Genel

“AKM Ayasofya değil”

Yazan: Aliye Aral - Gökhan Tan

2010 İstanbul AKB Ajansı YK Başkanı Nuri Çolakoğlu’nun “AKM’nin yenilenmesi için önlerinde 10 ay gibi kısa bir süre olduğu” açıklaması üzerinden beş ay geçti; yenileme başlamadı. Yenileme projesini Ekim 2008’de teslim eden Mimar Murat Tabanlıoğlu ile AKM yenileme projesini ve gelişmeleri konuştuk.

2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti projesi sıkıntılı günler yaşıyor. Bu sıkıntı, organizasyonun yürütme kurulu başkanı Nuri Çolakoğlu’nun “istifa etti, edecek” haberleriyle gün yüzüne çıkmış durumda.

Bu ölçekte bir projeyi gerçekleştirmenin zorluğu bir yana, 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti Ajansı son yıllarda “yıkılacak mı, yenilenecek mi” tartışmasına sahne olan Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’nin sorumluluğunu da üstlendi. Özgün projesi Mimar Hayati Tabanlıoğlu tarafından yapılan ve 1969’da açılan İstanbul’un bu sembol yapısının yenileme projesi oğlu Murat Tabanlıoğlu’nun yönetimindeki Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından karşılıksız üstlenildi.

Ancak Murat Tabanlıoğlu’nun deyimiyle, şirketinin üstendiği bu mesuliyet, defalarca duyurulmasına rağmen yapının yenilenme inşaatına başlanmasını sağlayamadı. Öyle ki Nuri Çolakoğlu, avan (ön) projenin basına tanıtıldığı 22 Ekim 2008’de “AKM’nin yenilenerek yüzakı bir proje olarak tekrar kullanıma açılması için önlerinde 10 ay gibi kısa bir süre olduğunu” söylüyordu. Çokaloğlu’nun duyurusu üzeriden yaklaşık beş ay geçti. Çok merak edilen, sanat çevrelerinin sabırsızlıkla beklediği yenileme henüz başlamadı.

Nuri Çolakoğlu’nun verdiği tarih doğru ise, AKM’de gerçekleşecek inşaatın sadece beş ayda tamamlanması gerekiyor. Diğer taraftan proje henüz Bayındırlık Bakanlığı ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından onaylanmış değil. Görünen o ki bu onaylar en iyi ihtimalle bir iki aylık gecikmeye daha neden olacak.

AKM’nin yenilenme projesini, konunun ilk muhatabı Mimar Murat Tabanlıoğlu ile konuştuk.

Atatürk Kültür Merkezi (AKM) işlevi ve kent içindeki konumu nedeniyle önemsenen bir yapı. Bir önceki kültür ve turizm bakanının yıkılma olasılığının dile getirmesinden itibaren de çok tartışılıyor. Siz, 2010 kapmasında bir yenileme projesi ortaya koydunuz. Ancak süre çok azaldı. Kalan zamanda sürede projenin taviz vermeden uygulanması mümkün mü?

“AKM’DE BELLİ ŞEYLERİ DÜZELTİP BIRAKABİLİRDİK. AMA KÖKLÜ BİR DEĞİŞİME KARAR VERDİK.”

AKM bir kamu binası ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yönetiminde. Yenilenme ihtiyacı sadece son iki yılda değil, uzun yıllardır söz konusu. Örneğin biz, bu yönde ilk önerimizi 15 yıl önce, İstemihan Talay döneminde sunmuştuk. Sonra 2010 komitesi bildiğiniz bir kararla AKM’nin yeniden projelendirilmesini üstlendi.

Ertuğrul Günay’ın girişimi ile galiba…
Evet. Bakanlık binanın yıkılmasının yerine restore edilmesi veya renove edilmesi, değiştirilmesi kararı veriliyor. İki aşaması var: Projenin ortaya çıkması ve bu projenin bir müteahhit tarafından uygulanması. Proje, var olan yapıda belli şeylerin düzeltilmesi şeklinde yapılabilirdi. Ama köklü bir değişime karar verdik. Bakanlık da böyle istedi. Çünkü yapının ihtiyaçları görmemezlikten gelinseydi aynı problemler kısa süre sonra tekrar ortaya çıkacaktı.

Binanın yeni deprem yönetmeliklerine göre statik güçlendirilmesinden, içindeki sahne tekniğinden, izolasyonundan, akustiğinden, arkadaki prova salonlarının, soyunma odalarının değişmesinden, bugünün teknolojisine getirilmesine kadar her şey bu projenin içinde.

Bugün AKM projesiyle ilgili görüşmeler için Ankara’daydım. Çünkü kamu binalarının Bayındırlık Bakanlığı’nın yönetmeliklerine göre yapılması gerekiyor. Bu bakanlığın mühendislerinin mimarların, bizim projemize onay vermesi gerektiği anlamına geliyor. Bir de bu bina birinci derecede kültür varlığı olduğu için projenin bölge kültür ve tabiat varlıkları koruma kurulu tarafından onaylanması lazım. Yani önümüzdeki ay içinde bakanlık onaylarsa, proje koruma kurulana gidecek ve sonrasında da uygulama için ihaleye çıkarılacak.

Siz projeyi Ekim 2008’de teslim etmişsiniz. Bayındırlık Bakanlığı projeyi ilk kez mi görüyor?
Hayır. Ekim’de sunduğumuz avan projeydi. Binanın avan projesi kabul edildi, koruma kurulu da onayladı. Bugün sunduğumuz uygulama projesiydi. Sadece mimari statik değil mekanik, elektrik, sahne tekniği, akustik, peyzaj gibi detayları içeriyor. Çünkü bu yapılmadan ihaleye çıkılamıyor devlet binası olduğu için.

“KAZAKİSTAN’DA BİR OPERA BİNASINI BİR YIL İÇİNDE TAMAMLADIK. PARA GELİR, MÜTEAHHİT İYİ ORGANİZE OLURSA AKM DE YETİŞEBİLİR.”

Koruma kurulu başkanı Prof. Dr. Mete Tapan’ın -kendisi de mimar- projedeki değişimlerin yeterince paylaşılmadığı yönünde eleştirisi var.
Mete Tapan ve kurul üyeleri projeyi yakından izliyor. Biz avan projeyi gösterdiğimiz zaman, uygulama projelerinde de net detaylı projeler getireceğimizi söyledik. Önümüzdeki dönemde o yapılacak. Bu arada geçen ay 2010 komitesi tarafından projenin hem basına hem de Müteahhitler Birliği tarafından davet edilen müteahhitlere açık tanıtımı yapıldı. Orada projede nelerin değişeceğini, nelerin yapılacağını anlattık. Elbette ihale süreci tamamlandıktan sonra geriye kısıtlı bir zaman kalıyor. Ama örneğin biz, Kazakistan’da bir opera binasını bir sene içinde bitirebildik. Bu tamamıyla para akışı ve müteahhitin iyi organize olmasıyla alakalı.

Yani “süre hâlâ yeterli” diyebiliyor muyuz?
Ben işin projecisiyim. Benim sorumluluğumda proje yapmak var. Ama işin maliyetini düşünen müteahhit ne kadar zamanda bitereceğini de duyurmak, sözleşme imzalamak zorunda. Bir de bu tip büyük kompleksler bir anda bitirilmiyor. Parça parça açılıyor. Bu yüzden de bazı bölümlere öncelik verilebilir. Örneğin bin 700 sanatçı ve yöneticinin kullandığı söylenen bölüm önce bitirilebilir.

“BEN PROJEDEN SORUMLUYUM. AMA İHALEYİ ALAN MÜTEAHHİT
NE ZAMAN BİTİRECEĞİNİ DE SÖYLEMEK DURUMUNDA.”

AKM bloklardan oluşuyor. Ön cepheden bakıldığında yekpare bir yapı gibi algılanıyor. Oysa binayı ortasından kestiğimiz zaman Taksim Meydanı tarafında kalan bölüm seyircinin girip çıktığı, oyunların, konserlerin gerçekleştiği, sanat galerilerinin olduğu kısım. Arka bölümde ise bütün soyunma odalarının ve büroların olduğu kısım var.

Müteahhit, aldığı talimata göre ön ya da arka bölüme öncelik verebilir. Tabi tam teşekküllü bitmesi zaman alacak. AKM’de dört salon var. Bunların tadilatı da öncelik sırasına konabilir. İlk önce mesela, şu da denilebilir, büyük salon bitirilsin, daha sonra alttaki konser salonu ve diğer tiyatro ve çok maksatlı bir salon var onlar arkasından bitirilebilir. Açılış büyük salonda yapılabilir.

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Yürütme Kurulu Başkanı Nuri M. Çolakoğlu 22 Ekim’de “AKM’nin tekrar kullanıma açılabilmesi için önümüzde 10 ay gibi kısa bir süre kaldı” demişti. Bu konuşmanın üzerinden neredeyse beş ay geçti.
Evet, Türkiye’de proje süresi genel olarak konuşulmuyor maalesef. Herkes binanın yapımıyla ilgileniyor. Normal olarak böyle bir projenin yapılması bir sene sürer. Biz bunu çok daha aşağı zamanlara çekiyoruz, çok hızlı çalışarak.

AKM’nin özgün projesi babanız Hayati Tabanlıoğlu’na ait. Cumhuriyet tarihinin en önemli modern eserlerinden biri olarak niteliniyor ve bu nedenle de tescilli. Ama ön görülen değişikliklerden sonra başka bir eser haline gelmesi söz konusu.
Bu sizin yorumunuz, benim yorumum böyle değil. Mimari bir konu bu. AKM’yi tarihi bir yapıdan ayrı konuma koymak lazım. Bunlar genellikle 60’lı, 70’li yıllarda modern mimarinin dünyadaki ilk örnekleri ve Türkiye’de de bu çapta bir renovasyon ilk defa yapılıyor. O yüzden tartışılması çok normal.

O yıllara ait mimari eserlerin bu tür değişime uygun olduğunu mu söylüyorsunuz?
Evet. Cumhuriyetin ikinci kuşağına ait eserler, mesela İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ), Bayındırlık Bakanlığı, Zincirlikuyu’daki Karayolları Bölge Müdürlülüğü binası tescilli şu anda. İnşa edildikleri dönemdeki teknolojiyle bugünkü teknoloji arasında birtakım farklar var. Görsellikten ziyade teknolojik farklar. Örneğin ısı izolasyonu; enerji tasarrufu için yapıların izole edilmeleri gerekiyor. Bu yüzden sizin dediğiniz gibi AKM’nin dış cephesi değişiyor ama aynı mimari karakteri değişmiyor. Metal strüktür ve cam cephe korunuyor ama malzeme değişiyor. Çift cam kullanılıyor. Örneğin bakır çatı yerine metal bir çatı yapıyoruz.

“AKM BİR AYASOFYA YA DA SÜLEYMANİYE’DEN FARKLI. MİMARİ KARAKTERİ DEĞİŞTİRİLMEDEN,
GÜNÜN TEKNOLOJİK ŞARTLARINA UYDURULABİLİR.”

AKM’deki özgün asma tavanlar, açılamayan ve yanan malzemelerden yapılmış çünkü o zamanki teknoloji oymuş. 60’ların mimari çizgilerini koruyup, bugünün malzemeleriyle değiştiriyoruz. Şimdi bu bir Ayasofya’dan ve Süleymaniye’den çok farklı, çünkü o binalar taş ve çok az yıpranıyor. Ama AKM’de kullanılan malzemeler için bu geçerli değil. Orta Avrupa’da bilhassa bu tip 60’lı 70’li yıllar binaları restore edildi, hep bu bizim kullandığımız yöntemle yapıldı. Buna Avrupa Birliği binası, Nestle firmasının binası dahil. Bilhassa İsviçre, Almanya da çok iyi örnekler var.

Renovasyonlardan bahsediyoruz değil mi?
Evet, Orta Avrupa’daki örnekleri incelediğimizde de aynen bizim AKM’de kullanacağımız yöntemleri görüyoruz. Yani bir üçüncü şahıs baktığı zaman çok büyük bir değişim görmeyecek esasında.

AKM’nin en önemli özelilği kültür merkezi olması. Yani tek bir opera ya da bale salonu yok. Zamanla bu binaya çeşitli yerlerden girişler yapılmış. Mesela sanat galerisine senelerdir çok kötü bir asansörden ve merdivenden çıktık. Yandaki Oda Tiyatrosu’na bir merdivenden indik. Hem bakanlıkla hem komiteyle şu ilkede anlaştık; tüm ana girişler meydanın devamı olarak Taksim Meydanı’ndan olsun. Paris’teki Pompidou Sanat ve Kültür Merkezi’nde ya da ona benzer çok maksatlı merkezlerdeki ilke bu. Ana bir giriş noktası var ve hepsi ana fuayeden bütün dağılıyor. Yani sanat galerisine yan kapıdan çıkacağımıza, binanın ana fuayesinden gireceğiz. Bu da bir hareketlilik yaratacak.

AKM, temsiller dışında kullanılmayan bir yapı. Buraya İstanbul Modern’de olduğu gibi birtakım üçüncül fonksiyonlar da koyarak oranın içinde bir design shop’un olduğu yani opera ile ilgili CD’lerin, DVD’lerin, bir kalemin veya bir kitabın satılacağı bir dükkân, bir buluşma noktası oluşturacak küçük oturma yerleri yaparak daha farklı hale getirmek istiyoruz. Bunun bir örneği İstanbul Bienali’nde oldu mesela. Fuayeler ilk kez bienalde kullanıldı. AKM’nin sadece temsil zamanı değil, aynı zamanda günlük hayatta da kullanılmasını istiyoruz.

“AKM’DEKİ TEMSİLLER SONRASINDA MARMARA OTELİ’NDE BULUŞULURDU.
AMAÇ, AKM’NİN KENDİSİNİN BİR BULUŞMA NOKTASI HALİNE GELMESİ VE GELİR ELDE EDİLMESİ.”

Söylediklerinizi “yapısal bir değişiklik” olarak algılıyorum. Daha önce olmayan bir teras lokantası yapılacak örneğin. Keza ön cephenin ekran olarak kullanılması…
Arkada bir teras vardı kullanılmayan. Orada, son zamanlarda yenilenen Londra’daki Royal Festival Hall’den örnek verebileceğim değişiklikler ön gördük. O bina Times Nehri’nin kıyısında, hatta içinden yaya yolu geçiyor. İçinde çeşitli kafeteryalar, bahsettiğim dükkânlar var ve orası günün tüm saatlerinde kullanılıyor. Böylelikle de bir şekilde şehrin devamı olmuş oluyor. AKM’de lokantanın olmasının sebeplerinden biri, bir buluşma noktasının öngörülmesi. İnsanlar AKM’nin arkasına giremedi bugüne kadar. Çok güzel bir manzara var. Ve genellikle temsilden sonra The Marmara Oteli’nde buluşulurdu. Burayı bir buluşma noktası haline getirmek ve bir yandan da gelir elde etmek amaç.

Cephenin ekran olarak kullanılmasına gelince… Bu bir öneriydi. Hem koruma kurulu, hem bakanlık hem de 2010 komitesiyle toplantılar yapıldı. Bu dijital ekranın propaganda ya da reklam amacıyla kullanılabileceği düşüncesi çekincelere neden oldu. Bir kültür merkezinde bunun olması doğru değil. Bizim için de vazgeçilmez bir mimari öğe değildi. İptal ettik.

Avan projenin koruma kurulu tarafından onaylanması uygulama aşamasında da direnç karşılaşılmayacağı şeklinde yorumlanabilir mi?
Evet. Bu binanın bence en önemli tarafı mimarisinden çok, en çok konuşulan tarafı yani bir binadan daha önce hiç bu kadar çok konuşulmamıştı çünkü neticede orası hepimizin belleğinde olan bir bina. Ya önünde buluştuk ya içine bir şekilde girdik, bu yüzden önemli. Yoksa cephesinin metal olması ve ya o devirden olması orayı bir simge haline getirdi. Ama simgeliği bir Ayasofya gibi tek bir mekan olmasından dolayı değil o tarihin beklide modern mimarisiyle işte camıyla, etrafıyla olan ilişkisiyle bizlere bazılarının sevdiği bazılarının sevmediği bir bina haline geldi.

Hayati Tabanlıoğlu binayı çizdiğinde siz hayatta mıydınız?
Hayır. Ama yandığını hatırlıyorum. Babam 1950’lerde Almanya’da tiyatro ve opera binaları üzerine doktorasını yaptı. Dönemin önemli isimleriyle çalıştı. 1956’da döndü ve Bayındırlık Bakanlığı’nda memur oldu. Ama hiçbir zaman memur gibi bir mimarlık yapmadı, yani mimar kaldı.

“BABAM MEMURKEN DE HEP MİMAR KALDI. ONUN PROJESİNDE AKSADIĞINI DÜŞÜNDÜĞÜM YERLERİ, BİNANIN ÜSLUBUNU BOZMADAN DEĞİŞTİRMEYE ÇALIŞIYORUM.”

AKM’yi tasarladığında sizinle aynı yaşlardaydı sanırım…
Daha gençti. Proje danışmanı olarak yine kendi profesörü tesadüfen getiriliyor. Çünkü Türkiye’de bilinen bir konu değil, her gün bir opera binası yapılmıyor.

Dolayısıyla sizin bu projeyi karşılık almadan yapmanız bu gönül bağından kaynaklanıyor.
Bizim kendi yeterli işlerimiz var yaptığımız işler var. Biz İstanbul Modern’i de bu şekilde yaptık. Bunu daha doğru buluyoruz bu tip yapılarda ama tabi çok ta büyük bir mesuliyet esasında.

Hayati Tabanlıoğlu’nun projesinde “Şurayı da şöyle çizseydi” dediğiniz oldu mu?
Öyle gördüğüm yerleri, binanın ana üslubunu bozmadan değiştirmeye çalışıyorum zaten. Bahsettiğim gibi AKM, bir camii ve ya bir kilise yapısı gibi değil. Fonksiyonların önemli olduğu yerler var. Bugünün yangın yönetmeliklerine uygun yapılması lazım mesela. Gişenin içeride olmasını, bilet alanın çekip gitmemesini istedik.

İstanbul’un operası

İstanbul’a büyük bir opera binası kazandırılması amacıyla tasarlanan Atatürk Kültür Merkezi (AKM), Kültür Sarayı ismiyle Mimar Rükneddin Güney tarafından projelendirildi ve 1946 yılında temeli atıldı. İnşası, maddi olanaksızlıklar nedeniyle ilerleyemedi ve Bayındırlık Bakanlığı’na devredildi. 1956 yılında Almanya’daki doktorasını tamamlayarak Türkiye’ye dönen Mimar Hayati Tabanlıoğlu projenin sorumluluğunu üstlendi ve revize etti.

Taksim’deki yapı 1969 yılında Aida temsiliyle açıldı. Yapıldığı tarihte Avrupa’nın ikinci büyük sahnesiydi. Ancak açılışından 1,5 yıl sonra, 1970’de çıkan yangında büyük hasar gördü. 1977’de Atatürk Kültür Merkezi adıyla kapılarını tekrar açtı.

AKM, sanat ve mimarlık platformlarının baskısı sonucu, Kasım 2007’de İstanbul 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 1. derece kültür varlığı olarak tescillendi. 2008’de ise İstanbul 2010 Kültür Başkenti komitesi tarafından tekrar yenilenmesi istemiyle kapılarını kapattı.

AKM bünyesinde bin 300 kişilik büyük salon, 500 kişilik konser salonu, 200 kişilik tiyatro salonu ve 250 kişilik sinema salonu bulunuyor. Üst katlarda büyük bir sergi salonuna sahip olan AKM, İstanbul Devlet Tiyatrosu, Opera ve Balesi, Devlet Senfoni Orkestrası’nın daimi sahnesi olarak hizmet veriyordu.

Yorum yazın