Genel

Kendi toprağında yabancı olmak

Yazan: Amed Gökçen

Nostaljik bir öğe ve orta sınıf bir köken arayıcılığının baş ağrıtmayan, renkli ve bol hatıratlı figürü olarak karşımızda duran mübâdele, içi boşaltılmış kültürel bir biblo olarak bizlere sunuluyor. Peki, bizler mübadeleye ilişkin neler biliyorduk? Gelenler ve gidenler mübâdelenin sebeplerini biliyorlar mıydı? Mübâdele, iki halk arasındaki husumete son vermek amacıyla mı yapılmıştı? Mübadil yemeklerine ve kültürüne, […]

Nostaljik bir öğe ve orta sınıf bir köken arayıcılığının baş ağrıtmayan, renkli ve bol hatıratlı figürü olarak karşımızda duran mübâdele, içi boşaltılmış kültürel bir biblo olarak bizlere sunuluyor. Peki, bizler mübadeleye ilişkin neler biliyorduk? Gelenler ve gidenler mübâdelenin sebeplerini biliyorlar mıydı? Mübâdele, iki halk arasındaki husumete son vermek amacıyla mı yapılmıştı?

Mübadil yemeklerine ve kültürüne, anne ve babalardan kalma hatıralara, solmuş fotoğraflara, sayıları belli belirsiz kahramanlık öykülerine, komşu köylerdeki gezilere, birkaç aşk acısına sıkışan bir mübadil anlatısıyla donatılmış dağarcığımızın yeni bilgilere kavuşması için, mübadelenin üzerinden 70 yıl geçmesini bekleyecektik…

Güncel siyaseti analiz eden kitaplar

“Yeniden Kurulan Yaşamlar”, “Ege’yi Geçerken” ve “Diplomasi ve Göç” gibi ‘mübâdele çalışmalarının ardından, yine İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları’ndan kısa bir süre önce çıkan İki Kere Yabancı da bu uzun bekleyişin yarattığı toz bulutunu dağıtmayı amaçlıyor. Mübâdelenin gerçek ve dillendirilen sebeplerini karşılaştırmayı ve buradan elde edeceği sonuçlarla günümüzün siyasal durumunu daha iyi tahlil edebilmeyi amaçlayan bu kitaplar Türkiye’deki “mübâdele çalışmaları” için önemli birer kaynak olmaya aday. Anlaşılabilir sebeplerden dolayı her iki devletin de mübâdeleden beklentileri farklı olduğu için mübâdele araştırmalarının en önemli ayağının Clark’ın adı geçen araştırmaları olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Mübadele hayali öykülerle beslendi

Mübadeleden beklentilerini karşılamak için her iki devlet de efsanelerin, kahramanlık öykülerinin, olmamış katliamların, bahsi edilmemiş hırsızlık ve talan öykülerinin oluşturulmasında ve yaygınlaştırılmasında muazzam bir çaba gösterdi. Bu çabaları Bruce Clark İki Kere Yabancı’da şöyle açıklıyor:
“Okullarda, konferans salonlarında ve ordu barakalarında her iki ülkenin gençlerine zorunlu mübadele, mutlu sonla biten bir kahramanlık öyküsü olarak anlatılıyor. Türkiye resmi tarihinde yabancı çıkarlara hizmet ederek kendisini lekelemiş Ortodoks Hıristiyan azınlığın bu topraklardan çıkması, ülkenin kurtuluşu ve modernleşme sürecinde zorunlu bir duraktır. Ortodoks Yunan devleti için ise Türkiye’nin dindaşlarını yurt dışı etmesi sonucu bu insanların anavatan Yunanistan’ın bağrına basılması mutlu sonla biten trajik ama asil bir hikâyedir.”

Mübadale ulus-devlet yaratmanın aracı

Bruce Clark, Türkiye ve Yunanistan’ın ulusal birliğini sağlaması açısından büyük bir öneme sahip olan ‘mübadele çalışmalarına yeni bilgiler kattığı İki Kere Yabancı isimli kitabıyla aynı adı taşıyan panel, geçen hafta İstanbul Bilgi Üniversitesi’ndeydi. Mübâdelenin izlerini Yunanistan ve Türkiye’de inceleyen, çalışmalarında birinci ağızdan aktarılan mübadil hikâyelerini de yansıtan The Economist dergisi dış haberler editörü Bruce Clark, konuşmasında mübâdelenin ulus-devlet yaratma çabasındaki önemine sıkça değindi.

İki devletin de çıkarına uyan proje

30 Ocak 1923’te imzalanan sözleşme ve protokol gereğince Türk topraklarında yaşayan, Türk vatandaşı Rum Ortodokslar ve Yunan topraklarında yaşayan, Yunan vatandaşı Müslümanlar, bir takım özellikler göz önünde bulundurularak belirlenen yerler hariç, topraklarını terk edecekti. Gelenler arasında Rumca konuşan ve hiç Türkçe bilmeyen Girit ve Trakya Müslümanları vardı, giden Rum Ortodoksların arasında da Türkçe konuşan ve hiç Rumca bilmeyenler…

Kitabında ve panelde yaptığı konuşmasında nüfus mübadelesinin Anadolu’nun Müslümanlaştırılması ve Balkanların Hıristiyanlaştırılması çabalarının en önemli ayağını oluşturduğunu belirten Bruce Clark’a göre Anadolulu Hıristiyanların, batılı güçlerin işbirlikçileri olarak görülmeleri sebebiyle Yunanistan’a gönderilmeleri Türkiye’nin işine gelecekti. Yine aynı şekilde yeni gelen göçmenleri yerleştirmekte sıkıntı yaşayan Yunanistan için ise, Müslümanların ev ve topraklarını bırakıp gitmeleri oldukça işlevsel olacaktı. Rum örgütlenmeleri tarafından, yaklaşık 1,2-1,5 milyon kişiye; o yıllarda nüfusu 6 milyon toprakları ise Türkiye’nin beşte biri kadar olan Yunanistan’da on binlerce konut imkânı sağlandı. Türkiye’de ise mübadillerin, göç eden Rumların üçte biri kadar olması sebebiyle böylesi bir konut yapımına ihtiyaç duyulmadı.

Din birleştirici unsur

Mübadele kaçınılmaz bir son muydu? Bu sorunun yanıtını vermek için iki devletin de üzerindeki baskıyı dikkatle göz önünde bulundurmak gerektiğini belirten Clark, dönemin belirgin siyasal şartları altında mübadelenin, her iki devlet için de siyasal bir yükselişin kaynağı durumunda olduğunu söyledi. Ulus-devletlerin kuruluşu aşamasında her iki devletin de kendini “laik” olarak nitelendirdiğini belirten Clark, birleştirici unsur olarak dinin kullanıldığını da vurguladı.

Balkan Savaşı’ndan beri her iki ülkenin de geldiği siyasal noktada mübadelenin zorunlu bir hale geldiğini savunan Clark, mübâdelenin aslında kaçınılmaz bir son olduğunu şu sözlerle diye getirdi:
“Herhangi bir sebepten dolayı mübadele gerçekleşmemiş olsaydı her iki ülke de kültürel olarak daha zengin olabilirdi ancak bununla beraber siyasal istikrarsızlık da sürerdi. Bildiğim kadarıyla, Türkiye Devleti’nin kurucuları, devletin hayatta kalması için, kültürel kimlik bilincinin asgari düzeyde aynı olması gerektiğine inanıyorlardı. Anladığım kadarıyla bu inanış hâlâ hakim. Asgari düzeyde diyorum, yani tüm farklılıkların dışlandığını söylemiyorum ama Türkiye’de asgari düzeyde aynılık konusunda örneğin İngiltere’ye göre daha güçlü bir inanış olduğunu söyleyebilirim.”

Yorum yazın