Genel

“Belgin Çelik olarak adaylığımı koydum”

Yazan: Pınar Keleş

Son günlerde gündemi en çok meşgul eden konu, hiç kuşkusuz 29 Martta yapılacak olan yerel seçimler. Seçim tarihi yaklaşırken, partilerin belirlediği belediye başkan adayları arasındaki rekabet de hızla artıyor. Yolsuzluk iddiaları, suçlamalar, sorulan hesaplar, seçim kampanyası adı altında yapılan bağışlar, yardımlar… Bunlara her gün bir yenisi eklenirken, sokakta da kafamızı çevirdiğimiz her yerde farklı adayların […]

Son günlerde gündemi en çok meşgul eden konu, hiç kuşkusuz 29 Martta yapılacak olan yerel seçimler. Seçim tarihi yaklaşırken, partilerin belirlediği belediye başkan adayları arasındaki rekabet de hızla artıyor. Yolsuzluk iddiaları, suçlamalar, sorulan hesaplar, seçim kampanyası adı altında yapılan bağışlar, yardımlar… Bunlara her gün bir yenisi eklenirken, sokakta da kafamızı çevirdiğimiz her yerde farklı adayların afişlerini görüyor, sloganlarını okuyoruz. Oturduğumuz mahallelerdeki muhtar adayları arasındaki yarış da, belediye başkan adaylarını aratmıyor. Her mahalleden birkaç muhtar adayının çıktığı bu seçim döneminde en dikkat çekici olanlaran biri kuşkusuz Beyoğlu Katip Mustafa Çelebi Mahallesi’ndeki yarış. Üç kişinin rekabetine konu olan mahalledeki adaylardan birisi adından sıkça söz ettiriyor: Belgin Çelik.

Basının “transeksüel muhtar adayı” olarak dikkatini çektiği Çelik, cinsel kimliğine vurgu yapılmasından çok yapacağı işlerin anlatılmasını istiyor. Çünkü Çelik, Katip Çelebi Mahalesinin ilk kadın muhtar adayı. 53 yaşındaki Artvin doğumlu Çelik tam 30 yıldır Beyoğlu’nda yaşıyor. Transeksüel bir muhtar adayı olması insanların dikkatini çekse de o, “Ben belgin Çelik olarak adayım, bir transeksüel olarak değil” diyor ve yaptığı işlerden muhtarlık adaylığı serüvenine kadar olan hikayesini anlatıyor:

Muhtar adayı olma fikri nasıl ortaya çıktı?

Aslında hiç öyle bir düşüncem yoktu. Birgün, Amargi’ye gittim ve kadın arkadaşlarım “Belgin, neden muhtarlığa adaylığını koymuyorsun?” dediler. Aynı öneriyi Esmeray’a da götürmüşlerdi. Şoke olmuştum. Ayrıca bizim mahallenin çok iyi bir muhtarı vardı, cesaret edip onun karşısına çıkamazdım. Ancak o sonra vefat etti ve valilik onun yerine başkasını atadı. Bu yeni muhtarın 2007 yılında, kendi mahallesinin sınırları dışındaki bir sokakta yaşayan travesti ve transeksüellerin yaşadığı evleri bastığını duydum. Ayrıca Mor Çatı için “fuhuş yuvası” yakıştırması yapıyordu. Karşısına çıktım. Bana devlet tarafından atandığını, polise destek olabilmek için bunu yapabileceğini söyledi. Birinin bu muhtara dur demesi gerektiğini düşündüm ve adaylığımı koydum.

Kadın ve transeksüel kimliğiniz dolayısıyla, yapacağınız çalışmalarda bu iki grup sizin için öncelik teşkil edecek mi?

Eğer seçilirsem, “hiçbir ayrım gözetmeksizin” söz verdiğim tüm vaatleri yapmakla mükellefim. Ama kadınlar için özellikle düşündüklerim var. Bu mahallede 241 kadın yaşıyor. Onlar için bir semt pazarı kurmayı planlıyorum. Anadolu’dan gelenler, getirdikleri ürünleri oralarda satıp eve bir katkıda bulunabilecekler. Kadınların daha nasıl sosyalleşebileceği üzerine çalışmalar yapacağım.

İzlanda’da kurulan geçici hükümetin başbakanı lezbiyen olduğunu açıkladı. Sizce, Türkiye’de de LGBTT bir bireyi de böyle üst makamlarda görebilir miyiz?
Bunu sadece “bizler” olarak düşünmemek gerekir. Sadece bir LGBTT (lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüel) vatandaşlarçin değil, bir Kürt, bir Roman, bir Yahudi için de geçerli olabilir bu durum.

Türkiye’de kadının da seçilme hakkı olmasına rağmen, yine de erkek başkan ve muhtarlar çoğunlukta. TBMM’deki kadın sayısı yüzde 10’u bulmuyor. Bu yerel seçimlerde de kadın adayların oranı yüzde 5’ler düzeyinde kaldı. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bunu erkeklere yüklemek yanlış. Biz kadınlar olarak hareket etmeliyiz. Hiç kimse kolumuzu bağlamıyor, anayasa da bize “sen dur, seçilemezsin” demiyor. Bu belediye başkanlığı olabilir, muhtarlık olabilir, şoförlük olabilir. Kadınlar artık kalıplarından çıkmalılar. Zorlayalım, cesaretimizi gösterelim. Öncelikle güçlü olduğumuza inanalım ve kadere bağlanmayalım. Üstelik kadınlar çok daha kolay organize olabiliyorlar, daha kolay harekete geçebiliyorlar.

Medyada da oldukça dikkat çektiniz…
Bu zamana kadar çok işler yaptım. Ama her şeyi “Belgin Çelik olarak” yaptım. Ama bugün tüm gazetelerde sadece “Transeksüel muhtar adayı” olarak geçiyorum. LGBTT camiası olarak yürüyüşler yaptık ama yayınlanmadı. Çok önemli basın açıklamaları yaptık, ama çok kısa haberler oldu. Ama şimdi transeksüel muhtar adayı her yerde. Ben yaptığım işlerle ön planda olmak istiyorum, medyada şov yapmak değil. Hak ihlali yapılanların, ezilenlerin sesi olmak istiyorum.

Ailenizden, çevrenizden aldığınız tepkiler ne yönde?
Dostlarımdan çok olumlu mesajlar alıyorum. Sokaklarda afişlerimi asarken, bir kadın aday olduğunu gören mahalleli kadınlardan çok olumlu tepkiler alıyorum. Ancak benimle ilgili çıkan, “transeksüel” başlıklı haberler dolayısıyla ailemle arama biraz mesafe girdi, üzülüyorlar. Sonuçta, bunu bilmeyenler de vardı. O nedenle, çarpıcı başlıklar kullanmak yerine cesaret verici başlıklar kullanmak çok önemli. Şimdi keşfedilmedim ben, zaten vardım.

Seçmenleriniz size neden oy vermeliler? Bir mesaj verecek olsanız bu ne olurdu?

Yıllardır ben de muhtara giderim, genellikle de yerinde bulamam. Muhtarlığı, sadece belge alınabilen bir yer olarak düşünmüyorum. O mahallenin sorunlarna, orada yaşayan kişilerle toplanıp, ihtiyar heyetiyle birlikte çözüm arayacağız. Sonuçta ben tek başıma bir şey yapamam. İnsanlara umut vaat etmeliyiz, insanların karşısına projelerle çıkmalıyız. Tek bir kişiden oy alsam bile bu değişimin göstergesidir. Ayrıca hep söylediğim bir şey var: Avrupa’yı örnek almayalım. Öyle işler yapalım ki, Avrupa bizi örnek alsın.

Peki mahallenizle ilgili planlarınız neler?

Öncelikle sokaklarda her yer çöp. Bir adamın lokantası virane halinde. Çocukların doğal alanları yok, bir kreşleri yok. Ayrıca çok gürültülü bir sokağımız var. Örneğin, Almanya’daki barlar sokağında hiç ses duyamıyorsunuz. Ancak buradaki barlar sokağında yaşayan insanlar çok rahatsız. Tabii, amacımız buraları kapatmak değil. Sonuçta o adam da masraf yapıyor oraya. Ancak ses yalıyım sistemiyle halledilebilir bu sorun.

Muhtar adayı olmanızın dışında, bize yaptığınız işlerden bahseder misiniz?
Ben 2003-2004 yıllarında Lambda’yla tanıştım, derneğin kurucularından biriyim. Ancak, Lambda’dan önce de birtakım hareketlerimiz vardı. Toplumda zaten bize karşı önyargılar vardı, bende olan önyargıları da yıkmak için Lambda’yı tanımaya gayret ettim önceleri. Sonra orada bir eksiklik olduğunu farkettim. Gay ve lezbiyen arkadaşlar çoğunluktaydı ancak transeksüel olan benimle beraber iki kişi vardı. Bu sayıyı artırmak için birtakım transeksüellere derneği tanıttım. Onların kafasındaki Lambda’yı değiştirmek için uğraştım. İnsanlarda birtakım korkular vardı. Çünkü derneğe “PKK sempatizanı” diyenler bile vardı. Bir yere Atatürk resmi koyarsanız oraya bakış değişir. Biz de aldık bir Atatürk resmi koyduk. (gülüyor). 2006 yılında, “Hak İhlalleri raporu” hazırlamaya başladık. Bunun eğitimini almak için Türkiye’deki LGBTT’liler bir araya geldik ve Ankara’da değişik avukatlardan eğitim aldık. Sonrasında 2007-2008 “LGBTT Bireylerin İnsan hakları raporu” adı altında raporlar yayınladık. Bu raporları hazırlarken, zorlanmadık da değil. Çünkü, eskiden travesti ve transeksüeller istanbul’da tek bir yerde yaşıyorlardı. Ancak şimdi her yerdeler. Tek tek bu insanları bulmak, yol masrafları, insanlardan tam tarihleriyle olayları aktarmalarını beklemek vs. zor oluyordu. Ayrıca, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nde çalıştım. LGBTT olarak onların sorunlarıyla da ilgileniyoruz. Çünkü gerçekten çok zor şartlar altında yaşıyorlar.

Hak ihlallerine değinelim…
Aslında sadece LGBTT bireyler için geçerli değil bu, Türkiye’nin her yerinde hak ihlalleri var. Gönül ister ki, bu insanların tümüyle ilgilenelim. Ama ne yazık ki, sadece LGBTT bireylere yapılan ihlallerle ilgilenebiliyoruz. Bakın, konuya şu olayla başlamak istiyorum. Türkiye’de “Kabahatler Kanunu” çıktı. Komşusunu, yüksek sesle rahatsız edenlere, dilencilere, sebze-meyve satıcılarının çıkardığı gürültüye vb. olaylara yönelik çıkan bir kanundu bu. Fuhuş Komisyonu da bu kanun çerçevesinde oturup düşündü ve bir uygulama getirdi. Travesti ve transeksüellere ilk defa Ahlak Büro Amirliği’nde ceza kesiliyor. Ancak herkese farklı meblağlarda. Ancak bu cezayı keserken komşum beni yine yüksek sesle rahatsız etmeye, dilenciler dilenmeye, satıcılar bağırmaya devam ediyor. Demek ki bu ülkede düzeni bozanlar sadece hayat kadınları, travestiler ve transeksüeller. Ülkenin genelinde dışlanan, tepki gören, düzen bozan olarak düşünülen,hak ihlaline uğrayanlar hep LGBTT bireyler oluyor.

LGBTT bireylerin genel olarak sorunları nelerdir?
İş bulmak oldukça ciddi bir sorun. Özellikle travestiler bu sorunu yaşıyor. Zaten ülkede işsizlik diz boyu, bir de cinsel kimlikleri böyleyken biri de çıkıp “Gel sana iş verelim” demiyor tabii. Ayrıca bir travestiysen,bir “ahırı” bile sana çok yüksek bir kira karşılığı veriyorlar. Neden? Çünkü travestisin, bu parayı ödeyip oturmak zorundasın. Onlar birbirlerini besleyerek, yardım ederek yaşamlarını sürdürüyorlar. Ayrıca medyayı da bu konuda suçluyorum. Geçmişte, otobanda yaşanan bir olayı anlatmak istiyorum. Bir araba travestilerden birini eziyor, üstünden diğer arabalar da geçiyor. Arkadaşları ambulansa haber veriyorlar ve trafiği durduruyorlar. Tabii yaşanan olay karşısında, dehşet içerisindeler, çığlıklar atıyorlar. İşte, gazeteciler o anı görüntülüyorlar: “Travesti terörü”. Üstelik, “tarla fareleri” gibi bir yakıştırma da yapılıyor. Olayın öncesinde insani bir boyut var halbuki, adalet terazisinden geçirilmiyor haberler. Daha yeni böyle bir olay daha yaşandı. Travestiyi polis arabasından çıkarıp, taksiciler linç ediyorlar. Ben burada soruyorum: Güvenmemiz gereken polislere sığınan bir travesti nasıl oluyor da linç edilebiliyor? Polis burada ne yapıyor?

Dernek olarak bu tür olaylara ne gibi çözümler getiriyorsunuz?

Örneğin seks işçiliği çok kötü görünüyor değil mi? Biz de bu konuyu oturup düşündük ve dernek olarak bir proje hazırladık. Bu insanları kurtarmak için konfeksiyon atölyesi açılmasına karar verdik. Projeyi valiliğe de gönderdik, mekana ve eğitime ihtiyacımız olduğunu söyledik. Ayrıca medyada, “gelin size iş verelim” diyen birtakım vakıflara da gönderdik. Ancak ne yazık ki, hiçbir yerden ses çıkmadı. Birtakım “yakın arkadaşlarım” olan ünlü modacılara gittim ve bir eğitici olarak toplantılara katılıp katkıda bulunmalarını istedim. Kimisi kabul etmedi, kimisi de muhattap alıp konuşmadı bile. Fuhuş yapanlara üzülmek değildir çözüm, özü ve yüreği ortaya koymak gerekiyor. İşte şimdi, elimizi taşın altına koyma zamanı. Ancak kimseden ses çıkmıyor.

Yorum yazın