Gündem

Kitap sansürüne tepkiler

Yazan: HaberVs

HaberVs / Bianet /Ajanslar Dün gece İthaki yayınevi ve yayınevinin çalıştığı matbaaya yapılan polis baskınıyla başlayan süreç, bugün Ahmet Şık’ın yayınlanmamış kitabına mahkeme kararıyla uygulanan sansürle devam etti. Dün gece yapılan baskından sonra bugün öğlen saatlerinde tekrar İthaki Yayınevi’ne gelen polis yayınevindeki tüm hard disklere el koydu. Bu olaydan kısa süre sonra bu kez Ahmet […]

HaberVs / Bianet /Ajanslar

Dün gece İthaki yayınevi ve yayınevinin çalıştığı matbaaya yapılan polis baskınıyla başlayan süreç, bugün Ahmet Şık’ın yayınlanmamış kitabına mahkeme kararıyla uygulanan sansürle devam etti. Dün gece yapılan baskından sonra bugün öğlen saatlerinde tekrar İthaki Yayınevi’ne gelen polis yayınevindeki tüm hard disklere el koydu.

Bu olaydan kısa süre sonra bu kez Ahmet Şık’ın evine gelen polis, Ahmet Şık’ın eşi Yonca Şık’a Ahmet Şık’ın henüz yayınlanmamış kitabıyla ilgili toplatma ve el koyma kararını tebliğ etti. Ardından kitabın kopyalarının bulunduğunu düşünülen Ahmet Şık’ın Avukatı Fikret İlkiz’in NTV’deki ofisinde ve Ertuğrul Mavioğlu’nun Radikal Gazetesi”ndeki ofisinde polis tarafından arama yapıltı. Arama yapılan mekanlarda dijital ortamda bulunan kitap taslaklarının kopyalarını alan polis bilgisiyarların tümünden kitabın kopyalarını sildirdi.

Yaşanan sürecin adil bir yarfılamadan çok sansür olduğunu belirten pek çok kurum ve kişi polis tarafından gerçekleytirilen oprasyonlara tepki gösterdi. Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı Enver Ercan, Pen Türkiye Merkezi 2. Başkanı Halil İbrahim Özcan ve Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celal imzasıyla yayımlanan açıklamada, gazetecilerin tutuklanarak cezaevlerine koyulmasının yaygınlaşmasından endişe duyduklarına vurgu yapıldı. “Gerçek demokrasinin karşıt fikirlerin serbestçe ifade edildiği, insanların beğenmeseler dahi bu görüşleri hoşgörü ile karşıladıkları bir rejim olduğu” ifadelerine yer verilen açıklamada yazma ve yayınlama özgürlüğünün yaşamak ile eş değer olduğu vurgusu yapıldı. Açıklamada; düşünce özgürlüğü ve yayınlama ile iligli anayasanın 26. Ve 29. maddelerine yer verilirken Yargıtay’ın “düşünce özgürlüğü” ile ilgili bazı kararları örnek göstererek kararın sonucunun “temel hak ve özgürlüklerin gerekliliği ve çağımızın tartışılmazı” olduğunun altı çizildi.

Türkiye Yayıncılar Birliği Yayınlama Özgürlüğü Komitesi Başkanı Ragıp Zarakolu da askeri cunta dönemleri dışında ilk defa bir yayınevinin böylesine bir uygulamayla karşı karşıya kaldığını ifade etti. Yaşananların yayınlama özgürlüğü bakımından asla kabul edilemeyeceğini söyleyen Zarakolu, “Bu yaşananlar ne yazık ki, pek çok yayınevini otosansür uygulamaya yöneltecektir. Bu durumda olay yargıya bile varmadan herkes kendi sansürcüsü olacak. Yayınlama Özgürlüğü Komitesi olarak bunu protesto ediyoruz” dedi.

Yaşananları kınadığını belirten Metis Yayınevi yetkilisi Semih Sökmen, durumu ufuk kararması olarak nitelendirdi. Yayınlanmamış şeyin, yayın olarak kabul edilemeyeceğine dikkat çeken Sökmen, “12 Eylül’ün hemen sonrasında kitap yayınlamaya başladım ama o kadar kötü koşullarda bile, henüz yayınlamadığım kitap hakkında korku duymadım” dedi. Bir kitabın peşin şuçluluk hükmü taşımadığını, hele ki yayınlanmamış bir kitabın “kitap bile” olmadığını söyleyen Sökmen, “ Bu bir teksttir sadece. Kitabın suç unsuru taşıyıp taşımadığını görmek için yayınlanması gerekir” dedi.



Avukat Ergin Cinmen ise herhangi bir yargılama yapılmadan mahkeme kararına peşin hükümler yazılmasının hiçbir hukuka sığdırılamayacağını ifade etti. Mahkemenin delil toplayabileceğini ama “bunları elinde bulunduran terör örgütü üyesi sayılır” diyemeyeceğini ifade eden Cinmen, hiçbir yargılama yapılmadan kitabın örgüt faaliyeti olarak da değerlendirilemeyeceğini söyledi. Cinmen mahkeme kararlarının meşruiyetiyle ilgili “Eğer bir mahkeme kararı açıkça hukuka uygun değilse hem o karar hem de o kararı veren mahkemenin meşruiyetleri tartışılmaya başlanır” dedi. Cinmen hukuka aykırılık durumunun takibini HSYK’nın yapması gerektiği görüşünde.

Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Ahmet İnsel ise savcılığın, “Şık kitap çalışmaları nedeniyle tutuklanmadı” sözlerine atıfta bulunarak “Yayınevine gidip kitabı soruyorlar. Eğer kitabı suç kanıtı olarak kullanıyorlarsa, demek ki bunlara göre kitap suç. Yayınlanmamış bir şey 12 Eylül anayasasına göre bile suç olamaz” dedi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Türkiye Sorumlusu Emma Sinclair-Webb, “Kulağa nasıl geliyor?” başlıklı açıklamasında “Tutanağa göre, yayınlanmamış bir kitabın taslağını elinde bulundurduğundan şüphelenilenler kendilerini bir terörist komplonun piyonu olarak bulabilir. Ahmet Şık’ın kitabının içeriğini bilmiyoruz. Ancak bu son gelişme gösterdi ki, Türkiye’de kitaplara “patlayıcı” muamelesi yapılıyor. Kitaplar yasaklanıyor, yazarları cezalandırılıyor” dedi.

Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Orhan Gazi Ertekin “Karar verene bağlı olarak (hükümet, polis, Cumhuriyet Savcısı vb.) herkes terörist olabilir” diyerek gazeteciliğin veya sanat faaliyetinin terör suçu olmadığını söyledi. Herkesin sözle, yazıyla hükümeti devirme hakkı olduğunu ifade eden Ertekin, “’Yargının sonucunu bekleyelim’ sözüne sarılmak, ‘işi pişkinliğe vurmak’ anlamına gelir. Zaten yüz yıldan fazladır ‘yargının sonucunu bekliyoruz.’ Yargının adalet ürettiği herhangi bir tarihsel anı bize örnek olarak verebilirler mi? Bu söze, sadece bir espri muamelesi yapıp ‘yargıyı yargılama hakkımızı’ talep etmenin peşine düşmeliyiz” yorumunu yaptı.

Yorum yazın