Genel

Zorunlu göçün sorunlu insanları

Yazan: [email protected]

Mine Savaş Şu dünyada herkes mutlaka bir gün göç eder. Ya bir yerden bir yere ya da bu dünyadan ayrılarak ebedi bir göç gerçekleştirir insanoğlu… Türkiye’de yaşanan iç göçler çoğunlukla ebedi göç misali, sancılı gerçekleşiyor. Özellikle doğu ve güneydoğu illerinde ne iş ne aş ne de eş uğruna, sadece “can” uğruna yapılan zorunlu göçlerin sancıları, […]

Mine Savaş


Şu dünyada herkes mutlaka bir gün göç eder. Ya bir yerden bir yere ya da bu dünyadan ayrılarak ebedi bir göç gerçekleştirir insanoğlu… Türkiye’de yaşanan iç göçler çoğunlukla ebedi göç misali, sancılı gerçekleşiyor. Özellikle doğu ve güneydoğu illerinde ne iş ne aş ne de eş uğruna, sadece “can” uğruna yapılan zorunlu göçlerin sancıları, dinmek bir yana her geçen gün daha da artıyor.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından Doç. Dr. Ayhan Kaya’nın koordinatörlüğünde, “Günümüz Türkiye’sinde Yaşanan İç Göçler: Bütünleşme mi, Geri Dönüş mü?” başlıklı projenin sonuçları bu göç sürecinin ailelerde yarattığı sancılı sonuçları somut verilerle ortaya koyuyor. 2006-2008 arasında en fazla göç alan üç ilde; Diyarbakır, Mersin ve İstanbul’da gerçekleştirilen çalışma, yoksulluğun en ağır sonuçlarının Diyarbakır merkezinde yaşandığını ortaya koyuyor.

Proje ekibi, yaşanan zorunlu göçün ardından Diyarbakır’ın ekonomik açıdan çöktüğünü, kentte üç mermer fabrikası dışında sanayi adına hiçbir şeyin olmadığını, sadece küçük işletmelerin yer aldığını anlatıyor. Barınma sorununun binlerce “apartmankondu” olarak tanımlanabilecek yapıyla çözülmeye çalışıldığı şehirde aynı zamanda binlerce sokak çocuğu da hayatını sürdürmeye çalışıyor. Şiddet ve yoksulluğun yanısıra tarikat örgütlenmelerinin de hayli fazla olduğu gözleniyor.

Ekipteki araştırmacılardan Doç. Dr. Emre Işık, Diyarbakır’da 3 ila 6 bin arasında fuhuş evinin olduğuna dikkat çekiyor. Işık, Diyarbakır’da tanıştığı emekli bir bürokratın, “Eskiden Diyarbakır’da Kürtzadeler yaşıyordu, fakat şimdi bir kilogram un için her şeyini satacak insanlar barınıyor” sözlerinin durumu iyi tarif ettiğini belirtiyor.

Bir diğer alan araştırmasının yapıldığı il olan Mersin ise, en yoğun göç alan şehirlerden biri. Araştırmaya göre bunun sebebi, çok kültürlülüğe açık bir şehir olması ve Mersin’in kırdan gelen insanlar için uğrak bir yer olma özelliği. Son olarak İstanbul’a bakıldığında, Bağcılar’da Batman ve Bitlis, Esenler’de Diyarbakır, Aksaray’da Mardin, Kağıthane’de Şırnak, Ümraniye’de ise Siirtliler’in yerleşim halinde olduğu gözleniyor.

Kaya, zorunlu göçe maruz kalanların gittikleri şehirde muhalefet bloku oluşturduklarını söylemenin mümkün olamayacağını belirtiyor ve göçün en ağırlıklı sebebini “güvenlik kaygısı”nın oluşturduğunu anlatıyor. Ekonomik ve sosyal sermayenin büyük bir rol oynadığı zorunlu göçlerde, en yoksul olan grubun Diyarbakır’daki apartmankondularda, az buçuk parası olanların Mersin’de, sermayesi yeterli olanların ise İstanbul’da yaşadıkları görülüyor.

Türkiye’de Kürt meselesi ya da buna bağlı olarak “zorunlu göç” ile ilgili konulara mesafeli yaklaşıldığından olsa gerek, Doç. Dr. Ayhan Kaya, zorunu göç konusunda yeterli çalışmanın yapılmamasından ötürü bu konuyla ilgilendiklerini belirtiyor. Zorunlu göçü, Kürt sorunundan ayrı olarak düşünmenin mümkün olmadığını söyleyen Kaya, kimliksel ve etniksel anlatımların arkasında hep politik sebeplerin olduğuna inandıklarını anlatıyor.

TÜBİTAK’ın desteklediği projenin amacını Kaya ve ekibi şöyle açıklıyor; Türkiye’de iç göçün toplumsal, ekonomik, demografik, kentsel ve kriminolojik yönlerini anlamak ve ortaya koymak. Ekip, göç bilgisine katkıda bulunmanın yanısıra sorunların çözümüne ilişkin öneriler sunarken bu süreçte ulusal, yerel, kentsel kamu ve sivil toplum kurum ve kuruluşlarını da bir araya getirmeyi öneriyor.

Yapılan araştırmalar sonrasında, doğu ve güneydoğu illerinde psikolojik destek birimlerinin kurulması gerektiği, yerel ve kentsel yönetimlerin işbirliği halinde olmaları ve yeni istihdam alanları sağlamaları gerektiği görülüyor. Özellikle ucuz işgücünün kontrol halinde tutulması, çocuk yaşta çalışanların engellenmesi ve kontrollerin artması, merkezi iktidarın ilköğretim okullarında ücretsiz yiyecek dağıtması, köy koruyuculuk sisteminin kaldırılması ve yeniden köye dönüş çalışmalarının gerçekleşmesi gerektiği vurgulanıyor.

Doç. Dr. Ayhan Kaya, Doç. Dr. Emre Işık, Pınar Uyan, Esra Elmas, Bahar Şahin, Pelin Aksoy, Şafak Velioğlu ve Basri Çağlayan tarafından gerçekleşen, “Günümüz Türkiye’sinde Yaşanan İç Göçler: Bütünleşme mi, Geri Dönüş mü?” isimli projeyi Bilgi Yayınları’ndan pek pek yakında bulabilmeniz mümkün.

Yorum yazın