Genel

Sorun gerçek eylem sanal

Yazan: Burcu Soydan

“Doğaya egemen olmaya olanak kılan tekniğe sahip olmak için çok çalışın” diyor çocuklarına yazdığı son mektupta Che Guevara. Tarihin gelmiş geçmiş en büyük aktivistlerinden Che’nin bu sözlerinin üzerinden çok uzun yıllar geçti ve internet, ucuz olması, bilgi akışını en hızlı sağlayan mecra olması nedeniyle doğaya egemen teknolojilerden biri olarak evlerimize girdi. Che bu sözleri söylerken […]

“Doğaya egemen olmaya olanak kılan tekniğe sahip olmak için çok çalışın” diyor çocuklarına yazdığı son mektupta Che Guevara. Tarihin gelmiş geçmiş en büyük aktivistlerinden Che’nin bu sözlerinin üzerinden çok uzun yıllar geçti ve internet, ucuz olması, bilgi akışını en hızlı sağlayan mecra olması nedeniyle doğaya egemen teknolojilerden biri olarak evlerimize girdi. Che bu sözleri söylerken elbette bir tıkla aktivist olunacağını tahmin edemezdi ama artık internet olan her yerde aktivist olmak da mümkün.

Teknoloji gelişti tepki dijitalleşti

1990’ların ikinci yarısında internetin evlerimize girmesiyle insanlar, internet siteleri ve e-postalarla tepki vermeye, farkındalık yaratmaya başladı. Masaüstü bilgisayardan cep bilgisayarlarına, cep telefonlarından “smart phone” denen akıllı telefonlara, kablolu internetten kablosuz internete geçişle beraber tepkilerimiz de dijitalleşmeye başladı. Sanal eylemin ilk örneği sayılan “McSpotlight” hareketiyse 1996 yılında yani biraz önce saydığımız cep bilgisayarı, akıllı telefon ve kablosuz internet gibi çığır açan teknolojilerden önce gerçeklemesine rağmen, üzerinden sadece 13 yıl geçti. McDonalds’ın reklam yoluyla çocukları sömürdüğünü, hayvanlara kötü davrandığını ve düşük ücretli eleman çalıştırdığını kamuoyuna duyuran site ilk gün 35 binin üzerinde ziyaretçi kabul ederek de dönemin en büyük sanal yoldan farkındalık yaratan kampanyası oldu. Halen yayında olan site en son 2005’te güncellenerek zamanın çok gerisinde kaldı ama onun açtığı “sanal eylem çağı” büyük bir hızla dünyanın dört bir yanına yayılıyor.

Sanaldan gerçeğe yayılan tehlike

İnternet eylemleri, sanal ortamın farklı mecraları kullanılarak gerçekleştiriliyor. En sık kullanılan eylem ve örgütlenme mecraları ise Facebook, Twitter gibi sosyal ağ siteleri, Blogger, WordPress gibi blog siteleri ve çevirimiçi oyunlar. Sosyal ağ siteleri, içerik paylaşımı kolay olmasından ve çok insana ulaşmasından dolayı tercih ediliyor. Facebook’un dünyada 280 milyonu aşkın kullanıcısı olduğu göz önüne alınırsa, tepkinizi sokaktakinden çok daha fazla insana ulaştıracağınız kesin. Hatta bunu kendi cümlelerinizle ayrı ayrı göstermenize de gerek yok. Facebook uygulamaları, tek tıkla bir konudaki hassasiyetinizi göstermenizi sağlamakla birlikte, herkesi aynısını yapmaya yönlendirerek kitlesel bir eylem oluşturuyor. Türk kullanıcılar arasında çokça yaygın olan PKK’yı kınamak için “profilin bir kenarına siyah kurdele simgesi yerleştirme” uygulaması bu tür eylemlerden biri. Bunun yanı sıra kurulan gruplara üye olmak ve o grup üzerinden fikir alışverişinde bulunmak da tercih edilen sanal eylem yöntemlerinden. Ancak aşırı fanatik ve özellikle nefret söylemi içeren gruplar da içeren siteler, sanaldan bağımsız bir tehlike oluşturabiliyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve Bilişim Hukukçusu Doç. Dr. Yaman Akdeniz, bu tür grupların da çok sayıda üyesi olduğunu belirtiyor: “ Lezbiyenlere tecavüz edip hayata kazandılarım başlıklı bir grubun 500 üyesi varsa ya da Neo Naziler kendi grupları üzerinden onlara karşı çalışanların adres, telefon, araba plakası bilgilerini yayınlıyorsa burada sanaldan çıkıp gerçekte oluşan büyük bir tehlike var demektir.”

Hayır işleri de var

Sanal eylemlerin bir kısmı yukarıda saydığımız örneklerde olduğu gibi sanalda başlayıp yine sanalda son bulurken, bazıları da sanal ortamda başlayıp, gerçek organizasyonlarla son buluyor. Sanal ile gerçeğin iç içe geçtiği eylemlerden Türkiye’de en ses getireni Twestival İstanbul oldu. Twitter üzerinden dünyanın farklı şehirlerinde bir araya gelen kişilerin beraber belirledikleri bir yardım kuruluşu için bir gece düzenlemesi ve para toplamasına dayanıyor. Twestival’in İstanbul ayağı 12 Eylül’de yapıldı. Ünlü ressamların resimlerini açık arttırmaya çıkardığı gecede Türkiye Otistiklere Destek ve Eğitim Vakfı (TODEV) yararına 3,170 TL bağış toplandı. İleriki organizasyonlarda kişi sayısının ve toplanan bağışın artacağına inandığını söyleyen Organizasyonun gönüllü temsilcisi Ayşegül Duygu Saylam organizyonun örgütlenme ve iletişim evrelerini Bodrum’dan yürüterek sanal örgütlenmenin fiziksel birliktelikten bağımsız şekilde ilerlediğini gösterdi.

Grevin sanalı da olur mu?

Sanal eylemler mecraları arasında belki de en eğlencelisini çevirimiçi oyunlar oluştuyor. 10”lik dizüstü bilgisayarların yaygınlaşması, gidilen her yerde kablosuz internete ulaşılmasıyla beraber oyunseverler için hayatın bir parçası haline gelen çevirimiçi oyunlar, yine hayatın bir parçası olan tepki ve duyarlılıkların da mekanı oluverdi. Bilgisayar başında buluşarak yaratılan sanal karakterlerin oynatıldığı oyunlarda karakterler sanal olsa da başlarındaki kişiler gerçek olduğundan oyun sırasında sıkça iletişim kuruluyor. Hatta birbirini fiziksel olarak hiç tanımayıp çok iyi arkadaş olanlar bile var. Oyun içinde örgütlenmenin en bilinen örneğiyse IBM’in “Second Life” oyununda yaptığı sanal grev. “İstanbul Kıyamet Vakti”, “I can footbool” gibi oyunlara imza atan, sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek Türk oyun yazarlarından Mevlüt Dinç, kendi yazdığı oyunlarda da sanal eylemlere sık sık rastlandığını söylüyor: “Bir gün oyuncularımız önceden anlaşarak oyunun belirlenen dakikasında karakterlerinin kıyafetlerini çıkararak don gömlek yürüyüş yaptılar oyunda ve hepsi aynı anda şu sloganı yazdı: “Donumuzu da alın bari!”

Demokrasisi sorunlu ülkelerde yaygın

Dünyada siyasi ve sosyo-ekonomik nitelikli sanal eylemlere en çok başvuran ülkelere bakıldığında demokratik kültürün tam yerleşmediği Güney Amerika ülkeleri, İran, Macaristan ve Çin’in başı çektiği görülüyor. Bu ülkelerdeki sanal eylemler farklı toplumsal sorunlara parmak basıyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim üyesi ve yakında çıkacak “Katılımın e-hali: Gençlerin Sanal Alemi” kitabının editörü Dr. Aslı Telli Aydemir Güney Amerika’daki eylemlerin ekonomik olduğunu vurguluyor; “Özellikle Güney Amerika ülkelerinde ekonomik darboğazdan uzun süre çıkılamaması ve sınıflararası eşitsizliğin aşırı boyutlara ulasması geçtiğimiz on yılda halkı sokaklara taşıdı. Yeni medyanın ilerlemesiyle birlikte son enformasyon devrimi yaşandı ve insanlar temel hak ve özgürlüklerinin farkına vardı.”

İran’daki olaylar internetten öğrenildi

Totaliter bir yapıya sahip İran’da ise sanal eylem demokratik ifadenin tek yolu olarak görüyor. Bunun en iyi örneği İran’daki son seçimler. Muhalif Musavi yanlıları Facebook’ta örgütlenerek seslerini dünyaya duyurmayı başardılar ve haftalarca uluslar arası medyanın ilgisini şaibeli seçim üzerine çektiler. Aydemir sanal eylemciliğin başka başarılı örneklerini ise kısaca şöyle sıralıyor; Çin’de 2008’de meydana gelen deprem sonrası hükümetin can ve mal kaybı konusunda halkı yanlış bilgilendirmesi, kurtarma operasyonlarındaki başarısızlığı gizlemeye çalışması ve Macaristan’da yönetimdekilerin yolsuzluklarının ortaya çıkmasıyla insanlar tepkilerini sanal ortamda gösterdi.

Türkiye henüz yolun başında

Sanal örgütlenmenin Türkiye boyutuysa umut verici olmakla beraber diğer ülkelere kıyasla yolun bir hayli başında. Aydemir,“Hak ve özgürlüklerinin farkında olan ve aktif olarak savunan netdaş nüfus, toplam nüfusa oranlandığında katedecek çok yolumuz olduğu görülüyor” diyor. Fakat Türkiye’deki sanal eylemci potansiyelini de göz ardı etmemek gerekiyor. Zira Türkiye’de giderek artan bir sanal medya ağı kullanıcı kitle var. Eylül 2009 verilerine göre dünyadaki 280 milyon kullanıcının 13 milyonluk kısmını Türkler oluşturuyor. Türkiye bu rakamla Amerika ve İngiltere’den sonra en çok Facebook kullanıcısına sahip üçüncü ülke konumunda. Bu rakam içerisinde Facebook’u sanal eylem aracı olarak kullananları hesaplamanın neredeyse imkansız olduğunu söyleyen Aydemire göre sanal eylem aracı olarak kullananlar da üzerinde “mahalle baskısı” hissediyor: “Bir kısmı, ailesine olan sorumluluklarından ötürü sokakta protesto edip fişlenmekten korkuyor. Diğer bir kısmı da sosyal ve profesyonel çevresinin yanlış anlamasından çekindiğinden Facebook gruplarına üye olmuyor. Gerçekten inananlarsa grubu başlatanlar ve sanal platformun sunduğu araçları kullanarak toplantılar düzenleyenler oluyor. Zira grupların sürdürülebilirliği de onlara bağlı.”

Zonguldak’tan dünyaya duyurulan eylem

Aydemir’in tanımlamasındaki “gerçekten inananlar”a örnek olarak Çetin Yılmaz’ı verebiliriz. Zonguldak’ta yaşayan 48 yaşındaki Çetin Yılmaz da Facebook’u sanal örgütlenme amaçlı kullanan özellikle de insan hakları ile ilgili çalışmalara gönül vermiş bir aktivist. Yaklaşık 15 yıldır örgütlenmek için internete de başvuran Yılmaz, Çingenelerin insan hakları konulu bir mail grubu ve Facebook’ta 1500 üyeye ulaşan “Termik santal istemiyoruz” başlıklı grubun kurucusu. Kendi kurduğu örgütlenmeler haricinde birçok gruba da üye olduğunu söyleyen Yılmaz, sanal ortamı sadece iletişim amaçlı kullanıyor: “Sanal ortam benim için tepki gösterdiğim konularda bir nevi medya görevi görüyor. Tepkiler sokağa dökülmedikçe bir işe yaramaz.”

Eylem varsa sansür de var

Demokratik kültürün tam yerleşmediği ülkelerde sanal ortam, ifade özgürlüğünün tek yolu olarak görülürken, ifade özgürlüğünü kısıtlayan sansür de yine bu ülkelerde sıkça görülüyor. Çin’de ve İran’da Facebook’a erişimin zaman zaman engellenmesi, Vietnam’da son bir sene içinde 15 blogger’ın hükümet aleyhine yazdığı yazılar nedeniyle tutuklanması, Suudi Arabistan’da sanal eylemcilerin Twitter sayfalarının insan hakları konusundaki yazılardan dolayı sansürlenmesi durumu açıklayıcı birkaç örnek. İnternete sansür getirenler sadece geri kalmış ülkeler değil elbette ama gelişmiş ülkelerde erişim engellemeden çok içerik kaldırma yöntemi seçiliyor. Akdeniz, Türkiye’de henüz sanal eylemcilikten dolayı ceza alan kimsenin olmadığı ancak soruşturma açıldığını belirtiyor: “Ermenilerden özür diliyoruz kampanyası hakkında soruşturma başlatıldı ancak imzalayan binlerce kişi olduğu için takipsizlik kararı alındı.” İnternette sansürün kaldırılması için mücadele eden ve kendisini “aktivist akademisyen” olarak tanımlayan Akdeniz 1997 yılında İngiltere’de kurduğu “www.cyber-rights.org” sitesiyle henüz internet evlerimize yeni yeni girerken sansürle mücadeleye başladı: “Sanal bir kimliğim olsun istedim. Kurduğum sitenin amacı internet kullanıcılarının düşünce özgürlüğü ve mahremiyetini korumak. Türkiye Youtube konusunda bu haksızlığı hala yaşıyor ve Facebook’un da yasaklanması an meselesi, aktivistler olarak ateşle oynuyoruz.”

“Küresel köy mü sanal balkanlar mı?

İnternet üzerinden kendiyle aynı fikirde olanların biraraya gelmesi, aynı amaç için mücadele etmesi hoş görünse de bu durum aynı zamanda sanal eylemciliğin en büyük eleştirilerinden birini oluşturuyor. Balkanlaşma’nın sanal ortamdaki benzeri olduğu için Sanal Balkanlaşma olarak adlandırılan durum, internetteki forumların ya da sosyal ağ sitelerindeki grupların birbirlerine düşmanlık besleyerek çekişmelerini, insanların sadece kendi fikirlerini benimseyenlerle ilgilenmesini ifade ediyor. Ancak herkesin “öteki”ne sırt çevirmesi halinde sosyal ilişkilerin bozulacağı düşünülüyor. “Küresel köy mü sanal balkanlar mı? Elektronik toplulukların entegrasyonunu modelleme ve ölçme” başlıklı makalenin yazarı MIT öğretim üyesi Eric Brynjolfsson gelecek için kaygılı: “Dünyada paylaşılan farklı etkileşimler olmazsa, herkes sadece kendi fikrini benimseyeni bilir diğerlerine sırt çevirirse sosyal ilişkiler büyük oranda zedelenecektir” Akdeniz’e göre de Sanal Balkanlaşma kaçınılmaz : “ Özellikle sosyal ağ sitelerinde arkadaşını sen seçiyorsun dolayısıyla bir zaman sonra diğer fikirlere tahammülsüzlük başlıyor. İnsanların bakış açıları daralıyor.” Sanal Balkanlaşma tarifine uyduğunu Çetin Yılmaz da sözleriyle gösteriyor: “Sanal ortamda birebir tanımadığım ya da olaylara aynı pencereden bakmadığım sanal gruplar ile ilişkim yok.”

Gerçeğe alternatif olamaz

Bugün internet üzerinden örgütlenmenin geldiği nokta özellikle sanal eylem mecralarını en çok kullanan gençlerle ilgili kafalarda soru işaretleri oluşturuyor. Sanalda olanla sokak protestolarının etkileşimini inceleyenler, genç nesiller için dünyada sıkça kullanılan “apolitik gençlik” söyleminin internet ve genel olarak bilişim teknolojileri ile çözülüp çözülmeyeceği konusunda henüz kesin bir karara ulaşmış değil. Buna karşılık “Geleceğin eylem şekli bu mu olacak?” sorusunun yanıtıysa genelde olumsuz. Akdeniz’e göre sanal eylemcilik gerçeğinin alternatifi olamaz: “Ancak gerçeğini daha kolaylaştıracak bir sistem olabilir. Sanal örgütlenme fitili ateşlemek için sadece bir kıvılcım.”

Yorum yazın