Sanat

“Tek Kareci” İstanbul’da

Yazan: Melis Ozan

Contemporary İstanbul projesi kapsamında “One Shot” (Tek Çekim) sergisi için Doğu’yla Batı’nın buluştuğu İstanbul’u tercih eden Alexander Berg poz verecek İstanbulluları bekliyor. Mükemmel fotoğraf için birçok film harcayan ve karelerce fotoğraf çeken fotoğrafçıların aksine Berg yalnızca tek bir çekim yapıyor, tek bir kare kullanıyor ve o eşsiz anı yakalamayı hedefliyor. Bunun için fotoğraf çektirmeye gelenlerle […]

Contemporary İstanbul projesi kapsamında “One Shot” (Tek Çekim) sergisi için Doğu’yla Batı’nın buluştuğu İstanbul’u tercih eden Alexander Berg poz verecek İstanbulluları bekliyor. Mükemmel fotoğraf için birçok film harcayan ve karelerce fotoğraf çeken fotoğrafçıların aksine Berg yalnızca tek bir çekim yapıyor, tek bir kare kullanıyor ve o eşsiz anı yakalamayı hedefliyor. Bunun için fotoğraf çektirmeye gelenlerle dakikalarca konuşuyor, onları tanımaya çalışıyor. Hayatlarında nerede durduklarını, neler hissettiklerini soruyor. “Gözlerinde rahat oldukları hissini yakalamadan deklanşöre basmam” diyen Berg, o kadar sıcakkanlı ve sabırlı ki kameraya hiç alışık olmayanları bile rahatlatmayı başarıyor.

Berg’in projesi 2003’te New York’un Times Meydanı’nda başladı. O yıl ve 2006’da toplam 850 New Yorklu fotoğrafçıya poz verdi. Whitney Müzesi’ne fon bulmak için sergilenen bu fotoğraflar Berg’in 2007 Dandai Uluslararası Sanat Festivali’ne katılmak üzere Pekin’e çağrılmasını sağladı. “One Shot New York” projesini Çin’in başkentinde sergileyen sanatçı, sergi süresince üç yüz yetmişin üzerinde insanı fotoğrafladı ve Pekin’in yüzlerini de projesine dahil etti.

Fikrinin yeni ve eşsiz olmadığını söyleyen sanatçı, Nazilerin yükselişe geçtiği 1920’lerde Alman ırkının sadece sarı saçlı mavi gözlü olmadığını kanıtlamak isteyen Fotoğrafçı August Sander’dan etkilendiğini söylüyor. Belgesel nitelikteki o çalışmanın Berg’e göre en ilgi çekici yanı ise Sander’ın asker, kasap, öğretmen gibi sıradan insanları yönlendirmeden doğal halleriyle çekmiş olması. Kendi çalışmasında da aynı prensipten yola çıkan Berg, nasıl poz vereceğiyle ilgili bir fikri olmayan insanların bile yönlendirmeden ruhunu yansıtmayı başarıyor. Sanatçı “Gelenlerin bazılarının aklında nasıl poz vermek isteyecekleriyle ilgili çok net fikirler oluyor, bazıları ise ne yapacaklarını soruyorlar. Onları tanımaya çalışıp ne hissettiklerini bulmalarına yardımcı oluyorum ancak müdahale etmiyorum” diyor ve ekliyor: “Bu ortak bir çalışma ama genel olarak fotoğraf çektirenin dünyasını en doğal haliyle yakalamayı amaçlıyorum.”


Kameralı psikolog

Berg, “One Shot New York”ta çok stresli bir dönemden geçtiğini söyleyen bir televizyon kanalının yöneticisini başı ellerinin arasında düşünürken fotoğrafladığını ve o sıkıntısının çok gerçekçi bir şekilde fotoğrafa yansıdığını söylüyor. Bir Amerikalıya aşık olan ve ailesinin evlenmesine izin vermediği Pakistanlı Müslüman bir kadının acısını ya da telefonda sevgilisi tarafından terk edilen İngiliz bir kızın gözyaşlarını tek karede yakalayan Berg, insanların kendisine güvenip içlerini açmasından dolayı onur duyduğunu belirtiyor.

“Bir insanın içini açacak, kamera önünde ağlayacak ya da çırılçıplak soyunacak kadar bana güvenmesi gerçekten çok gurur verici; sanki psikologa gelmiş gibi sorunlarını, hayatlarını anlatıyorlar, kimseye itiraf edemediklerini paylaşıyorlar” diyen fotoğrafçı aslında bu güveni kendi sağlıyor. “One Shot İstanbul”a katılan Seda Yas da bunu “Alex’in insanı rahatlatan güzel ve samimi bir enerjisi var” diyerek doğruluyor.

Berg’in teklifiyle “tek kare” deneyimini ben de yaşıyorum. Fotoğrafları çektiği, perdeyle ayrılan bölüme geçmeden önce bana bir form uzatıyor. Fotoğrafımı sergide kullanmak için izin verip vermediğimi de soran bu formda, bazı kişisel sorular da yer alıyor: Hayatımın hangi noktadasındayım? Fotoğrafıma ne isim vermek isterim? Kitapta okuyuculara ne söylemek isterim? Alexander Berg’in sıcak tavrı da bir anda insanın içini açmasını, kameranın önünde ruhunun çırılçıplak kalmasını sağlıyor.

Savunmasız an

Fotoğraf çektirmenin aslında çok özel bir an olduğunu düşünen Berg, mahremiyete çok önem veriyor. Stüdyosunda bir perdeyle ayrılan bölüme fotoğrafı çekilecek kişi dışında kimseyi almıyor. O anın kişiye özel olması gerektiğini vurguluyor. Yıllar önce emrinde bir sürü insanın çalıştığı kendinden emin bir iş adamının fotoğrafını çektiğini anlatan Berg, o büyük adamın kamera karşısında bir anda küçücük ve savunmasız kaldığını fark ettiğini belirtiyor. O yüzden de fotoğraf çekme anında kişinin kendini rahat ve güvende hissetmesi için özel çaba harcadığını söyleyen fotoğrafçı “One Shot” projesini mahremiyeti engelleyeceği için dış çekim olarak yapmadığını belirtiyor.

Bu projenin en ilgi çekici yanlarından biri de adı gibi gerçekten tek bir çekimden oluşacak ve bir daha tekrarlanamayacak olması. Kodak firması Berg’in bu fotoğraflarda kullandığı filmlerin üretimini durdurduğunu açıkladığında Pekin projesini gerçekleştirmekte olan Berg, kendisine bir şehri daha fotoğraflamaya yetecek kadar film alıp stokladığını söylüyor. Bu da fotoğrafları hayatın kendisi gibi tek anlık ve eşsiz kılıyor. Asıl sorunun kullandığı filmlerin artık üretilmemesinden çok Polaroid kullanması olduğunu belirten Berg, fotoğrafların da yemekler gibi son kullanma tarihleri olduğunu ve o süreyi geçirince film kalitesinin düşmesinden endişe duyduğunu söylüyor.

Özgürleştiren kent İstanbul

Aslen İsveçli olan Alexander Berg Tokyo ve Atina’da yaşadıktan sonra New York’a taşındı. Şu an yarı zamanlı olarak öğretmenlik de yaptığı Parsons Tasarım Okulu’ndan mezun olduktan sonra birçok önemli fotoğrafçıya asistanlık yaptı. New York ve Pekin’de gerçekleştirdiği One Shot projesi dışında, “Nippon- A Portrait of Contemporary Japan” (Günümüz Japonya’sının Portresi), Moments of Clarity (Berrak Anlar) ve Celebrities (Ünlüler) çalışmaları bulunuyor. Müşterilerin istekleri, kotun markasının vurgulanması, reklamın doğru yapılması, ince, uzun boylu, mükemmel tenli, kusursuz modellerin kullanılması gibi kalıplardan sıyrılıp özgürleşmek istediği için “One Shot” gerçekleştirdiğini belirten sanatçı, bu projenin parçası olmak isteyen herkese kapısının açık olduğunun da altını çiziyor.

Rumeli Pasajı, No: 88, üçüncü kat

İstiklal Caddesi’ndeki Rumeli Pasajı’nın üçüncü katına kurduğu stüdyosunda 18 Ocak’a kadar isteyen herkesin fotoğrafını çekeceğini söyleyen Berg, gelenlerin tam olarak İstanbul’un yüzünü yansıtmadığının da farkında. Projeden haberdar olanların ve sanatla ilgilenen belli bir kesimin randevu alarak gittiği etkinliğin aslında Galata’da sokak üstünde bir stüdyoda gerçekleşmesi gerekiyordu. Stüdyo ile sorun yaşanınca son anda bulunan bu stüdyoya geçmek zorunda kalan sanatçı, han içinde üçüncü kattaki bir stüdyoya “kapıdan geçen girsin” mantığı işlemeyeceği için kendisinin de İstanbulluların ayağına gideceğini belirtiyor. Kahveye gidip erkekleri, pazardan çıkan kadınları çektiğini söyleyen Berg, yetimhane, Mevlevihane gibi yerlere de gidip çekim yapacağını ekliyor.

Doğu’yla bütünleştirdiği Pekin ve Batı’yı temsil eden New York’tan sonra Doğu’yla Batı’nın melezini ararken yolunun İstanbul’a düşmesi ise oldukça yerinde bir karar gibi gözüküyor. “İstanbul’dan önce Arjantin, Capetown, Dubai, Moskova gibi birçok seçeneği değerlendirdim ancak Batı’yla Doğu’nun sentezi olması ve Pekin ile New York’la da neredeyse aynı düzlemde bulunması nedeniyle İstanbul’u tercih ettim” diyen sanatçı kente ilk kez geldiğini itiraf ediyor. Böyle büyük bir projeyi daha önce hiç gelmediği bir yere taşımaktan başta endişe duyduğunu belirtse de İstanbul’u seçtiği için çok memnun. İnsanların hoşgörüsü ve misafirperverliği karşısında büyülendiğini anlatan fotoğrafçı, İstanbul’dan sonra Oslo ve Küba’da çalışmayı planlıyor. Yeni şehirler, yeni yüzler keşfetmeye gitmeden önce İstanbullulara hayatlarında yaşayacakları en içten deneyimlerden birini ve çıkışta verdiği Polaroid’i hediye ediyor.

Yorum yazın