Genel

Obama ve Erdoğan’ın ortak yönü

Yazan: Elif Nebipaşagil

Tuğba Kalafatoğlu Amerika’daki birçok politikacıyla çalışmış, Obama ve Clinton’un siyasi danışmanları arasında yer almış başarılı bir Türk kadını. Halen Kadir Has Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışıyor. Kendi ismini taşıyan şirketinin yönetim kurulu başkanlığının yanısıra American Communication Association (ACA-Amerikan İletişim Derneği) başkanlığını da yürütüyor. Politik iletişim konusunda uluslararası deneyime sahip Kalafatoğlu ile ABD ve Türkiye’deki siyasi […]

Tuğba Kalafatoğlu Amerika’daki birçok politikacıyla çalışmış, Obama ve Clinton’un siyasi danışmanları arasında yer almış başarılı bir Türk kadını. Halen Kadir Has Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışıyor. Kendi ismini taşıyan şirketinin yönetim kurulu başkanlığının yanısıra American Communication Association (ACA-Amerikan İletişim Derneği) başkanlığını da yürütüyor. Politik iletişim konusunda uluslararası deneyime sahip Kalafatoğlu ile ABD ve Türkiye’deki siyasi dengeleri konuştuk.

Politikaya girişiniz nasıl oldu?
Bir gün siyasal bilgiler dersi aldığım hocama gönüllü çalışmak istediğimi söyledim. Üniversite birinci sınıftayken gönüllü olarak Demokrat Parti’de haftanın 3 günü çalışmaya başladım. 1994 yılında Robert Kerrey* seçimleri kaybedecek gibi görünüyordu.. Nebraska Cumhuriyetçilere oy veren bir bölgeydi ve Cumhuriyetçiler önde gidiyordu. Özellikle, Güney Omaha’da Meksikalılar yaşıyordu ve Demokrat partiyi iyi tanımıyorlardı. Kampanya yöneticisinin yanına bir gün gittim ve “seçimlerde kampanya yazılarını İspanyolca yazsak, Güney Omaha’da seçim çalışması yapsak” dedim. Çünkü bu bölgede yaşayanların çoğunluğu ingilizce bilmiyordu. Robert Kerrey, seçim çalışmaları için Washington D.C.’den geldi ve yaptığımız toplantıya girdi ve bana söylediklerimi herkesle paylaşmamı istedi. “Sen bana nerede ne zaman bulunmam gerektiğini söyle ben orada olacağım” dedi. İspanyolcası çok iyi olan kız arkadaşımla birlikte Omaha’daki mahalleleri dolaştık. Arkadaşıma, kampanya yazılarını ben İngilizce yazacağım, sen de İspanyolca’ya çevireceksin dedim. Robert Kerrey’nin oy oranı yüzde 11 iken yüzde 80’lere çıktı ve seçimleri kazandı. Televizyonda özellikle benim ismimi vererek teşekkür etti ve benimle çalışmak istediğini söyledi. Bana öğrenci çalışması vizesi çıkardılar ve haftada 20 saat Demokrat Parti’de çalışmaya başladım. Kerrey daha sonra benim ismimi Bill Clinton’a verdi. 1996 yılında Clinton’ın ekibiyle çalışmaya başladım. Kısacası bir kapıyı çalmakla hayatım değişti.

Türkiye’deki politik anlayışı nasıl buluyorsunuz?
Türkiye’deki politikacıları ben “eski okul” ve “yeni okul” sistemiyle çalışan politikacılar olarak ikiye ayırıyorum. Türkiye’de genelde “eski okul” sistemiyle çalışan politikacılar var. “Yeni okul” sistemiyle giden politikacılar zaten başarılı oluyor. “Eski okul” seçmenlerle birebir görüşmüyor, başa geçtikten sonra “beni kimse yerimden edemez” diye düşünüyorlar. Oysa “yeni okul” sistemiyle giden politikacılar, kazandım, oturayım yerimde demiyor, halkla birebir çalışayım diyorlar. Türkiye’de politika yapmak kolay değil. İnsanlar her şeyi çabuk unutuyor. Kısa dönemli düşünüyoruz her şeyi halk olarak, uzun dönemli düşünmüyoruz.

Türkiye’de hangi politikacıları “yeni okul” hangilerini “eski okul” sistemiyle çalışan politikacılar olarak görüyorsunuz?
Cem Uzan’ı, Tayyip Erdoğan’ı, Mustafa Sarıgül’ü, İsmail Ünal’ı ve Selami Öztürk’ü “yeni okul” sistemiyle çalışan politikacılar olarak görüyorum. DP, ANAP eski okul.

Amerika’daki ve Türkiye’deki politik kampanyaları karşılaştırabilir misiniz?
Aslında bununla ilgili bir kitap yazıyorum. Genç Parti bu anlamda büyük bir adım attı. Cem Uzan’ın sürekli halkla fotoğraf çektirmesi ve ücretsiz vermesi, internet üzerinden seçmene ulaşmaya çalışması, teknolojinin kullanılması çok önemli. Bu Amerika’da uzun zamandır yapılan bir şey. Bu başkanlık seçimlerinde Myspace ve Facebook bile gençlere ulaşmak için kullanıldı. Bu Türkiye’de de yapılmaya başlandı. Nüfusa baktığımızda, gençlerin fazla olduğunu görüyoruz, onlara ulaşabilmek için teknolojiyi kullanmaya başladılar.

Obama ile Tayyip Erdoğan arasında benzerlikler kuruluyor. Sizce bu iki politikacının benzer yönleri var mı?
Amerika’da insanlar artık çok sıkılmışlardı. Bir çözüm yolu arıyorlardı. Obama’nın kampanyalarında değişim rüzgarı vardı. “Değişim sizsiniz, değişimi siz yapacaksınız“ deniliyordu. Türkiye için 2002 yılı çok önemli bir tarih, Çünkü AKP ve GP değişimi temsil etti. Çünkü DSP, DYP, ANAP, MHP, CHP düşüşe geçti. AKP ve GP’nin aynı şekilde bir kampanya yürüttüğünü düşünüyorum. İnsanlar artık eski politikacılardan çok sıkılmıştı. Bizim insanımız değişime çok çabuk ayak uyduran bir millet. Obama ve Erdoğan’a baktığımız zaman aile ve yaşayış şekilleri birbirinden çok farklı iki insan aslında. Ama partilerinin çalışma şekillerine baktığımızda, her ikisi de değişim rüzgârıyla gelmiş insanlar.

Bill Clinton, eşinin fikirlerini çok önem veren bir başkandı. Sizce Obama eşiyle ne kadar fikir alışverişinde bulunuyor?
İki kadını karşılaştırmak imkansız. Hillary çok başarılı ve akıllı bir kadın. Hillary aslında başkan olabilecek biriydi. Michelle Obama ise, Hillary gibi değil. Çok daha anaç. Zeki bir kadın ama Hillary gibi önde değil. Hillary ile Bill arasındaki dinamik ilişki hiçbir başkan ve eşi arasında yoktu. Hillary eğer zaman doğru olsaydı eşi yerine Başkan seçilebilirdi ama Amerika o zaman da, bu zaman da kadın başkana hazır değildi.

Barack Obama’nın Türkiye’ye bakışı nasıl olacak?
Yurt dışında uluslararası sistemler çok fazla yön değişmezler. Lobicilik olayı çok önemli, oradaki yaşayan Türk Amerikalılar çok başarılı olamadılar. Oysa Amerika’da yaşayan Ermeniler çok iyi çalıştılar. Amerika’da kimin haklı kimin haksız olduğu kararları çok kat’i verilmez. Geçen seneki 24 Nisan’da Ermeni tasarısı geçti geçecekti, bazı taşlar yerinde olmadığı için geçmedi. Ama bu sene kararın geçmesi olasılığı diğer yıllara göre çok daha yüksek.

Tuğba Kalafatoğlu

ABD’de Nebraska Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İşletme bölümlerini yüksek derece ile bitirdikden sonra Washington D.C. Georgetown Üniversitesi’nde Bryce and Harlow Business and Government Affairs Institute’u bitirdi. Master derecesini Uluslararası Hukuk ve Uluslararası İlişkiler dalında Georgetown Üniversitesi’nden aldı. Uzun yıllardan beri yurt dışında ve yurt içinde siyasi ve yönetim danışmalığı’nın yanısıra; A.B.D. Beyaz Saray’da ve Demokrat Parti’de uluslararası siyasi danışman, Lobbyist ve Fundraiser görevlerinde bulundu. 1996 Clinton-Gore, 2000 Gore-Lieberman, 2004 Başkanlık seçimlerinde üst düzey seçim danışmanlığı, Amerikan Kongresi’nde bulunan bir çok senatöre ve milletvekiline seçim ve politik danışmanlığının yanı sıra bir çok sivil toplum örgüt kuruluşları ve Amerikan şirketleri için bağış kampanyaları ve Yönetim-Liderlik ve Organizasyon eğitimleri düzenledi. “Cultural Impacts on Global Business” ve “Unity and Disunity in Balkans” adlı kitapları yazan Kalafatoğlu, şu anda American Communication Association’ın başkanlığını yürütüyor.

Obama başkan adaylığı için nasıl bir hazırlık süreci geçirdi?

2006 senesinde bir yemekte ve kitap tanıtımındaydık, Obama o zamanlar başkanlığı filan hiç düşünmüyor. Ona ileride başkan olacağını söyledim. O zaman en genç senatörlerden biri. O da “kesinlikle öyle bir şey olacağını sanmıyorum” dedi. Ama kitaplar yazıyor, halkla bire bir çalışıyor, aslında siyasi danışman olarak baktığınız zaman bunlar artı olaylardır. Sonuçta Obama’nın başkan olmasıyla bir ilk gerçekleşecekti. “Eğer bir gün başkan olursam ülkeme hizmet vermekten büyük bir mutluluk duyacağım” dedi. Politikada doğru yerde ve zamanda olmak çok önemli bir şey. Muazzam bir başarı öyküsü vardı ve bunu kitabında yazdı. Dünyanın her yerinde insanlar bu tarz başarı öykülerini çok sever ve ilgilerini çeker. Bu kitapla da herkes Obama’yı yakından tanıdı.

Peki, siz politikaya girip bu kadınlara örnek olacak mısınız?

Kesinlikle düşünüyorum her ne kadar Türkiye’de kadın olarak politikada olmak zor da olsa. Ben şanslıyım çünkü beni destekleyen bir ailem var onlar sayesinde yapamayacağım hiçbir şey yok. Esasında benim hayalim sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada. Bana bu soruyu soranlar oluyor. Hatta Arjantin’den bir kadın gazeteci benimle ilgili Tuğba’lar aranıyor, nice Tuğba’lar olsa dünya çok daha iyi olacak diye yazmış. Kadınlar için seçimlere nasıl hazırlanır diye bir kitap yazıyorum. Amerika’da basılacak bu kitap ve İngilizce olacak. Daha sonra Türkçeye çevrilecek. Şu an Türkiye’de özel bir çalışma yapmıyorum. Kader bu konuda zaten çalışmalar yapıyor.

Size belediye başkanlık teklifi geldi, bunu nasıl değerlendirdiniz?

Daha önce de milletvekili teklifleri geldi. O zaman girmedim, yapmam gereken başka şeyler vardı. İyi ki de girmemişim, istediğim hiçbir kararı uygulamadılar. Bu sene belediye başkanlığı için teklifler geldi. Buna sıcak bakmadım çünkü Amerika’da kasım ayında başlattığım bir hareket var. “Women In Politics” in amacı, bütün dünyadaki kadın politikacılar arasında bir network kurmak. Genç kızları eğiteceğiz ve onları politikaya sokacağız.11 Kasım’dan sonra, Amerika’da birçok yerde bu konuyla ilgili konuşmalar yaptım. Birleşmiş Milletler’le de ortak bir çalışma yapacağız, onlardan da büyük bir destek geldi. “Young Women In Politics” diye bir internet sitesi kurduk. Şu anda Afrika’dan, Nijerya’dan, Kanada’dan dünyanın her yerinden üyemiz var. Üniversiteden yeni mezun olmuş gençleri Washington D.C.’ye getirtip, eğiteceğiz. Bu çalışmamdan dolayı belediye seçimlerine hayır dedim. Amerika’da Kongre’deki kadın milletvekillerine de bu olayı anlattım, çok desteklediler. İnsanlar başka ülkelere gittikleri zaman kadın politikacılar bu networkten diğer kadın politikacıları arayıp bilgi alabilecekler. Bu konuyla ilgili gerçekten büyük destek alıyoruz.

*****
(*) Joseph Robert “Bob Kerrey ” çoğunluğu cumhuriyetçi olan Nebraska eyaletinden seçilen ilk demokrat politikacı. Bob Kerrey 1983’ten 1987 yılına kadar Nebraska eyaletinin valisi, 1989’ dan 2001 senesine kadar da senatör olarak görev yaptı.

Yorum yazın