Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, 22 Temmuz genel seçimleri öncesinde kaldırılan Kadın Bakanlığı’yla ilgili olarak “Bakanlığın adı ‘Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanlık’ olsaydı elimi çok daha güçlendirirdi” yorumunda bulundu.
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde dün gerçekleşen “Ailenin Korunmasına Dair Kanun Kimi ve Neyi Koruyor” başlıklı panelde İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi’den Gökçeçiçek Ayata, Sevinç Eryılmaz ve Seda Kalem hâkim, savcı ve avukatların 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’u nasıl algıladıkları ve uyguladıklarına dair yapılan araştırmanın bulgularını kamuoyuyla paylaştı. Panelin konuğu Kadınlara Hukuki Destek Merkezi Derneği’nden Avukat Habibe Yılmaz Kayar, kadın örgütlerinin Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Kanun Tasarısı hakkındaki görüş ve önerilerini aktarırken, Fatma Şahin de bakanlığın kanun tasarısı ile ilgili yaptığı çalışmaları anlattı.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyesi İlke Acar Fatma Şahin’e “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurulduktan sonra aile meclisi kararıyla öldürülen kadınların oranında yüzde 50 artış oldu. Aile içinde ele alınması kadına zarar veriyor. Kadınla ilgili ayrı bir bakanlık oluşturulması gerekiyor” önerisinde bulundu. Şahin Acar'ın önerisini şöyle değerlendirdi:
Kadını yok saymamak…
“Beş aydır bakanım, günümün dörtte üçünü kadın meseleleriyle ilgilenmekle geçiriyorum. Bakanlığın adı ‘Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanlık’ olsaydı bu benim elimi çok daha güçlendirirdi ama benim bakanlığımın içerisinde özürlüler, yaşlılar ve çocuklar var. Tek tek başlık ve isim çıkarmak yerine böyle bir ismin olması uygun görüldü. Bu kadını ve kadının sorunlarını yok sayma, kadını güçlendirmeme anlamına gelmiyor.”
İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin araştırması “Türkiye’de kadın hakları, kadın-erkek eşitliği ve kadına yönelik şiddet konularında geliştirilecek politikalarda ve bunların hayata geçirilmesinde” referans alınabilecek bir çalışma.
4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun Kimi ve Neyi Koruyor? Hâkim, Savcı, Avukat Anlatıları* adıyla yayımlanan bu çalışma yasama faaliyetleri ile yasal düzenlemelerin uygulamada amaçlarına ulaşmaları arasındaki boşluğu engellemesini de amaçlıyor.
İstanbul’da görev yapan 20 aile mahkemesi hâkimi, 20 Cumhuriyet savcısı, 20 avukatla görüşen araştırmacılar 4320 Sayılı kanunun, hukukçular tarafından çok farklı biçimlerde yorumlandığı, çünkü konu hakkındaki uzmanlığın yetersiz olduğu tespitinde bulunuyor. Araştırma sonuçlarının özeti ise şöyle:
* Kadına yönelik şiddet alanında çalışan tüm meslek gruplarına ve özelde 4320 sayılı Kanun’un uygulanmasında önemli rol oynayan hâkim, savcı ve avukatlara yönelik meslek içi eğitimler düzenlenerek bu alandaki uzmanlığın geliştirilmesi gerekmektedir.
*Kanunun başlığı ile amacı arasındaki tutarsızlık uygulamada ailenin mi yoksa şiddete uğrayan bireyin mi asıl olarak korunması gerektiği konusunda farklı yorumlara zemin hazırlamaktadır. Ailenin Medeni Kanun çerçevesinde tanımlanması resmî nikâh dışındaki beraberlikler içinde yaşayan şiddet mağdurlarının bu yasa kapsamında korunamaması sonucuna yol açmaktadır.
*Kanun 13 yıldır yürürlükte olmasına rağmen, halk tarafından ve özellikle kadınlar tarafından bilinmemesi de kadınların adalete erişimi önünde ciddi bir engeldir.
* Uygulamada ortaya çıkan tebliğ sorunu, infaz sorunu, altyapı yetersizlikleri, duruşma yapılması, delil istenmesi, fiziksel şiddet dışındaki şiddet türlerinin ispatı konusunda daha fazla belge talep edilmesi gibi sorunlar kanunun etkili bir şekilde hayata geçmesini ciddi derecede sekteye uğratmaktadır.
* Kadına yönelik şiddetle mücadelede tek başına yasal düzenlemeler yeterli olmayacaktır. Uygulayıcıların da belirttiği üzere, Türkiye’nin toplumsal yapısı da kanunun uygulanmasının önündeki engellerdendir. Toplumsal yaşamda kadın-erkek eşitsizliğinin ortadan kaldırılmasına, bu amaçla kadınlara ve erkeklere yüklenen toplumsal cinsiyet rollerinin değişmesine yönelik sosyal politikalar geliştirilmesi gerekmektedir. Kadınları güçlendirecek politikalar hükümetin öncelikli gündeminde yer almalıdır.
* Yasal düzenlemelerin nasıl hayata geçirildiği, uygulayıcıların bakış açısı, bu düzenlemeleri destekleyici altyapı unsurlarının mevcut olup olmadığı, kadına yönelik şiddetle mücadeleye bütçeden kaynak ayrılıp ayrılmadığı ve en temelde de kadın erkek eşitliğini sağlamaya yönelik politikaların geliştirilip geliştirilmediği esas anlamda belirleyicidir.
* Küçük ilçelerle büyük şehirler arasında kanunun algılanması, uygulanması ve etkisi bakımından nasıl bir farklılık olduğu, aile mahkemesi hâkimlerinin cinsiyetlerinin karar üzerinde nasıl bir rol oynadığı, benzer şekilde avukatların cinsiyetlerinin 4320 sayılı Kanunun uygulanması bakımından herhangi bir farklılık yaratıp yaratmadığı da yine merak uyandıran diğer sorulardır.
* Ailenin Korunmasına Dair Kanun Kimi ve Neyi Koruyor? Hâkim, Savcı ve Avukat Alıntıları, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları-İnsan Hakları Hukuku Çalışmaları, İstanbul, Temmuz 2011
Fatma Şahin, 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’da yapılacak değişiklikleri anlatırken Türkiye’de kadının karşı karşıya olduğu sorununu “yasal okur-yazarlığın zayıflığına dikkat çekti. Bu duruma kendisini örnek gösteren Bakan, mühendis olarak 15 yıl özel sektörde çalıştığını 4320’nin, Ailenin Korunması Kanunu olduğunu parlamentoya girdikten sonra öğrendiğini söyledi. “Yasalardaki hakkın, hukuk arayışının, toplumsal bir farkındalığa ve bilinç yükseltmeye dönüştürülmemiz lazım. Onun için bu yasada, Sağlık Bakanlığı’nın ‘Dumansız Hava Sahası’nda yapmış olduğu gibi bir kampanya başlatıyoruz. Çünkü bizim sahamız herkese bir şekilde dokunuyor, herkesin evine bir şekilde giriyor. Burada hem bilinç yükseltme, hem şiddetle mücadeleyle ilgili kadının ne yapması gerektiğini gösteren kısa filmlerin çalışmalarına başladık. Böyle bir kampanyaya dönüştürmek istiyoruz. Bilgi ve teknoloji çağında medyayı bu şekilde de kullanmamız ve kamuoyu algısı ile bilincini yükseltmemiz gerekiyor.”
Kadın için “aynalı oda”
Kadına yönelik ve dolayısıyla çocuğa yönelik şiddetin toplumsal bir sorun olduğunu söyleyen Fatma Şahin “Bu sorun sadece Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nı değil, Sağlık, Savunma ve Adalet bakanlıklarını da ilgilendiriyor. Örneğin Sağlık Bakanlığı Ankara Yenimahalle’de Çocuk İzleme Merkezi kurdu. Çünkü istismara maruz kalan çocuğun başına gelen olayı her makama gidip, sürekli anlatması psikolojisini bozuyor ve bu kabul edilebilir bir durum değil. Bu sistemi kadınlara uygulamak istiyoruz. ‘Aynalı oda’ dediğimiz, kayıt altına alınan bir ortam ve bir sosyal çalışmacıyla yürütülen, olayın kayıt altına alındığı, yaşanan şeyin bir defa anlatıldığı, karşı tarafta da dinlemesi gereken herkesin dinlediği ve bunun da hukuki olarak takip edildiği bir sistemi başlattık. Bunu tüm Türkiye’de yaygınlaştırmak ve Kadın İzleme Merkezleri (KİM) yapmak istiyoruz” dedi.
Örgütlerin 4320’ye yaklaşımı
222 kadın örgütünün bir araya gelerek hazırladığı kanun taslağını anlatan Avukat Habibe Kayar, bakanlığın düzenlediği tasarı hakkındaki eksikliklere değindi. Sivil toplum örgütleri olarak bakanlıkla fikir alışverişi içinde olduklarını, önerilerinin bir kısmının taslağa geçtiğini dile getiren Kayar, şiddetin önlenmesine yönelik mekanizmalar sadece yerel değil uluslar arası standartlarda da geliştirilmesinin gerekliliğine vurgu yaptı.
Kadın örgütlerinin diğer önerileriyse şöyle:
* Şiddete uğrayanlar için devlet tarafından tazminat ödenmesine dair Avrupa Sözleşmesi dikkate alınarak gerekli düzenlemeler yapılması,
* İstanbul Sözleşmesi’nin taslakta bulunması,
* Şiddet mağdurlarına yardım için ülke çapında kesintisiz olarak çalışan telefon hatları oluşturulmalı ve bu hatlar yasalarda yer almalsı,
* Mağdurların yeniden mağdur olmalarına neden olan yargılama süreçlerinin düzenlenmesi. Mağdurun mağduriyetini yeniden ve yeniden anlatmak zorunda kalması ona tekrar şiddet uygulamak anlamına gelir. Kişi bir kez dinlenmeli, söyledikleri kayda alınmalı ve süreç boyunca bu kayıttan faydalanılması,
* Kanun metni karışıklıkları önleyecek nitelikte net, açık, farklı uygulama ve yorumları ortadan kaldıracak nitelikte olması,
* Kültür, örf, adet, gelenek veya namus gerekçeleri şiddetin gerekçesi olarak öne sürülmemesi, bu gibi unsurlar sebebiyle tahrik indirimine gidilmemesi,
* Kolluk birimlerinin mağdura yönelik verilen koruma kararına kadar mağduru koruması,
* Kadına yönelik şiddet çocuğa yönelik şiddetle beraber ele alınması,
* Savcının koruma kararı vermesi durumunda, kararın aynı gün verileceği açıklanması ve telefon, faks vb. iletişim araçlarıyla aynı gün şiddet uygulayana bildirilmesi.
ben yorum yapmıcam ben sizeden iş yerlerinde çet yap olayını ele almanızı rica ediyorum benim eşimle 4-5 yıldır yabancı bayanlarla çetleşmesi yüzünden sorun yaşıyorum ama iş yerlerinde kısıtlama olsa bu sorun olmıcak ben iş yerinin müdürünüde aradım ama önemsemediler sizden ricem iş yerlerinde kıstlamaya gidilsin benim eşimin iş yerinde yaptıgı sadece çet 8 saat başka hiç bir şey yaptıgı şey yok çet yaparak devletden aylık alıyor çok ama çok rica ediyorum ele alın yalvarıyorum allah kolaylık versin inş
:sayın bakaım ben 6 kişilik aile reisiyim. ailemde 18 yaş altı % 50 özurlu oglum, ben ise % 60 özurluyum.ben 2022 den maaş alıyorum.oglum deniz dogan gurkan (tc.19183117382) icin sgk kaydı var diye red diyorlar 2 defa mal mudurlugu dosya hazırladı ankaraya gonderdı hıc bırkaydım cıkmıyor ne işki ordakı memurun hatasını ben çekıyorum.sıze sormak istiyorum sgk na kaydım varsa ben neden maaş alıyorum.bu konuyu araştırmanızı saygıyla arz