Yaşam

Ya öteki olursam?

Yazan: Cansu Topsakal
Cansu Topsakal

Akademisyenlere göre nefret suçunun temelinde “sürüden ayrılma” ve öteki olma endişesi yatıyor. Prof. Husband ve Prof. Dijk’in konuşmasından satır başları..

İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Hrant Dink Vakfı’nın düzenlediği “ayrımcı dil ve medyanın rolü” paneli 12 Ekim 2012’de gerçekleşti.

Panele, medya ve etnik çeşitlilik konusunda çalışmalarıyla tanınan Prof. Charles Husband (Bradford Üniversitesi –İngiltere) ve eleştirel söylem çözümlemesi alanında çalışan Prof. Teun A. van Dijk (Pompeu Fabra Üniversitesi -İspanya) konuşmacı olarak katıldı. Panelin moderatörlüğünü Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Arus Yumul üstlendi.

Charles Husband göre nefret söyleminin temel nedenlerinden biri ‘biz’ ve ‘onlar’ kategorilerinin yaratılması, yani antipatinin tarihsel inşası. Bu söylem, birbirini hedef gösteren grupların, bu hedefleri aşağılamak için kullandığı bir yöntem. Onları aşağılanan, “öteki” grup olarak göstermenin bir yolu.

Sosyal bilimlerde nefret suçunun tanımı için tam bir fikir birliğine varılamadığına dikkat çekiyor Husband:

“Aslında genel anlamda nefret suçunun tam bir tanımlaması yok. Ayrıca nefret söylemini sosyopsikolojik açıdan da incelemek gerekir. Çünkü bu söylemi üreten ve ırkçılığa giden süreçte, insanların egosu da rol oynuyor. Örneğin bir kadın arkadaşım benimle herhangi bir konu hakkında tartışırken ‘Sen tam bir erkeksin’ dediği anda beni ötekileştirir, aşağılar.  İşte bu noktada da devreye Walter Stephan ve Cookie Stephan’ın  “gruplararası tehdit teorisi” girer. Bu teori grup içi endişeyi, kişilerin kontrol kaybetmesini inceliyor. ‘Acaba benden bekleneni yerine getirebilecek miyim’ ya da ‘herkesin önünde küçük düşersem’ endişesi. İnsanlar ‘ya öteki olursam’ endişesi duyuyor, bu çoğu insanda var. Ortak kimlik, ortak dil, ortak din, aile yapısı gibi değerlere odaklanıldığı da nefret söylemi çok açık bir şekilde ortaya çıkıyor.”

“Medyadaki nefret dilini bozmak bize düşüyor”

Husband, nefret söyleminde medyanın rolünü ise şöyle açıklıyor:

“Medya aslında nasıl haberler yapması gerektiğini çok iyi biliyor. Haberini ve haber dilini amaçlı olarak seçiyor. Makul olmayanı makul gibi göstererek bir psikolojik çerçeve altında sunuyor haberleri. Neyi nasıl düşünmemiz gerektiğine karar veriyor. Haberlerin konulduğu sayfa ve ve aynı konunun ne sıklıkta gündeme getirildiği de bu vurguyu güçlendiriyor. Medyanın yaptığı çok tehlikeli ve burada iş bizlere düşüyor. Okuduğumuzu, izlediğimizi doğru yorumlamamız gerekiyor. 11 Eylül 2001 sonrasında ABD’de yaşananları unutmayalım. Maalesef gazeteciler kendilerini denetleyemiyorlar bize burada düşen şey ise nefret söylemi yapısını bozmak ve medyayı bize dayatılan şekilde değil, kendi fikirlerimizle paralel bir şekilde anlamak düşüyor.

Prof. Husband, Hrant Dink’in eşi Rakel Dink “Eşim nefret suçu ve nefret söylemine hedef gösterilerek öldürüldü. Yargı bunun üzerine gitmedi çünkü o öldü. O dönem ‘ya sev ya terk et, bir gece ansızın gelebiliriz’ dediler. Toplu bir hareket söz konusuydu. Bunlara mahsur kaldık. Bir akademisyen olarak size soruyorum: Bu konuda yargı nasıl işlemeli?” sorusunu “Akademik olarak eşinizi kaybetmenizi hafifletecek hiçbir şey söylemem, üzgünüm. Sizin de söylediğiniz gibi bu topluca işlenmiş bir cinayetti. İnsanlar bir araya geldiğinde bireylerin tek başına yapamayacağı şeyleri yapıyorlar. Nefret söylemi tek başına bir kişinin üretebileceği bir şey değil, bir grup insanın aşırıcılığı altında birtakım yanlışlıklar var” diye cevapladı.

“Ana akım, devlet ideolojisini yansıtır”  

Konuşmasına “Ben söylem analizcisiyim, eleştirel söylem analizi hakkında da çalışmalarım var . Söylem son derece önemli bir konu, herkes söylemine dikkat edebilir” diye başlayan Prof. Teun A. van Dijk “nefret söylemi” ifadesinin doğru bir isimlendirme olmadığı görüşünde: “Ayrımcılık söylemi/suçu’ diyorum ben buna. Ayrımcılık söylemi grup işidir, güç kontrolü üzerine kurulmuş bir şeydir. İnsanın çocukluğunda başlar, anneden babadan duyduğunuz bazı ayrımcılık söylemleri, televizyonda gördüğünüz konuşmalardan etkilenerek ortaya çıkan bir söylem şeklidir. Irkçılık, milliyetçilik, sadece nefret söylemi ile ilgili değildir, kamusal söylemle de ilişkilidir. 

“Kamusal alanda, medyada, ayrımcılık/nefret söylemlerini sembolik elitler şekillendiriyor, onların elinde büyük güçler var. Sıradan bir vatandaşın medyada ne gibi bir etkisi olabilir ki? Ana akım medya sistematik olarak ayrımcılığa yol açan pratikler üzerinden haberi üretir. Bir editör göçmenler ile ilgili bir haber yaparken nefret dolu olmayabilir ama haberin göreceği ilgiyi bildiği için haberini yapmaktan geri kalmayabilir. Ama sıkıntıyı göçmenler çeker: Doğrudan hedef gösterilirler, o ülkeye giriş yapamazlar ya da halktan kötü muamele görürler. Kimse ırkçı doğmuyor, örneğin kimse Türkiye’de Ermeni düşmanı olarak dünyaya gelmiyor ama ırkçılık kamusal bilinçaltına o kadar güzel işleniyor ki, birileri nefretle dolabiliyor.

“Ana akım medyadaki büyük patronların hepsi nefret mi dolu? Hayır. Bu insanlar sadece güçlerini kaybetmemek ve yerlerini sağlamlaştırmak adına böyle haberler yayımlıyorlar. Ve en temel noktada şu: Güç sahipleri bu güçlerini kimseyle paylaşmak istemiyorlar.

Medyada haber üretimi sorunlu bir alan. Gazetecilerin adresleri hep aynı, spesifik yerlere gidiyorlar, hep aynı kaynaklardan bilgi alıyorlar, farklı bir taraftan dinlemek işlerine gelmiyor. Ama azınlık grubun fikrini sormuyor, onlara erişim sağlamıyor. Bir araştırmamızda Amsterdam’daki gazetecilerin nasıl kaynaklara ulaştığına, neler yaptığına baktı. Azınlık grupların basın bültenlerini, onlara ait haberlerin hepsini çöpe atıklarını gördük. Bunu çok doğal yapıyorlar, bu planlı bir eylem değil. En doğal halleriyle yapıyorlar bunu. Güç istiyorsunuz ve gücü kaybetmemek için ne gerekiyorsa yapıyorsunuz. Ana akımda, devletin altında yatan ideolojiyi görüyorsunuz, ideolojinin yapısında, kendi içinde bir yapısı vardır.

Nefrete/ayrımcılık söylemine engel olmanın yolu bana kalırsa gazetecilere daha iyi bir eğitim vermek. Politikacıları bu anlamda eğitemeyiz tabii ama, vatandaşı eğitebiliriz. Her bir birey söylem analizcisi olmalı ve nefret söylemi üreten insanları utandırmalıyız.

Yorum yazın