Medya

Hükümet “ayak takımı”nı, Zaman da gazeteciliği ayaklar altına aldı

Yazan: Mustafa Alp Dağıstanlı

Zaman gazetesi için gazetecilik vakti ne zaman gelecek acaba? Yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı Pazartesi günü (gazetecilik değerlendirmeleri yapıyor ya) acaba bu konuda ikna edici ve müjdeli bir haber verebilir mi acaba?

1 Mayıs’ta hiç televizyon açmayıp 2 Mayıs’ta Zaman’dan başka gazete okumayanlar, İşçi Bayramı’nda İstanbul’da neler yaşandığı konusunda tamamen cahil kalacaklar. Tabii, böyle hiçkimse yoktur, ama Zaman’ın göstermeye çalıştığı gibi görmek isteyenler vardır. Çok iyi biliyoruz ki, bazan “görmemek için kör olmak yetmez, görmek istememek gerekir”. Zaman da böyle; ne görmek istiyor, ne de göstermek. Türkiye’deki gazeteciliğe en uygun tutum. (Kutlu Yalan Haftası’ndan hiç çıkamayacak mıyız? Bayrak yarışı gibi, bir gazete çıkınca –çıkarsa tabii- öbürü devralıyor.)

2 Mayıs tarihli Zaman’da bir tane bile gaz bombası fotoğrafı yok! Bugün işe gelirken bindiğim taksinin şoförü bile dün gaz bombasından etkilendiğini anlatıyordu halbuki. Birinci sayfadaki parçayı saymazsak, üç sayfa ayırdığı 1 Mayıs haberlerinde “gaz bombası” lafı da dört kere ve olayın vehametini asla göstermeyecek şekilde geçiyor.

Ekrem Dumanlı, eğer cevap verirse, ‘Birinci sayfadaki fotoğrafı da mı görmedin be adam!’ diyecek tabii. Fakat o da yeterince dumanlı değil; gaz bombasının dumanı arkada belli belirsiz. Asıl gösterilmek istenen şey taş atan göstericiler: ‘İşte görüyorsunuz, şeytanlar polisi taşlıyor…’

Bir de, birinci sayfanın tepesindeki küçücük kullanılanlardan birinde gaz bombası atan polis silueti fotoğrafı var. Zaman’ın basmaya çalıştığı akıllı-uslu-sağduyulu gazetecilik havasının fosladığı son örnek bu.

Ama 2 Mayıs gazetesinin gelişi, 1 Mayıs gazetesinden belliydi. Manşet şöyleydi: “Kanlı 1 Mayıs’ta babamızı kaybettik, kapımızı çalan olmadı.”

1 Mayıs, AKP hükümetiyle çekişen sendikaları kötülemek için en uygun gün; di mi? (Merak bu ya, acaba sendikalar hükümete paşa paşa uysaydı, Zaman ve aynı haberi en azından internet sitelerinde kullanan bütün öbür “İslamcı” basın bu haberi yine de yayınlayacak mıydı?)

“Nezih” görüntü altında büyük bir düzeysizlik, kabalık ve köreltici gazetecilik örneklerinden biri de yine 1 Mayıs tarihli Zaman’daki Ekrem Dumanlı’nın yazısı. İbret olsun diye cümle cümle ele alınabilecek bir yazı, ama bu düzeysizlikle yorulamayacağım şimdi; birkaç örnekle yetineyim:

Ekrem Dumanlı’nın yazısından anlıyoruz ki, Taksim’de kutlama yapılmasın diye Başbakan “sendikacı beyefendiler”e “rica ediyor”, İçişleri Bakanı “rica ediyor”, İstanbul Valisi hali ve tavrıyla mütenasip bir şekilde daha da kibarlaşarak “istirham ediyor”. Ama “adamların umurunda değil”, “adamlar kafayı Taksim’le bozmuş”, “adamlar tınmıyor bile”.

Dumanlı, sendikacıların, “rica eden” o Başbakan’a görüşmeleri sırasında ilettikleri şu öneriden hiç bahsetmiyor ama: Tamam, kutlama olmasın, geniş katılımlı bir anma yapalım; üç koldan değil, tek koldan meydana girelim; bir saatte alana gireriz, bir saat de anma için alanda kalalım.

Ama yok, adamlar (Başbakan ve şürekası, vali mali…) kafayı takmışlar Taksim’e, katiyen bir şey yaptırmayacaklar!

Ne var ki, Dumanlı’ya göre, “Bugün İstanbul’da bir damla kan akarsa, sorumluluk başta DİSK olmak üzere bazı sendikalara aittir. Çünkü ne kanun dinliyor sendika şefleri ne nizam”.

Ve tabii, “Hayret! DİSK Başkanı Süleyman Çelebi, bu kadar uzlaşmasız bir insan değildi; sanki baskı altında…”

Sendikaların ne kadar itibarı olduğu ayrı bir mesele; itibar sarsmayı –şüphesiz nezih bir biçimde- amaçlayan ifadeleri Dumanlı’ya yetmiyor ve doğrudan söylemenin abes, inandırıcılıktan uzak, öküz-buzağı diyalektiğinde olacağını bildiği daha dehşetli “analiz”ini yazının ortasına sıkıştırıyor:

“Bugünkü ‘Taksim ısrarı’nın arkasında derin bağlantılara dair kuşkular oluşuyor. Ergenekon soruşturması ile ilgili basına yansıyan bilgiler arasında ‘ses getirecek eylemler’den söz ediliyordu hep. Kitlesel olaylar, anarşi ortamı, can güvenliğinin sarsılması, mal güvenliğinin zaafa uğratılması. Bugünkü derin strateji budur.”

Asıl bu, dumanlı hava yaratma çabasıdır…

Peki, Dumanlı’nın anlayabileceği bir yerden gidelim. Benim herhangi bir kutsalla herhangi bir işim yok, ama tut ki, sendikalar, Taksim’i kutsal sayıyor, buna inanıyor, onun için de ısrar ediyorlar. Kimilerinin Haç’ı, kimilerinin Kabe’yi, kimilerinin şunun veya bunun türbesini … kutsal sayması gibi. Sadece sizin kutsalınız mı kutsal?

Benzer bir zihniyetin eseri de, yine 1 Mayıs tarihli Milliyet’te Taha Akyol’un yazısıydı. AKP’ye yakın gazetelerin 2 Mayıs tarihli nüshaları da benzer ve benzemez ilkelliklerle doluydu.

Sonuç olarak, Zamangazetesi sadece gerçekleri saklamakla kalmıyor, yalan söylüyor. Aynı İstanbul Valisi gibi…
Evet, yalan.

Yorum yazın