Genel

‘Türkiye’de direniş geleneği hâlâ yaşıyor’

Yazan: HaberVs

Düşünce Özgürlüğü için İstanbul Buluşması’nın onur konuğu Amerikalı dilbilimci Prof. Noam Chomsky geçtiğimiz hafta sonu İstanbul Bilgi Üniversitesi Dolapdere Yerleşkesi’nde verdiği konferansta düşünce özgürlüğü konusunda Türkiye’yi cesaretlendirdi. Chomsky Amerika’da olduğu gibi, Türkiye’de de çok ciddi insan hakları suçları olduğunu belirtirken bir yandan da bir direniş geleneğinin hla yaşadığını söyledi. Chomsky, “Türkiye’de çok ağır cezalar almayı […]

Düşünce Özgürlüğü için İstanbul Buluşması’nın onur konuğu Amerikalı dilbilimci Prof. Noam Chomsky geçtiğimiz hafta sonu İstanbul Bilgi Üniversitesi Dolapdere Yerleşkesi’nde verdiği konferansta düşünce özgürlüğü konusunda Türkiye’yi cesaretlendirdi. Chomsky Amerika’da olduğu gibi, Türkiye’de de çok ciddi insan hakları suçları olduğunu belirtirken bir yandan da bir direniş geleneğinin hla yaşadığını söyledi. Chomsky, “Türkiye’de çok ağır cezalar almayı göze alarak bu ihlallere direniyorlar, oysa batıda bunu göremezsiniz.” şeklinde konuştu.

Düşünce Özgürlüğü için İstanbul Buluşması, farklı ülkelerden gelen katılımcıların, düşünce özgürlüğünün küresel sorunlarını tartışmak ve çözümler üretmek için bir araya geldikleri bir toplantı dizisi. Buluşma, ilk olarak 1997 yılında 11 ülkeden, 19 yazar ve 2 gözlemciden oluşan bir grubun, Türkiye’deki bin 80 aydının ifade özgürlüğü için başlattığı sivil itaatsizlik eylemine destek olmak için, İstanbul’a gelmesiyle başlamıştı. Konuklar; İstanbul’daki yazarlar, hukukçular ve akademisyenlerle toplantılar yapmış, cezaevlerindeki düşünce suçlularını ziyaret etmiş ve gözlemci olarak duruşmalara katılmışlardı. Bu yıl 7.si gerçekleşen organizasyon da 8 Ekim’de “Kontrgerilla ve Ergenekon’u Anlama Kılavuzu” ve “Ergenekon’da Kim Kimdir?” kitaplarının yazarı Ertuğrul Mavioğlu ve Habervesiare editörü Ahmet Şık’ın davasının izlenmesiyle başladı. “Soruşturmanın gizliliğini ihlal” iddiasıyla iki gazetecinin hapsi istenen dava 21 Ocak 2011’e ertelendi. hapisleri isteniyor.

Organizasyonun 9-10 Ekim tarihlerinde, İstanbul Bilgi Üniversitesi Dolapdere kampüsünde gerçekleşen kısmında ise, Ukrayna, Gürcistan, ABD, Rusya ve Azerbaycan’ın da içinde bulunduğu birçok ülkeden katılan konuklar, yaşadıkları yerlerden örnekler vererek düşünce özgürlüğü için bir tartışma platformu oluşturdular.

İlk Bölüm Hrant Dink’in

Buluşmanın ilk bölümü; Türkiye’nin düşünce özgürlüğü ihlali bakımından, yakın tarihteki en acı örneklerinden Hrant Dink’e ayrılmıştı. “Düşünce Suçu(!?)’na Karşı Girişim”den Şanar Yurdatapan, Dink’i “Hala bize yardım ediyor.” şeklinde anarken, gazeteci Kemal Göktaş medyanın cinayetteki rolünden söz etti. Göktaş konuşmasında, Hrant Dink’in, Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’in Ermeniliği ile yaptığı haberin Hürriyet’te manşetten verilşinin ardından, dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün, Dink’i hedef gösteren bir açıklama yaptığını anımsattı. Göktaş medyanın, olaydan sonraki tutumunu değerlendirirken, Yeni Çağ, Batı Trakya Dergisi gibi ırkçı bulduğu yayınların yanısıra Emin Çölaşan, Hasan Pulur gibi yaygın medyada çalışan yazarları da sert tutumlarından ötürü eleştirdi. “Bilinçli ya da bilinçsiz, bu yayınlar onun katline giden sürecin önünü açtı” şeklinde konuşan Göktaş, medyanın tetikçiler için uygun zemini oluşturduğunu öne sürdü.

Organizasyonun bir sonraki bölümünde çeşitli ülkelerden katılımcılar kendi ülkelerindeki ve dünyadaki ifade özgürlüğünü ve ihlallerini değerlendiler.

Muhalif sesler nasıl susturuluyor

Warwick Üniversitesi’nde İnsan Hakları Bölümü’nde yardımcı profesörlük yapan Malezyalı Jayan Nayar konuşmasında, insanların çok seslilikten yoksun bırakıldığını anlattı. “Bazı yurttaşların öldürmeye bile hakkı var, bazılarının ise hiçbir hakkı yok.” şeklinde konuşan Nayar, militarizme, şiddete, ölüme ve yağmaya karşı çıkan insanların terörle bağdaştırılıp susturulduğuna dikkat çekti. Kaliforniya Üniversitesi’nden Herbert Docena’ya göre ise bu susturma eylemi, artık sadece insanları öldürerek veya hapse attırarak gerçekleşmiyor. “Gündem belirleme gibi modern sansür teknikleriyle, insanların neyi düşünmesi gerektiği bile belirleniyor” diyen Docena, muhalif seslerin bu şekilde yok sayıldığının altını çiziyor.

Princeton Üniversitesi’nden uluslararası hukuk uzmanı Prof. Dr. Richard Falk da bu görüşe katılanlardan. Falk, “İsrail- Filistin meselesinde İsrail’i destekleyenler sınırsız imkanlara sahip, en çok izlenen tv kanallarına çıkarken, Noam Chomsky’i kimse çağırmaz, çünkü aşırı yanlılar.” şeklinde konuştu.

Richard Falk’un özellikle değindiği bir diğer konu ise Amerika’daki ifade özgürlüğüydü. Amerika’nın, ifade özgürlüğünün en sıkı savunucularından biri olduğunu hatırlatan Falk, buna rağmen, özellikle 11 Eylül sonrası, hassas konulara değinildiğinde sorunlar yaşandığını anlattı. Üniversitelerde, politik görüşlerini açıkladıklamaları nedeniyle, işlerine son verilen öğretim görevlilerinden örnekler veren Falk, kişinin iş güvencesinin tehdit edildiğini vurguladı. Falk, “Üniversite eleştirel düşünceden yoksun kılınırsa, toplumun geri kalanı alternatif düşünceden yoksun kalır.” diyerek bu konudaki sıkıntısını belirtti. Santa Barbara’dan katılan hukuk uzmanı Prof. Hilal Elver de, Amerika’da bir değişim olduğuna katıldı. Elver, Amerika’daki Dünya Ticaret Merkezi’nin yakınında yapılacak cami tartışmasını hatırlatarak; “Özellikle 11 Eylül sonrasında Amerika’da bir İslamofobi oluştu.” şeklinde konuştu.

Noam Chomsky onur konuğuydu

Buluşmanın onur konuğu Amerikalı dilbilimci Prof. Noam Chomsky ise konuşmasında düşünce özgürlüğü ihlallerin artışıyla, aktivizmin azalmasını bağdaştırdı. Beğenilmeyen fikirlerin bastırılmasının özgür toplumlarda bile sıradan hale geldiğini vurgulayan Chomsky,“Aktivizm geriledikçe mahkemeler bile korumaktan vazgeçer oldular.” dedi. Konuşmasında Kürt meselesine de değinen Chomsky, DTP nin kapatılmasını ve ardı ardına gelen tutuklamaları eleştirirken “Bunların hepsi partinin zaferinden sonra geldi” diyerek zamanlamayı da eleştirdi.
Türban mutlaka şeriat getirmez

Son gün konuşmasının ardından, sorulara da yanıt veren Chomsky, Türkiye’de Türban meselesi ile ilgili görüşü sorulduğunda; bunun kabul edilemez bir rezalet olduğunu söyledi:
“Başörtüsü ille de şeriat anlamına gelmiyor. Bu kadınların özgürlüğüyle ilgili bir şey. Niye bunu engellemeye çalışıyorlar? Bizim de 50 yıl önce giydiğimiz elbiseler şimdi rezalet sayılabilir. Yazlık evinde insanlar düşünün, arkadaşlarla kostüm kravat giyinmişiz. Bu mantıklı değil. Başörtüsünün takılması da bunun bir parçası. Şu an Avrupa’da, Amerika’da insanlar bu yüzden laikliğin tehlikede olduğunu düşünüyor. Kabul edilmez bir rezalet bu. Bunun arkasında korku var. İslamın radikalleşmesi korkusu. Bu icat edilmiş bir kaygı. Batıda da buna tanık oluyoruz. Dehşet verici bir şey birçok insan için. Sanki İslamcı imamlar ülkeyi ele geçirecek ve şeriat gelecek diye bir inanış var Amerika’da. Bu düşüncelerin sonuçları korkunç olur. Türkiye’de bu konuda da ısrar etmek gerekiyor.”

Kürtlere baskı artarsa şiddet de artar

Kürt sorununa nasıl bir çözüm getirirsiniz sorusu üzerine: “ Şiddeti arttırmak istiyorsanız, baskıyı da arttırın. Eğer şiddetin sona ermesini istiyorsanız, dikkati daha çok şikayetlere yöneltmek gerekir.” şeklinde konuştu. Bask bölgesindeki ETA ve İrlanda’da IRA ile bu şekilde çözüme ulaşıldığını hatırlatan Chomsky , “Şikayetler dinlenirse, şiddet taraftarları, yandaşlarını kaybedecektir.” dedi. Chomsky anadilde eğitim hakkı içinse “Kürtler nüfusun büyük bir bölümünü oluşturuyorlar. Anadillerini kamusal alanda da kullanabilmeliler. Katalan bölgesinde de Baskça konuşuluyor, izin verilmesi gerek şey bu.” şekline konuştu.

Chomsky’e göre ders açıktı. Dünyanın her yerinde düşünceye çok büyük baskılar ve cezalar vardı ve bunun için mücadele etmemiz gerekiyordu. Taa ki gerçek bir entellektüel düşünceye ulaşıncaya ve sonuç elde edinceye kadar. Nedenini de açıklıyordu: “İnsan hakları her zaman kazanılmıştır. Hiç bir zaman yukarıdan bahşedilmemiştir.”

Yorum yazın