle cevaplıyor, temsil ettikleri konular üzerinde misyoner bir tavra bürünmekten kaçınıyorlar. Gerçek isimleri ve meslek hayatlarına ilişkin ayrıntıları gizleyerek temsil ettikleri kimliği gölgelememeyi tercih eden kitaplar, adeta gençlik yıllarınızda kendinizle özdeşleştirdiğiniz, şimdiyse adını hatırlayamadığınız favori roman karakterleriniz.

Eski Mahkûm: “İşverenler için tehlikeliyim”

“Eski Mahkum” isimli kitap kütüphanedeki ilk durağım. Tedirgin fakat istekli genç bir kadın var karşımda. Elleri sohbetimiz boyunca gözlerimi kaçırmaya çalıştığım solgun yara izleriyle dolu. 19 Aralık Operasyonu’nda tutuklanarak 2,5 yıl cezaevinde kalan eski mahkum kitap, genel afla serbest kalmış, eski bir siyasi hükümlü.

Cezaevinde kaldığı süre içinde yaşadıklarını anlatırken yaşlı gözlerini kaçıran genç kadın; kendi banyosunda duş almanın ne büyük bir lüks olduğunu fark ettiği dışarıdaki ilk gününden, dehşet verici koğuş koşullarına; rutin tacizler ve korkuyla öne çıkamayan genç kadınlardan “içeride siyasi olma” ya kadar sayısız deneyimi korkusuzca dile getiren ilham verici bir kitap.

“Eski bir mahkum olmak profesyonel hayatınızı nasıl etkiliyor?” soruma, “Cevap verebilmek için önce profesyonel bir hayatım olmalı” diyen genç kadın, tüm grubu şaşırtıyor. “Arkadaşlarımın yanında yapabileceğim ne iş varsa yapıyorum. İşverenler ‘siyasi’ olduğumu olduğumu öğrendiği anda bitirdiğim iki üniversitenin önemi kalmıyor. O andan sonra tek gördükleri,  işçileri örgütleme riski taşıyan potansiyel bir tehlike” diyor acı bir tebessümle.

“Cezaevinden çıktıktan sonra cesaretiniz törpülendi mi?” soruma ise anlamaz bir ifadeyle bakıyor genç kadın; “Tanık olduklarım tam tersi bir etki yarattı üzerimde. Normal olan da bu değil mi? Bugün problem olarak gördüklerimin sayısı da daha fazla. Eşcinsellere karşı işlenen nefret suçları, kadın cinayetleri, ekolojik problemler… Savaşmam gereken öyle çok şey var ki.” diyor ve gülümsüyor; “Benim gibileri cezaeviyle adam edemezler.”

Fotoğraf: Pınar Palabıyık

Fotoğraf: Pınar Palabıyık


Ateist: “Ateist olduğumu açıkladığım gecenin sabahında Facebook arkadaşım kalmamıştı.”

Güleryüzlü, enerjik bir kitap ilgimi çekiyor çadırın öbür ucunda. Son derece eğlenceli bir sohbete başladığım 35 yaşındaki genç adam, geçtiğimiz Nisan ayında kurulan Ateizm Derneği’nin kurucularından B.H.; “Ben de ufak çaplı ünlülerdenim ne de olsa” diyor gülerek. “Twitter’da yazdıklarım dahi iş hayatımı yerle bir etmek için yeterli. Siyasete katılmayı düşünüyordum bir süre önce ama ne de olsa artık imkânsız” derken ciddileşiyor.

“Müslüman olduğum dönemde Kanal D’de spor haberleri yapıyordum. ‘Arındıktan’ sonra Twitter ve Facebook üzerinden paylaştıklarımı görenler beni arkadaş listelerinden sildi. İş ortamında uzun süre dışlandığım bir dönemin ardından Beşiktaş TV’ye geçmek istedim. Bu kez de ‘O Twitter’da yazdıklarını sil de öyle görüşmeye git’ dediler” diyor gözlerini devirerek.

Kendini “militan bir ateist” olarak tanımlayan B.H., ateizmi kendi içinde yaşamadığını, etrafındakileri “arındırmaya” çalıştığını da ekliyor. “Derdim yalnızca Tanrı’yla değil. Etrafımda burcumun ne olduğunu soranlar oldukça militanlığım devam edecek” diyor esprili bir edayla.

Vicdani Retçi: “Ne bir saniye ne de bir kuruş”

İçinde kendi deyimiyle 6 kitap barındıran bir başka genç adamla bire bir konuşma fırsatı yakalıyorum öğleden sonraki oturumda. Vicdani retçi kitap; bir Kürt, Alevi, biseksüel, anarşist, anti-militarist ve eski mahkûm. Elimdeki listeyi gören kitap, “yalnızca benle konuşman yeterli” diyor gülümseyerek, “Listen tamamlandı.”

“En çok ‘askerlikten korkuyor musun’ diye soruyorlar. İşte o zaman korkuyorum.” diyerek iç çekiyor kitabım. Gencecik ve enerjik görünüşünde gözden kaçması imkânsız bir bitkinlik var. Etkinlik dolayısıyla yorulmuş olabileceğini geçirirken aklımdan, düşüncelerimi okumuşçasına kafasını kaldırıyor; “Korkak ve ‘çürük’ bir eşcinsel olarak görülmekten yoruldum” diyor acı içinde.

“Örgüt üyesi olma” suçundan 9,5 yıl cezaevinde kalan genç, Türkiye’nin 55’inci vicdani retçisi. “Erkek değil misin, Türk değil misin diyor yapmaya çalıştığımı duyanlar. Bu iki kimlik akıllarda hep yan yana.” Yine de, bu yorgunluğu eline silah almaya yeğleyeceğini söyleyen genç, freelance gazetecilik yapan aktivist bir yazar. “2004 yılında cezaevinden çıktım, 2005 yılının baharında ise vicdani reddimi deklare ettim” diyerek gülümsüyor vicdani retçi kitap; “Adrenalin bağımlısıyım sanırım.”

“TSK’ya ayıracağım ne bir saniyem, ne de bir kuruşum var”

Vicdani ret ve ilan prosedürünü anlatıyor uzun uzun. Sebepleri netleştirerek basına yaptığı açıklamalar sonrasında neredeyse cezaevindeki gibi bir hayat yaşadığına da değiniyor. “Şehirlerarası gece yolculuğu, karanlık basınca dışarı çıkmak, otellerde kalmak bir opsiyon olmaktan çıkıyor. Bir kez ‘vicdani retçi’ olduğunuzda kamusal hayattan fazla bir şey beklememelisiniz” ifadelerini kullanıyor. “Kimlik kontrolü korkusuyla yaşıyorum yıllardır. Dünyayı gezme hayalim de gerçekleşecek gibi değil. Pasaport başvurusu yapmaya çekiniyorum” diyerek devam ediyor, “Vicdani retçi her an ‘alınabileceğini’ ve 3-5 ay tutulabileceğini bilir.”

AİHM’e giden vicdani ret davalarında Türkiye’nin aldığı mahkûmiyetlere de değinen genç kitap, “çantamı toplayıp, korkmadan havaalanına gideceğim günlerin geleceğine inanıyorum. Hiçbir pişmanlığım yok. TSK’ya ayıracağım ne bir saniyem, ne de bir kuruşum var” diyor gururla, “O üniformanın bir parçası olmayacağım.”

Cesur, ilham verici, orijinal ve dinamik kitaplarıyla bu eşsiz kütüphane, okurlara sıklaşarak yaygınlaşması gereken unutulmaz bir deneyim sunuyor. Değişimin başlangıcı olabilecek kısa diyaloglar, uzunluklarıyla ters orantılı bir kalıcılığa sahip. Gelecek sene 15. yılını kutlayacak olan Yaşayan Kütüphane, toplumda “ötekileştirilmiş” bir kimlik kalmayana dek yaşatılması gereken, çok kıymetli bir organizasyon.

Yorum yazın