Genel

Sahi sonbahara ne oldu?

Yazan: Volkan Ağır

Son günlerde bir çok kişiden benzer cümleleri duyuyorum: “Ya bir ara bir sonbahar vardı. Ne oldu ona?” Bu söylemin nedeni elbette kışın aniden bastırması. Tam da bu söylenenlerin, kışın aniden bastırıp sonbaharı ortadan kaldırmasının üstüne “cuk diye oturan” bir eylem gerçekleşti 10/10/10 günü. Tarihin tesadüflüğünü 01/01/2001’den beri senelik rutin “çılgınlık” haberine çeviren televizyon kanallarının aksine, […]

Son günlerde bir çok kişiden benzer cümleleri duyuyorum: “Ya bir ara bir sonbahar vardı. Ne oldu ona?” Bu söylemin nedeni elbette kışın aniden bastırması. Tam da bu söylenenlerin, kışın aniden bastırıp sonbaharı ortadan kaldırmasının üstüne “cuk diye oturan” bir eylem gerçekleşti 10/10/10 günü. Tarihin tesadüflüğünü 01/01/2001’den beri senelik rutin “çılgınlık” haberine çeviren televizyon kanallarının aksine, 10/10/10 günü tam tersi bir çılgınlık vardı İstanbul’un orta yerinde. Televizyonlar haberleriyle insanları dolaylı bir tüketime davet ederken, biz 350 eylemcileri fazla tüketimin neden olduğu küresel ısınmayı durdurabilmek için Taksim’de toplandık.

Güneş eylemcilerin yanında
Küresel ısınmanın neden olduğu sıcaklık dengesi bozuk bir pazar günü yaşanıyordu. Sabah oldukça soğuk olan gün, eylem saati yaklaştıkça ısınmıştı. Bir kaç dakika gecikmeli olarak katıldığım eylemci topluluk sloganlarını sıralamaya başlamıştı bile: “Güneş, rüzgar bize yeter” diye haykırdıkça babacan bir tavırla “Ben sizin enerji ihtiyacınızı karşılayabilirim” der gibi kendini gösteriyordu güneş.
Dün dünya çapında 188 ülkede 7 binden fazla noktada gerçekleştirilen 350 eylemlerinin İstanbul ayağında başı çeken Küresel Eylem Grubu iyi hazırlanmıştı. Grubun ve eylem sürecinin elektronik posta grubundan pasif bir takipçisi olarak, haftalık toplantılarda yapılan atölyelerin çıktılarını eylem alanında görmek bunu anlamaya yetiyordu.

Kapitalizm çevreye düşman
Eylemin hemen başında bir basın açıklaması yapıldı. Bildiride, küresel ısınmanın büyük sorumluları olarak kapitalist sisteme ve bunu yöneten büyük patronlarla birlikte devlet liderlerinin çevre ve insan sağlığı hakkındaki duyarsızlığı vurgulandı. Son 10 yılda her sene sıcaklık rekorlarının kırıldığı söylenirken, bunun sonuçlarının ağır bilançosu da gözler önüne serildi. Basın duyurusunda yer alan bilgilerde sıcak hava dalgasının Japonya’da 54 bin insanı hastane koridorlarına sürüklediğinden, Moskova’da aşırı sıcaklar nedeniyle orman yangınlarının çıktığından bahsedildi. İklim dengesizliğinin oluşturduğu aşırı yağışların sonucu yaşanan Pakistan’daki sel felaketinin afet olmaktan çıkıp cinayet olduğuna parmak basıldı.

Allahın işine karışılmaz”
Ben bu söylenenleri daha iyi duyabilmek için megafonla konuşma yapan kişiye doğru giderken beni durduduran 40-50 yaşlarında bir amcayla aramızda şöyle bir diyalog geçti:
“Oğlum bu ne partisidir?”
“Amca, bu bir parti değil. Küresel ısınma. Hani havalar bir soğuk bir sıcak oluyor. Aslında bu normal değil. Böyle olmasın diye toplandık burada.”
“Oğlum, Allah‘ın işine karışılmaz.”
“Amca, Allah’ın işiyle alakası yok bunun. Her gün araba kullanıyoruz ya, egsoz dumanı salıyoruz filan işte ondan oluyor bu. Vapurların, fabrikaların dumanları yüzünden oluyor. Hava kirleniyor. Mevsimler, iklimler değişiyor işte bu yüzden.”

Açıklamalarımı dinleyerek bana tebessüm ederek hak verdiğini söylemesinin ardından yanıma gelen bir diğeri herkesin elindeki pankart ve dövizlerde yazanları gösterip, “Bu 350 nedir ki?” diye sordu. Haksız da sayılmazdı Küresel Eylem Grubu’nun ne basın bildirisinde ne de megafonla yapılan konuşmalarda 350’nin ne ifade ettiğine yönelik hiç bir bilgi yoktu. Sorunun sahibine, “Atmosferde her bir milyon parçacıkta en fazla 350 parçacık karbondioksit olması gerek. Ama şu anda 390 civarında. Bu sayıyı 350’ye çekmemiz lazım. 350 vurgusu bu yüzden” deyip konvoyu önden takip etmeye devam ettim.

Çevreciler neden antikapitalist?
Galatasaray Lisesi önünde başlayıp Taksim Gezi Parkı’nda noktalanan eylemin aktivistleri, içinde fazlazıyla abartı bulunsa da kendi aralarında 7 bin kişinin bir araya geldiğini söylüyorlardı. Bir saatten fazla süren yürüyüşte düdükler, davullar, darbukalar eşliğinde “350 hemen şimdi!” , “İklimi değil, sistemi değiştir”, “Güneş, rüzgar bize yeter”, “Şirketlere dur de!”, “Şirketleri değil, gezegeni kurtar”, “Nükleere dur de” sloganları atıldı. Kimi zaman duyulan “Biz antikapitalistiz” sloganı eylemi amacının dışına çıkıyor gibi gösterse de küresel ısınmaya kapitalist döngünün neden olduğu düşünüldüğünde sloganın daha bir anlam kazandığı ortaya çıkıyordu. Ancak Taksim Meydanı’na gelindiğinde antimilitarist içerikli “Hiç kimse asker doğmaz”, “Öldürmicem, ölmicem, kimsenin askeri olmicam” sloganlarını ise bu eylem için gereksiz olduğunu belirtmeden geçmemem gerekiyor.
Dün Türkiye’de gerçekleştirilen eylemler İstanbul’la sınırlı değildi. Adana, Ankara, İzmir, Eskişehir, Bolu, Edirne, Antalya, Ayvalık, Olimpos gibi yerleşim merkezlerinde de bir çok insan sokaklara çıkıp tüm dünyadaki hükümetlere küresel ısınmayı durdurmaları yönünde harekete geçmeleri için çağrıda bulundu. Eh eylemi de yaptık, artık küresel ısınma bitecek ve duracak değil elbette. Bu yapılanlar sadece bu konuda duyarlı ne kadar çok insan olduğumuzu ve gözümüzün hükümetlerin üzerinde olacağını gösteriyor. Artık baskıyı asıl hissettireceğimiz yere, Meksika’nın Cancún şehrinde 29 Kasım-10 Aralık 2010’da yapılacak iklim zirvesine kilitlendik.

Yorum yazın